Dini irşad nasıl olmalı
İ slam dinini anlatmak işine tebliğ ve irşad deriz. Tebliğ ve irşad hem bilgilendirme ve hem de yaşatma alanını kapsar. Peygamber Efendilerimize emredilen de tebliğdir. İrşaddır ve beyandır.
Ancak dini en anlaşılır, en temiz ve en duru şekilde asli kaynaklarına uygun şekilde aktarma ciddi bir sorumluluk, birikim ve tecrübe ister.
Burada dini anlatacak, aktaracak veya yansıtacak kişinin -âlimin, tebliğcinin- manevi kalbi ve ahlaki açıdan kendini kontrol altında tutması gerekiyor. Bu olmadıktan sonra dini irşadın etki oluşturması, iz bırakması arzu ettiği sonucu alması mümkün değildir. İslam’ı anlatacak kişilerin kendilerine hedef koymaları gerekir. Yakın veya uzak hedef. Bu bölgeden bölgeye, zamandan zamana, muhataptan muhataba değişir.
Bu anlamda stratejisi belli olmayan bir ilim adamı başarılı olamaz. Kalplerinde iz bırakamaz. Bilgilendirir belki ama değiştiremez, dönüşüm sağlayamaz. Düzensiz okunan - bir kitap ile böyle bir adam arasında hiç fark yoktur.
Hayatı boyunca PR’ından başka, itibarını korumak ve sağlamlaştırmaktan başka iş yapmayan birçok kişi var ki dine yük olmaktan, şer yollarını açmaktan başka hiçbir işe yaramamışlardır. Zaten; küçük olsun bana ait olsun, gücüme dokunmasın zihniyetidir ki İslam’a kene gibi yapışan yanlış oluşumların yolunu açmıştır. Sapkın birçok oluşumun, örgütün çökme sebebi de bu boşluktur.
Evet, dini tebliğ ve irşadda, kitlelere ulaşmakta bilgilendirmede yeniden bir DİRİLME hamlesi başlatmak gerekiyor.
Yeni Ensar, yeni muhacir lazım
Hz. Mus’ab’ın (r.a.) Medine’ye gittiği gibi bir manevi ve irfani yürüyüş başlatmak lazım. Yüce Allah’a ve şanlı Resul’e uymayan bütün ağırlıklardan kurtulup Salim bir kalple yola çıkmak lazım. Enaniyeti, hasedi, çıkarcılığı, insan kayırmayı, düşmanlığı, önyargıyı bir kenara iterek; tenhada, kimsenin olmadığı yerde kalbiyle muhasebe ederek yola çıkmak lazım. Yolun düzgünlüğünden belki daha az önemli olmayan şey yolcunun sadakatidir. Mekke ve Medine işte orada devesiyle geçen bir Hz. Muhammed (s.a.v.) ve yanında en sadık Hz. Ebu Bekir (r.a.) olmadıkça Hicret olabilir mi? Belki ‘Fetihten sonra hicret’ yoktur bu manevi çöküntüye bir göndermedir.
Yeni Ensar’a ihtiyaç var. Yeni muhacirlere ihtiyaç var. Minberde sarsıntı oluşturacak yüreklere ihtiyaç var. Gerisi, biz konuşur biz dinleriz.