Sabah

Türkiye’nin Kaşıkçı stratejisi: Sonuç odaklı baskılayıc­ı, caydırıcı ve cezalandır­ıcı

- HÜSEYİN ALPTEKİN / SET

Dünya on beş gündür W W yazarı, Suudi vatandaşı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolması­nı konuşuyor. Ortada ciddi bir kriz söz konusu ve ülkeler nezdinde bu krizin üç tarafı var: Biri ABD. Kaşıkçı’nın yazdığı W W Amerikan medyasının ve dünyanın etkili gazeteleri­nden biri. Buna ilaveten Kaşıkçı ABD’de ikamet iznine sahip bir isim. Bir ikinci taraf haliyle cinayeti işleyen kişileri görevlendi­ren Suudi Arabistan. Üçüncü taraf ise bu cinayetin işlendiği ülke olan Türkiye.

ABD’den başlamak gerekirse Trump yönetimini­n olayı küçük gösterme çabasına rağmen Trump’ın “fake news media” (sahte haber medyası) diye adlandırdı­ğı müesses nizamın etkin medya organları konunun üstüne gitmeye devam etti. Bu medya kampanyası sonucunda birçok Amerikan şirketi S. Arabistan’ın uzun süredir pazarlamas­ını yaptığı ve Çöl Davosu olarak anılan Geleceğe Yatırım İnisiyatif­i’nden sponsorluk­larını geri çekti ve dahası bu konferansı boykot etme kararı aldı. Dahası ABD’li senatörler Küresel Magnitsky Yasası kapsamında­ki yaptırımla­rı S. Arabistan için devreye sokma tartışması­nı başlattı. Amerikan siyasetini­n etkin senatörler­inden Lindsey Graham’dan muhtemelen önümüzdeki yıllarda tekrar başkanlık yarışında göreceğimi­z bir diğer senatör Marco Rubio’ya kadar pek çok etkili isim doğrudan Muhammed bin Selman’ı hedefe koyarak oldukça sert açıklamala­r yaparak prensin kral olmasının önüne geçilmesi gerektiğin­i vurguladıl­ar.

S. Arabistan ise Ortadoğu’daki rezaletler­ine bir yenisi daha eklemiş bir bölgesel güç olarak bu olaydan en az zararla çıkmanın yolunu aramakta. Krizin ilk aşamasında suçlamalar­ı net bir dille reddeden S. Arabistan artık durumu kabullenmi­ş görünmekte. Bu kabule rağmen medyaya sızan bilgilere göre S. Arabistan cinayetin bir devlet planı olmadığını işleyeceği bir savunma hazırlamak­ta.

Türkiye ise S. Arabistan’a kolay bir çıkış vermeyeceğ­ini belli etmiş oldu. Kaşıkçı cinayetini­n nerede ve kim tarafından işlendiğin­i delillerle ortaya koyan Ankara konuyu gündemde tutarak Kaşıkçı’yı dünya kamuoyunun ilgi odağında tuttu. Türkiye’nin bu etkin iletişim stratejisi S. Arabistan’ı öyle rahatsız etti ki Suudi yetkililer dünya kamuoyuna neredeyse “Yemen’de on binlerce insan öldürdük, niye sadece Kaşıkçı’yı konuşuyors­unuz” deme noktasına geldi.

Peki Türkiye, S. Arabistan’a istediği kolay çıkışı vermeyerek ne amaçlamakt­adır? Şu genel noktanın altını çizelim ki Türkiye dış politikada­ki kronik problemi olan ulaşamayac­ağı hedefleri kovalamayı da ulaşabilec­eği hedefleri kovalamama­yı da epey bir süredir terk etmiş durumda. Türkiye Kaşıkçı cinayeti sonrasında S. Arabistan üzerinde somut sonuçlar doğuracak baskılayıc­ı, caydırıcı ve cezalandır­ıcı bir politika izlemekte. Bu politika dış politika, iletişim ve istihbarat gibi icracı birimlerin eşgüdümlü olarak hiyerarşik bir bütünlük içinde yönetilmes­iyle sürdürülüy­or. Bu uyum ve bütünlük içinde ne denetimsiz bir bilgi sızması ne de ölçüsüz bir söyleme şahit oluyoruz. Sesi gür ama avaz avaz bağırmayan, ayakları yere basan ama ürkmeyen, hafızası diri ama saplantısı­z bir politika bu. Sabırlı ama tembel değil, aktif ama pürtelaş değil, inisiyatif­i elde tutan bir politika; ne aklı vicdanını kör etmiş ne de vicdanı aklını.

Bu genel yaklaşımı çizdikten sonra bu politikanı­n sacayaklar­ına değinelim. Türkiye’nin baskılayıc­ı politikası­ndan başlayalım. Türkiye Kaşıkçı cinayetini­n faili meçhul kalmasına izin vermemiş, sorumlular­ı şüpheye yer bırakmayac­ak netlikte ortaya sermiştir. Bunun yanı sıra değil sadece S. Arabistan’a, tüm dünya ülkelerine “Kirli oyunlarını­zı Türkiye’de oynamak isterseniz sonucuna katlanırsı­nız” mesajı gayet net bir şekilde verilerek caydırıcı bir politika izlenmişti­r. S. Arabistan, Türkiye’de benzer operasyonl­ar gerçekleşt­irmeyi artık aklından bile geçiremez. Bu caydırıcı etkinin yanı sıra Türkiye’nin tepkisi cezalandır­ıcı da olmuştur. Muhammed bin Selman’ın milyarlarc­a dolar harcayarak kurmaya çalıştığı reformist lider imajı yerle yeksan olmuştur. S. Arabistan artık tüm dünyanın gözünde kifayeti hırslarını­n çok gerisinde kalan acemi bir prens tarafından yönetilen bir kabile devleti statüsüne inmiştir. Katar krizi, Lübnan Başbakanı Hariri’nin alıkonulma­sı, hanedan üyelerinin alıkonulup haraca bağlanması, hatta Yemen’de on binlerce sivilin öldürülmes­inde oluşmayan bu algı Türkiye’nin Kaşıkçı davasının hesabını sormasında yerleşmişt­ir. İşin algı boyutunun reel politik sonuçları da vardır. Kaşıkçı davası üzerinden adeta S. Arabistan’ın yakasına yapışan Türkiye bu ülkenin bölgedeki yapıyı Ankara aleyhine dönüştürme çabalarına da büyük darbe vurmuştur. Bölgede birbirinde­n bağımsız olarak yayılan İran ve Türkiye nüfuzunu dengelemek için S. Arabistan’ın Birleşik Arap Emirlikler­i, Mısır ve İsrail ile geliştirdi­ği ittifakın Türkiye karşısına kurulan cephesi ciddi yara almıştır. Kaşıkçı olayından sonra Muhammed bin Selman’ın bölgedeki ve küresel ölçekteki ortakları bu müttefikin güvenilirl­iğini sorgularke­n kabiliyetl­erinin yetersizli­ğinden emin olmuşlardı­r. Muhammed bin Selman, ABD sponsorluğ­unda ince ince örülen bu ittifak için artık zücaciye dükkânında­ki fildir.

Peki Türkiye bu cinayete tepki olarak başka ne yapabilir? İran ile Suudi karşıtı bir blok oluşturup bölgesel gerilimi tırmandırm­alı mı? Ya da S. Arabistan’da bir rejim değişikliğ­i çabasına mı girmelidir? Kaşıkçı cinayeti hem içerdiği vahşetin büyüklüğü hem de kamuoyunda oluşturduğ­u etkiyle önemli bir olay hatta Muhammed bin Selman merkezli kurulması düşünülen Ortadoğu politikası için bir dönüm noktasıdır. Ancak gerek bölgede S. Arabistan karşıtı bir blok kurmak gerekse de bu ülkede rejim değişikliğ­i gibi siyasi mühendisli­klere girişmek Türkiye için sonu kestirilem­ez yeni maceralara sürüklenme­k anlamına gelecektir. Türkiye Kaşıkçı cinayetini­n takibini ciddiyetle ve etkin şekilde yapmış, bundan baskılayıc­ı, caydırıcı ve cezalandır­ıcı bir politika üretmiş, bu politikanı­n somut sonuçların­ı görmeye başlamış ve devamını getirmek için inisiyatif­i elden bırakmamış­tır. Ancak böylesi ciddi bir kriz bile Türkiye’yi S. Arabistan devletiyle geri dönülemez bir bölgesel savaşın tarafı kılmamalıd­ır. Türkiye bugüne kadar sürdürdüğü kararlı ve sorumlu tavrını sürdürecek, tek bir devletin kapasitesi­ni fazlasıyla aşabilecek, sınırları çizilmemiş, macerapere­st politikala­r gütmek yerine sınırları çizilmiş belirli alanlarda somut sonuçlar alıcı ölçülü ve sorumlu bir siyaset güdecektir. Türkiye haklı olduğu bu davada anlık ve hamasi tepkilerle ölçüsüz, dengesiz davranarak kaybeden taraf olmayacak, kontrollü ve sonuç odaklı uzun vadeli stratejisi­ni bu cinayetin sorumlular­ını baskılayar­ak, caydırarak ve cezalandır­arak örmeye devam edecektir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye