Kediler, insanlar, bakmak, sevmek...
Dikkatle bakan sever. Durup bakmak, sev mektir. Sevmek, dünyaya sevdiğinin gözüyle bakmaktır.
Becerebilsek, belki Simone :eil gibi hissedip düşünece ğiz: “Katıksız dik kat, ibadettir.” Ama bakmayız. Dikkatimiz ner deyse her zaman dağınık.
Biz yavaşsak bile zihnimiz hızlı.
Bunu hayvanlarla haşır neşir olanlar iyi bilirler. Dikkatle bakın ca hayvanların “dil siz” olmadıkları fark edilir. “Kuş dili” öyle öğrenilir. Rüzgârla öyle konuşu lur. Taşlar bile öyle dile gelir.
Ama ne kadar nadirdir böyle anlar hayatımızda!
Annemin kedisi Puffyªyi iki gün önce öte dünyaya uğurladık. 18 yaşındaydı. Ömrünün son yıllarına kadar burnundan kıl aldırmayan bir prenses edasıyla yaşadı. Uzaktı, soğuktu.
*üzel mi güzel, bembeyaz, uzun tüylerinin arasından biri mavi, diğeri yeşil ama ikisi de ısrarla “rahat bırakın beni!” diye bakan bir çift göz... Puffy buydu.
İletişim kurmak ne kelime! Azıcık dokunulmasına bile izin vermezdi.
Nihayetinde Van kedisiy di. “Altın kafes”te mutlu olma ya isyan ediyordu.
Bundan birkaç yıl kadar önce...
Eve gelip giden misafirler, torunlar, hepimiz ona daha dikkatli bakmaya ve anla maya başladık; içine çekildiği “kabuk”tan dışarı çıkmaya çağır dık. Kedi bu! Hemen fark etti.
Beklediği an gel mişti.
Değişti. Aramıza karışma ya ve iletişim kurma ya başladı. Dahası inanama dığımız bir şey oldu. Puffy artık özel olarak gelip başını sevdiri yor, sırtını kaşıtı yordu.
Nasıl ibret verici ve ilhamlarla dolu bir süreçti. Annemin avuçları altında kâğıt gibi incelmiş bedeniyle son nefesini verirken huzur içinde olduğundan eminim. İnşallah bizdeki haklarını da helal etmiştir. (Not: Hayvanların bir “ümmet” olduğunun ve üzeri mizde hakları olduğunun unutul masını hiç anlayamamışımdır.) Bütün diyeceğim şu...
Ev hayvanlarıyla ilişki mizde bir yamukluk olduğu kesin
Ya severken kendimizi kaybediyoruz ya da onları! Hele köpeklerle ilişkimiz... Ne yalan söyleyeyim, o nok tada biraz umutsuzum.
Köpek mi ediniliyor, “oyun Fak köle” mi, belli değil.
Aslında bütün sevme biçimlerimiz böyle...
Sevdiklerimizin varlıkları nı ezip büzmeden, kendi duy gusal dalgalanmalarımıza alet etmeden sevmeyi öğrenmek ne kadar uzun sürüyor.