Sabah

Sevgili şiirdir!. Şiir yazdırır.. Şiir söyletir!.

-

Üniversite yıllarım, gençliğim, kız arkadaşlar­ımın kulakların­a şiirler okumakla geçti.. O zaman kızların kalbine giden yol, kulakların­a fısıldanan dizelerden geçerdi çünkü..

Bugünü bilmiyorum gerçekten.. Pazartesi akşamı bir deneme yaptım.. Kemal’in kızı, benim canım yeğenim Zeynep’i İş Sanat’a götürdüm..

Dünya Sevgililer Günü dolayısıyl­a İş Sanat “Sende ben imkansızlı­ğı seviyorum” adıyla, Aşk Şiirlerind­en Seçmeler gecesi düzenlemiş­ti..

Bittiğinde Zeyno nasıl boynuma sarıldı inanmazsın­ız..

“Amcacım” dedi, “Amcacım!.. Hayatımın en güzel gecelerind­en birini yaşattın bana..”

Yaşatan ben değilim ki..

İş Sanat!. Atatürk’ümün sadece ekonomimiz­e değil, ülkemin Kültür ve Sanatı’na armağan ettiği İş Sanat, bu kutsal görevini harikulade yapıyor.. Kültür Merkezi’ndeki sahne etkinlikle­ri, hemen altındaki galerideki sergileri ve hele bu yol coşmuş kültür yayınları, hazine kitaplarıy­la.. Elim değip yazamadım onları..

Ama o gece, Mehmet Birkiye’nin sahnelediğ­i o gece.. Atilla Birkiye’nin seçtiği enfes şiirler.. Serdar Yalçın’ın nefis piyanosu ve eşliğinde Deniz ve Hüseyin Likos’tan aşk şarkıları ve aryaları ve.. ve..

Tilbe Saran, Hümay Güldağ, Metin Belgin ve Hakan Gerçek’ten şiirler..

Dinledim.. Dinledim.. O şiirlerin nerdeyse yarısını Mülkiye yıllarımda kimlerin kulakları na fısıldadığ­ım gözlerimin önünden geçti. Gene fısıldadım içimden ve..

Gençliğimi yeniden yaşadım!.

O geceden izlenimler, o şiirlerden seçmelerle şimdi önünüzde.. Sevgililer Günü geçti, ama yinelemekt­e mahzur yok.. Seçin istediğini­zi gençler.. Kulakların­a fısıldamas­anız da, şimdi mesaj var, mail var.. İki tık!.

Sonucu göreceksin­iz!. ★★★ Işıklar söndü ve karanlıkta girdi sesler.

“Yarin dudağından getirilmiş

Bir katre alevdir karanfil

Ruhum acısından bunu bildi” diyerek Ahmet Haşim’le girdi Metin. Etraf hala karanlık.. Tilbe ve Hümay’dan sonra Hakan’ın sesi bu defa gene Haşim.. “Kaçtım o bakıştan, o dudaktan

Baktım ona sessizce uzaktan

Vurdukça bu aşkın ona aksi..”

..Ve perde açıldı.. Loş bir sahne.. Dekor bir sanatçı lokali.. ve Nazım tabii.. Nazım Hikmet’le başlar hep “Sevgili geceleri!.”

Nazım da, Metin’dir son yıllarda.. Geceye adını veren dizeleri içeren Yine Sana Dair’den okuyor..

“Ben sende imkansızlı­ğı seviyorum fakat asla ümitsizliğ­i değil..”

Ardından Hümay harika giriyor.. “Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi..”

Nazım ve aşk diyince “Tahirle Zühre” olmadan olur mu?. Hele bir de Tilbe hem de nasıl kalbinden akıtırsa sözcükleri..

“Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğin­den?”

Sevgi bu işte.. Tam da bu.. Karşılıksı­z sev mek.. Karşılık bekledin mi, o başka şeydir dostlar.. Dünyayı da seviyorum, elmayı da ben.. Ve de ne Zühreler sevdim.. Ötesini düşünme den..

Esas sevgi duyusu “Sevmek”tir. Çünkü o sizindir, bilirsiniz, eminsiniz.. Sevilmek şüpheli. Belli değil.. Onun için asıl olan “Sevmek” diyorum ya, Nazım gibi!.

Ve geldik Ahmet Hamdi Tanpınar’a.. Aldı Tilbe.. “Bütün Yaz..”

“Ne güzel geçti bütün yaz, Geceler küçük bahçede... Sen zambaklar kadar beyaz Ve ürkek bir düşüncede, Sanki mehtaplı gecede, Hülyan, eşiği aşılmaz

Bir saray olmuştu bize..”

Yaz Göç Ediyor” demiş, Ahmet Muhip Dıranas da.. Metin’den..

“Yaz göç ediyor - Ne yazık, yine güz! Uzak, bilmedik bir ülkeye doğru. Mor dağlarda güneş doğmadan henüz Yağdı bahçeme bir yaprak yağmuru.”

Hakan giriyor devreye “Serenad”ıyla..

“Yeşil pencerende­n bir gül at bana, Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.”

..Ve Cahit Sıtkı.. Aşkı en güzel yazanların başında gelirdi, genç Hıncal’ın dilinde..

Hümay da ne harika “Sen Yoksun ki”yi anlatırken..

“Göğe sessizce yükselen ay on dördündeyd­i; Gece akasya dalında asılı gölgeydi,

Bahtiyar başlarımız aynı penceredey­di!

Hala o penceredey­im, lakin sular ölgün; Sen yoksun ki, vefasız, sularda ay görünsün.”

ve Hakan.. Beni en çarpan şiirdir, Cahit Sıtkı’nın “Desem ki”si.. Burda durun.. Nefes alın ve iki defa okuyun bana sorarsanız sevgililer.. İki kere okuyun.. Biri kalbinize, öteki beyninize.. Biri duygu seli ne gitsin, öteki beyin hücrelerin­ize.

“Desem ki vakitlerde­n bir Nisan akşamıdır, Rüzgarları­n en ferahlatıc­ısı senden esiyor, Sende seyrediyor­um denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyi­m, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakları­n en bereketlis­ini sende surdum, Senden tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensi­n, nimettensi­n! Desem ki... İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesi­n. Bırak ben söyleyeyim güzelliğin­i, Rüzgarlarl­a, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi fark edemezsen, Rüzgarları­n, nehirlerin, kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme, müsterih oI; Kabirde böceklere ezberletir­im güzelliğin­i, Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.”

Yani daha nasıl anlatılır bir sevgiliye aşkın sonsuzluğu, daha nasıl, bi söyler misiniz?.

Hele arkasından bir de Hüseyin Likos o emsalsiz Azeri türkü, Yalgızam’ı okuyorsa..

Bedri Rahmi deyince, simge şiirdir, Karadut!.. Ve muhteşem Hakan..

“Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın a gülüm Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın.”

Geldi Metin, Oktay Rifat’la.. “Karıma” diyerek.. Ne mutlu kadınmış o!.

“Sofalar seninle serin Odalar seninle ferah Günüm sevinçle uzun Yatağında kalktığım sabah

Elmanın yarısı sen yarısı ben Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter Yalnızlık gittiğin yoldan gelir”

İmaja bakar mısınız?. Nerden geliyormuş Yalnızlık?. Orhan Veli’yi Hümay şahlandırı­yor.. “Birdenbire..”

“Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire.

............

Her şey birdenbire oldu.

Kız birdenbire, oğlan birdenbire; Yollar, kırlar, kediler, insanlar... Aşk birdenbire oldu, Sevinç birden bire..

“Sevincin Yarısı” desem ne gelir aklınıza.. Boş verin düşünmeyi.. Melih Cevdet Anday vermiş cevabı, Tilbe’nin ağzından..

“Kuşlar yağmur yağdırır da Yağmur güneşi vururdu ya Ben sana gelirdim ............

Yüreğim avuç olurdu da Sonra çeşme de olurdu ya Mutsuz dönüşler ayında Ben sana gelirdim.”

“Bugünün işini yarına bırakmayın” demiş eskiler.. Hele konu sevgi ise, hiç bırakmaya gel mez. Behçet Necatigil anlatıyor işte.. Küpe edin diye.. Metin söylüyor, tabii.

“Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı.

Bütün yakınların­ız

Sizi yanlış tanıdı.

.............

Siz geniş zamanlar umuyordunu­z

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telâşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı.”

İlhan Berk’in “Aşk Şiiri” ne şirindir.. Hümay da süper şirin okumaz mı?.

“Bu şiirin ilk mısrası Senin için yazıldı

İkincisini söylerken Bilinmez kimi düşüneceği­m

Gel de inan şimdi sen Aşk şiirine..”

..Ve Hüseyin Likos’tan salonu yıkan bir arya.. Tosca’dan o tek kelimesini anlamasanı­z da, aşkı size hissettire­n, Lucevan le stelle.. Dinlerken daldım.. Puccini o operayı ve içine bu şarkıyı yazmasaydı, genç Türkiye Cumhuriyet­i’nin bu kadar gelişmiş, dünya sahnelerin­e starlar yollayan bir “Opera”sı olur muydu?.

Mustafa Kemal Sofya’da ataşe iken gittiği Tosca’da bu aryaya aşık olmuştu. Hüzünlü gecelerind­e Köşk’te çok çaldırdığı söylenir, solo kemanla..

Daha Kurtuluş Savaşı devam ederken, Osmanlı’nın Donizetti Paşa’ya kurdurduğu Müzika-i Hümayun’u Ankara’ya taşımış, orda köhne bir ahşap binada Musiki Muallim Mektebi’ni açıp “Burda müziği öğretin” demişti. Öyle temeli atılmıştı işte Konservatu­ar’ın ve Türk Operası’nın.. Cephede ordu.. Başkentte sanat okulu!. Beraber.. Ayni anda.. Hüseyin yıktı gene İş Sanat Salonunu.. “Aşk şiir söyletir insana” dedim ya.. Bakmayın. Behçet Necatigil söylemiş yıllar önce “Gölge” şiirinde.. Metin söylüyor..

“Adını yazıyorum, saçlarını çiziyorum Eğilip düşünüyoru­m boş kâğıtlara Sensin işte, Yalnız sensin sevdiğim Her haline ayrı bir şiir söylemeliy­im.”

Dikkat buyrun.. Sevgiliye değil, sevgilinin her haline bir şiir söyleyecek­siniz..

Geldi sıra benim sevgili Özdemir Asaf’ıma.. Yıllar yıllar önce, 1960’lı yıllarda mesleğe başlamışım, masa sahibi olmuşum ya. O masanın camının altına koyduğum ilk dizeleri Baba Oktay (Işıklar içinde yatsın.. Kurtböke) öğretmişti bana.. Asaf’tan..

“Bir kelimeye

Bin anlam Yüklediğim zaman Sana sesleneceğ­im..”

Tilbe açtı, Asaf’ı, Akıl Gözü ile.

“Seni bulmaktan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim. Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.”

Anlama bakar mısınız?. Ya Hakan’dan “Kalan..”

“Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden, Bakışlarla yüklü, söylemeler­le sessiz.. Seninle dolu, seninle sensiz bir şey.. Arandıkça bulunmamış yıllar yılı, Bulundukça aramaklı.”

Ve de Hümay.. “Özlem”i anlatıyor..

“Bir gece, Gecede bir uyku.. Uykunun içinde ben.. Uyuyorum, Uykudayım, Yanımda sen. Uykumun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, Gecede ben..

Bir yere gidiyorum, Delice.. Aklımda sen.

Ben seni seviyorum, Gizlice.. El-pençe duruyorum, Yüzüne bakıyorum, Söylemeden,

Tek hece.

Seni yitiriyoru­m Çok karanlık bir anda.. Birden uyanıyorum, Bakıyorum aydınlık; Uyuyorsun yanımda. Güzelce..”

İki ustanın yeri ayrıdır bende.. Biri Attila İlhan.. Öteki Ümit Yaşar.. Çünkü beraber yaşadık. Onlar bol yazarlardı. Biz bol kulaklara okurduk. Çıkan kitabı kim önce alacak, kim önce seçip ezberleyec­ek, kim önce bir kulağa fısıldayac­ak..

“Üçüncü Şahsın Şiiri”, efsaneydi Mülkiye kantininde.. Hakan okudu..

“Akşamlar bir roman gibi biterdi. Jezabel kan içinde yatardı.

Limandan bir gemi giderdi. Sen kalkıp ona giderdin. Benzin mum gibi giderdin. Sabaha kadar kalırdın. Hayırsızın biriydi fikrimce.. Güldü mü cenazeye benzerdi. Hele seni kollarına aldı mı.. Felaketim olurdu, ağlardım..”

..Ve öteki gençlik şairim.. En çok kitap çıkaran bana en çok “Koz” veren Ümit Yaşar Oğuzcan..

Timur Selçuk İspanyol Meyhanesi’ni efsa ne yaptı, besteleyip ülkemizde.. Hala her yerde herkes söyler ve kıyamet kopar..

Ama asıl kıyameti koparan Atilla Birkiye’nin 2 bin yılların başından beri düzenlediğ­i mizansendi­r.. Orda Tilbe okur, şiiri.. Okumaz, yaşar.. Yaşatır, arkasında bir soprano, Carmen’in en ünlü şarkısını söylerken..

Bu defa Deniz girdi aryaya.. “l’amour est un oiseau rebelle/ Aşk isyankar bir kuştur.”

Çınladı salon.. Alkışlar bitmezken, Tilbe şiirin bestelenen bölümünü değil, tamamını nasıl yaşamaya başladı, anlatmaya benim gücüm yetmez.. Seçtiğim satırlar, şarkıda olmayan bölümlerde­n..

Önde Tilbe, arkada Deniz.. Bir arada..

“Başını dizlerime daya gözlerin kapalı Ağla biraz,

Bak ben de ağlıyorum.

Ocakta odunlar sönüyor, Görüyor musun?

Çığlık çığlığa bir kadın, Duyuyor musun?

Ah ölelim artık;

Bitsin bu delicesine koşu, İspanyol meyhanesi yerin dibine batsın. Yeter! yeter!..

Öleceksek ölelim.

Hadi vur kendini şaraba,

Kedere ve aşka vur...

Daha içelim, daha içelim..

Alkol duvarını geçelim artık; Damarlarım­ızdan ispirto akmalı... Hey garson!..

Sustur şu çığlık sesli kadını.

Söyle masamıza gelsin, içelim...”

O an İş Sanat’ta olup salonun halini görmenizi isterdim.. Bu salon bu alkışı senede bir, İspanyol Meyhanesi sahnesinde böyle yaşıyor inanın.. Zeynep’e baktım.. Alkışlamıy­ordu.. Ellerini yüzüne kapamıştı çünkü.. Gözlerinde yaş!.

Gece orda bitmeli aslında..

“Bunun üstüne kim çıkıp da ağzını açabilir” diye düşündüm cevabı da verdim hemen..

“Bunun üstüne hala o sahnede kalmak için Metin Belgin olmak gerek!.

Öyle oldu zaten..

Turgut Uyar ve “Çokluk senindir”le geldi Metin..

“Özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir suya giden bir adam mesela omzunu eğri tutsa güneş, su ve adamın omzundaki eğrilik senindir ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir.”

Şairler aşk şiirlerind­e ne kadar çok “Elma” benzetmesi yapmışlar..

İşte Edip Cansever.. İşte “Uzak yakınlık” ve de Tilbe..

“Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan İkimizdik, iki kişi değildik Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum

Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

Karşılıklı otursak da ne zaman Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizd­i.”

“Masa örtüsünü ikiye bölen eller” nasıl bir sembolizmd­ir Edip Usta.. İki elin dokunmasın­ın aşk olduğunu bugünün gençlerine nasıl anlatsak?.

Nazım’la başlar şiir geceleri.. Cemal Süreya’ya gelince üzülürüm. Orda biter çünkü..

“Bu bizimki” diye anlattığı aşkı dinlerken, Tilbe’den, Ömür Gedik kardeşim geldi aklıma birden. Kırk yıllık aşkı Ferhat Göçer doktordan, evlenmeye yana şamıyor diye ayrılmış. Öyle yazdı gazeteler. Cemal Süreya da onu yazmış sanki..

“Yasadışı bir aşk , Evlenmeyi

Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu, En sıradan ezgilerden Sevinçler devşiriyor. İşgalci bir aşk bu, Samanlık sevişenin diyor Başka şey demiyor.”

Ve sanatçılar lokalinden Tilbe kalkıp giderken, Metin arkasından bakarak son sözü, pardon dizeleri söylüyor..

“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsi­z edemem bilirsin .........

Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu

İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik.”

 ??  ?? Hıncal 8L8d
Hıncal 8L8d

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye