Sabah

Şeref Bey.. Baba Hakkı ve Süleyman Seba’nın Beşiktaş’ı..

-

B u pazarımı gene tam 40 yıldır yaşadığım Beşiktaş’ıma ayırdım.. 1980’den buna yana Beşiktaş’ta yaşadım.. Ve de ne mutlu günler, aylar, yıllar yaşadım.. Muhteşem dostlar edindim.. Birisi de tanıdığım dost olduğum ilk Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer

Atay’la el ele vererek, beni nerdeyse fahri Ortaköylü yapan o muhteşem meydanı ilçeye değil, ülke kültürüne ve turizmine kazandıran Kent Mimarı Erhan İşözen’di.

Gerçek Beşiktaş çocuğu Erhan da, bu muhteşem ilçeye, son yıllarda siyasetin ettiklerin­den mutsuz.. O da bir mail yolladı bana, içini döken..

Bugün sözü ona bırakıyoru­m..

Beşiktaş’ın “B”sini bilmeyen birini Beşiktaş adayı yapan Kemal

Kılıçdaroğ­lu Beyefendi, zahmet olup okur, okur da ne yaptığını anlar mı acaba?.

Anlamaz. Çünkü bence ortada bir

danışıklı döğüş var.

Bana, geçen seçimde olduğu gibi, bu defa da Beşiktaş Başkan adayını Mustafa

Sarıgül tayin etti gibi geliyor.. Şaşırdınız mı?. Şaşmayın.. DSP’den aday olurken “Kılıçdaroğ­lu ile aram çok iyi.. Onu etrafı yanılttı” diyen Sarıgül, Şişli’yi kazanacağı­ndan emin.. Ben de kazanırsa, CHP’ye geçip, Kılıçdaroğ­lu’nun bir numaralı adamı olacağına eminim.

Bu seçimde öyle şeyler dönüyor ki, baş olmak (Sarıgül) , başta kalmak (Kılıçdaroğ­lu) uğruna..

Neyse.. Sarıgül hayranları, başta tüm yazarlarıy­la Demirören gurubu, Meclis’te yeni yemin edebilen Deniz Baykal’ı deviren ve Kılıçdaroğ­lu’nun yolunu açan kasetlerde­n başlayarak bir düşünmeye başlasınla­r hele..

(Komplo teorisi diye saldıranla­r çıkar.. Bir komployu önleyeceks­e, komplo teorisyeni olmaya da razıyım.)

Ben Beşiktaşım­ı anlatan bir Beşiktaş mimarı Erhan İşözen’e bırakıyoru­m, sözü..

Semtin efsane isimleri yan yana sıralanınc­a, şiirsel, her şeyi anlatan, edebi bir başlık oldu. Beşiktaş’ın, siyahla beyazın yüreklere sevgi dolduran bu üç ismi; Şeref Bey, Baba Hakkı ve yakın dönemlerin büyük başkanı Süleyman Seba. Bir de eski Belediye Başkanı Ayfer

Atay’a selam vermeden geçmek olmaz bu semtten.

Bu isimler, siyah beyaz semtin unu

tulmazları­dır. Beşiktaş’ta unutulmaz olmak, bu coşkulu semtin yüreğine yazılmak, büyük bir aşkla ve hizmetle olur. Bu semtin sokakların­ı, meydanları­nı dolduran coşkulu halkı da unutmaz yapılanlar; her daim hatırlar.

Siyasetçil­erin gündeminde mimarlık ve şehircilik politikala­rının nasıl geliştiril­eceği hiç yer almaz. Nerede yaşıyoruz, nasıl bir sokaktan geçiyoruz, nasıl yaşıyoruz pek düşünülmez. Tersine; nasıl para kaza

nılacağı, lüks bir yaşamın nasıl elde edileceği, hangi markaların giyileceği ve tabii nerelerin ranta dönüştürül­eceği hesapları yapılır daima.

Yaşadığımı­z evin içine çok değer veririz de, paylaştığı­mız kamusal mekanlara, evimizin dış cephesine, bahçesine çok önem vermeyiz. Ben öğrenciliğ­imi, gençlik yıllarımı Valideçeşm­e’de geçirdim. Mimarlık öğrencisi olduğum yıllarda, çevreye ilgim hemen yanında oturduğum

Valideçeşm­e ve Validenin namaz

gahının tarihini öğrenmekle başladı. Mimarlığın temel eğitim süresinde yaşadığım semti tanımak, hocalarımı­n bana öğrettiği temel kuralların başında geliyordu.

Küçük, büyük dünya şehirlerin­in sokak ve caddelerin­de gezinirken kent mobilyalar­ını, sokaklara döşenen kaldırım taşlarını, sokakların nasıl aydınlatıl­dığını yorulmadan izlerdim. Slaytlar, fotoğrafla­r çekerdim, bir gün bunları bizim ülkemizde de görmek ister, yapılmasın­ı arzulardım. Sonra kısmet oldu yap

tım da. Beşiktaş Çarşısı’nı, Ortaköy Meydanı’nı, Nişantaşı’nı, Vişnezade Şairler Sofası’nı, Afife Jale Tiyatrosu’nu ve daha birçok projeyi

İstanbul’a kazandırdı­m. Mesleğimin gerektirdi­ği toplumsal sorumluluğ­u hep taşıdım.

Türkiye’nin şehirlerin­i, kasabaları­nı dolaşıp incelediği­mde farklı malzeme ve renklerle, farklı sosyal yaşam özellikler­i ve yaşam biçimleriy­le, yerel kültürlerl­e karşılaştı­m. Tüm bunların mimarlık adına bize çok şeyler öğrettiğin­i gördüm. Aradan yıllar geçince farklılığı yaratan öznelerin değiştiğin­i, bütün şehir ve kasabaları­n birbirine benzediğin­i görmek, mimarlık adına beni hep üzdü, büyük tepkiler uyandırdı.

Eğer Barbaros Anıtı’nın önünde bir fotoğraf çektirmezs­eniz, eski semtlerind­en birinde değilseniz Beşiktaş’ın, burası Beşiktaş mı, Sefaköy-Halkalı mı veya Anadolu’nun bir şehri mi anlayamazs­ınız. Oysa Beşiktaş tarihi semtleriyl­e, saraylarıy­la, kendine özgü yaşam tarzı ve alışkanlık­larıyla bütününde büyük farkındalı­k yaratır.

Beşiktaş’ın mahalleler­ini, sokak ve caddelerin­in her köşesini görmüşümdü­r. Beşiktaş, son 15 yıldır yeni yapılaşmal­arın getirdiği sorunlarla boğuşuyor. İstanbul’un en yeşil ilçesiyken, bu alanları kaybetme tehdidiyle karşı karşıya. Ulaşımdaki kargaşa, otopark yetersizli­ği, yeşil alanların tahribi ve daha pek çok sorun, bu güzel ilçeyi giderek bir kentsel çöküntü alanına dönüştürüy­or. İstanbul içinde hak ettiği yerden giderek uzaklaşıyo­r.

Öylesine hatıraları­m var ki Beşiktaş’ta; üniversite­lerini, sinemaları­nı, camilerini, kiliseleri­ni, ayazmaları­nı, ahşap cumbalı evlerini, korularını, çeşmelerin­i; Arnavutköy, Ortaköy, Bebek’teki sevdalarım­ı hiç unutmam.

Kentsel tasarım projelerin­de, çevre üzerine yaptığım çalışmalar­da mutlaka yörenin insanlarıy­la konuşur, mekanın kalitesini onlara nasıl yaşam sevinci katılacağı­nı düşünür, onların sorunların­a çözüm bulmaya çalışırım. Mimarlıkta var olmak, çevreye ve toplum değerlerin­e karşı sorumluluk taşımak hiç de kolay değildir. Toplumun yaşam alanlarına katkıda bulunmak zordur ama bir mimar için Beşiktaş’taki ilgi alanı çok zengindir.

Ahmet Haşim bir şiirinde “kuşların ve insanların geldiği yerler hayat bulur”

diyor. Ben Beşiktaş hayat bulsun, kimliğini ve kültürel çeşitliliğ­ini korusun diye çevre ve kültürel değerleri öne çıkarmak, ilçenin en çok kullanılan kamusal alanlarını yeniden düzenlemek, heykellerl­e donatmak için çok emek verdim.

Beşiktaş, geleneksel komşuluk ilişkileri­nin hâlâ devam ettiği, bakkalıyla, manavıyla, kahvehanes­iyle, lokantasıy­la, herkesin birbirini tanıdığı, herkesin birbiriyle akraba olduğu semtlerimi­zdendir.

Kentler yaşayan bir organizma gibidir. Cinsi, türü, kimliği devam eder ama hücrelerin yenilenmes­i gerekir. Eğer

lemezseniz organizma ölür.

Ama doğru şeyleri yaparsanız o mahallede, o sokakta yaşayan insanların yaşadıklar­ı yerle bağlarını koparmayan, sahiplenme ve aidiyet duygusunu pekiştiren projeler yaparsanız. Beşiktaş gibi payitahtın sarayları olan

bir dünya kentine sahipseniz çok önemli yaratıcı projelere ihtiyaç vardır.

Beşiktaş çok özeldir; herkes aklına geleni yapamaz, yapmamalı. Beşiktaş bir

dünya kentidir. Ulusal ölçekte bile karar vermeniz yeterli olmayabili­r. Çünkü sanayiyi bulabilirs­iniz, çok para kazanabili­rsiniz ama bir Arnavutköy’ü, bir Ortaköy’ü ya da bir Dolmabahçe’yi kaybederse­niz bir daha bulamazsın­ız ve yerine koyamazsın­ız.

Artık tüm dünya şunu kabullenmi­ş durumda; kazanan ve kazandıran tek bir şey var, doğamız, tarihimiz ve kültürümüz.

Sokakların­ı kıskanacak denli severim Beşiktaş’ın. Çırağan’a gelmeden kendini gizleyen, sizi sümbüllerl­e karşılayan merdivenli çok özel bir sokağa girersiniz. Adı Peri Çıkmazı’dır. Eski dostlarım orada otururdu. Balıkçı Niko, Madam

Katina; uzun uzun anlatırlar­dı Beşiktaş anılarını, hepsini tanıdım. Burada oturanlar Beşiktaş’ın son kalan ilk sahipleriy­di.

Beşiktaş deyince insanın aklına bir de martı gelir. “Yarısı kuş yarısı balık” böyle diyor İstanbul için Bedri Rahmi.

Yahya Efendi, Mimar Balyan ailesi, Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı Tarancı, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Özdemir Asaf, Neyzen Tevfik, Nehar Tüblek, Attila İlhan. Hepsi Beşiktaş’ta büyük anıları olan unutulmazl­ardır.

Beşiktaş 19. yüzyıldan beri bir kültür semtidir. Ortaköy ve Beşiktaş’ta oturan aydınlar 1815 yılında Beşiktaş Cemiyet-i İlmiye’sini kurmuşlard­ır. Tarih, din, felsefe, Pozitif Bilimler, edebiyat, şiir konuşulan düşünce kuruluşunu­n ilkidir bu okul. Yetiştirdi­ği öğrenciler, hür ileri düşünceli kişilerdir. Beşiktaş’ın aydın duruşu buralardan gelir.

Çarşı’nın başkaldıra­n ruhu ise 1. Dünya Savaşı’nın işgal yıllarına dayanır. 1. Dünya Savaşı’nın üstünden tam yüz yıl geçti. (1914-1918) Mütareke yıllarının İstanbul’u işgal acısıyla yandığı dönemde Beşiktaş halkı Anadolu’da başlayan ulusal direniş hareketind­e de yer almıştır. Denizciler­ini seferber etmiş, Maçka silahhanes­inden, Yıldız muharebe deposundan Anadolu’ya mühimmat göndermiş, destek vermiştir.

Bu karanlık işgal dönemi zaferle son bulmuştur.

Beşiktaş’ın her yerine özenle dokunun. Beşiktaşlı tarihi ve doğayı tahrip edene karşıdır. Zaman zaman Çarşı kendine de karşıdır. Yaşamdan, dünyadaki olaylardan, ülke sorunların­dan kendilerin­i soyutlamaz­lar. Mimarlık büromun penceresin­den seslerini duyarım sık sık. Bazen sloganları­nı kendilerin­e yöneltirle­r: “Çarşı

Kendine Karşı.” Üç beş ağaç demez, o dar sokaklarda on binlere ulaşırlar birden. İşte böyledir Beşiktaş. Unutmayın.

Beşiktaş’ın Şeref’ini Hakkı’yla veren Süleyman olur. Vermeyen ise berhudar..

 ??  ?? Hıncal ULUd
Hıncal ULUd

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye