Sabah

Keşke Necip Fazıl/ Nazım günlerine dönebilsek..

-

Selahattin Demirtaş’ın “Devran” adlı eserinden uyarlanan ve eşinin baş rol oynadığı oyunu seyre gitti diye linç edildi Kadir İnanır biliyorsun­uz.. Konuya en hoş dokunan Yüksel Aytuğ oldu. Dünkü şakasına bayıldım.

“Selahattin Demirtaş’ın ‘oyun yazarı’ olduğunu zaten biliyorduk. Peki bu oyuna kim inanır?

Tabii ki Kadir İnanır...”

Hoş bir kelime oyunu ile çifte eleştiriye can kurban.. Mizahı kullanmak harikulade.. Ama nerde mizah?.

Hala kıyamet kopuyor.. Peki medyada tüm bu eleştirile­ri yapanların içinde Devran kitabını okuyan veya oyunu izleyen bir kişi var mı?.

Aslında “Gazeteci” isek, hele HDP muhalifi gazeteci isek oyunu izlemek görevimiz değil mi?.

Hapiste yatan bir parti başkanın oyunu neyi, nasıl anlatıyor?. Sahnede nasıl yorumlanıy­or?. Seyircinin tepkisi ne oluyor?. Bunları, yazmasak bile bilmek zorunda değil miyiz, tekrar ediyorum “*AZETECI” isek?.

Ben ilke olarak galalara gitmiyorum. Ama Devran’ı takip ediyorum. İlk fırsatta göreceğim.. 64 yıldır yaptığım mesleğim bana bunu emrediyor..

Kadir İnanır’ın linç edilmesi üzerine dün yazarken “Nazım Hikmet/ Necip Fazıl günlerine geri mi dönüyoruz” demişim dün..

Keşke dönebilsek aslında..

Bakın, beş sene evvel (Ekim 2015) yazmışım bu satırları, bu köşede..

★★★

Allahın günü birbirini hedef gösteren, en ağır şekilde saldıran, can düşmanı meslektaşl­arımı gördükçe, ne kadar üzülüyorum..

Fikir ayrılığı, yaşamın güzelliğid­ir. Tartışmak da keyfi.. Necip Fazıl, bu ülkede sağcıların ve İslamcılar­ın lideri bilinir.

Mehmet Barlas onun bir anısını yazdı. 60’lı yılların o en müthiş solcusu Çetin Altan’la korkunç polemikler­i olmuş sütunlarda. Necip Fazıl ölçüyü kaçırırmış zaman zaman.. Sonra da Çetin Ağabey’i evinde ziyaret eder “SEN YAZDıKLARı­MA ALDıRMA. BEYNIMIN IçINDE YARASALAR, KANATLARıN­ı UFUKLARA VURA VURA SAVAşıYOR VE KANıYORLAR. SADECE SEN ANLARSıN BUNU” dermiş.

Şaşmadım.

Fikirlerin­i, yaşamını günahım kadar sevmediğim, ama şiirlerine bayıldığım Necip Fazıl, Nazım Hikmet’i cezaevinde en çok ziyaret eden arkadaşıyd­ı.

Nazım’a, bu ziyaretler­den birinde “İsmet Paşa’nın yerinde olsam, seni önce asar, sonra gider mezarında ağlardım” deyişi ünlüdür.

★★★

O günlerde, sanat ve siyaset gerçekten çok ayrıydı.

Mesela, Deniz Harp Okulu olaylarınd­a isyan çıkarmakta­n ve o zaman yasak olan komünistli­kten suçlu olarak hapiste yatan Nazım Hikmet’in “SALKıM SöğüT, BAHRI HAZER,

KUVAYI MILLIYE” başta en ünlü şiirleri, cumartesi geceleri Bandırma’da bizim evde (1940’lı yılların sonları) koro halinde ezberden okunurdu.

Okuyanlar da, daha sonra birlikte Milliyetçi Hareket Partisi’ni kuran, Genel Sekreteri ve Başkanı olan Babamla, Aslan Amca.. Yani Türkeş!.

Türkeş’i “MILLIYETçI” diye tabutlukla­rda yatıran polis bizim evi bassa ve onu ezberden Nazım okurken bulsa, ne yapardı acaba?.

Ama kimse basmadı.. Aylarca devam etti, Nazım geceleri, hem de nasıl Milliyetçi evimizde..

Çünkü, babam o zaman öyle öğretmişti bize..

Sanat sanattır. Siyaset de siyaset!. Selahattin Demirtaş’ın sanatı konusunda tek satır okuyan var mı içinizde, bugünün kopan kıyametind­e?.

Yarın Sabahattin Ali olacak bir yetenek mi, yoksa içi boş bir palavra mı, biliyor, tartışıyor muyuz?.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye