İnanmak ve dua etmek üzerine..
Biri ateist, öteki inanç lı iki arkadaş “Kim
haklı” diye tartışı yorlarmış..
Ateist “Yani sence Tanrı ve öbür dünya var, öyle mi” demiş..
İnançlı yanıt vermiş..
“Tanrı ve öbür dünya yoksa, benim kaybede ceğim bir şey yok.. Peki ya varsa, senin halin ne olacak, bi düşünsene..”
Bu minik anekdotu,
“Yağmur” üzerine yazdı ğım yazıma eleştirileri bana nakleden bir dostuma anlattım. (Benim sosyal medya ile hiç ilgim yok, bilirsiniz.)
Ben, bilime inanan biri olarak yetiş tirildim. Babam “Hayatta en hakiki
mürşit ilimdir” diyen Mustafa Kemal’e yürekten bağlı bir subaydı. Ama her ramazan orucunu tutar, bayram namaz larını cemaatle kılmayı hiç eksik etmezdi.
Çocukluğumun büyük bir bölümü Kilis’te dedemin yanında geçti.
Dedem din alimi Kilis Müftüsüydü. Din Alimi lafını ben uydurmadım. Evimize durmadan Suudi Arabistan’dan, Suriye, Ürdün, Irak gibi komşu ülke lerden din adamları gelir, dedemden
“Kur’an Tefsiri” isterlerdi. Padişah’ın Şeyhülislamlık teklifini ben “Kilis’ten
ayrılmam” diye geri çeviren dede min ünü, İslam alemine yayılmıştı, öyle si, alimdi.
O babanın oğlu, o dedenin torunu ben, “ilim”e inanan, inançlı bir insan olarak büyüdüm ve bu ikisinin “zıt” değil, “ortak” olduğunu yaşayarak öğrendim.
İnanç!. Bu sözcüğe dikkat edin.. İnsanoğlu, toplu halde yaşamaya başladığı günden beri, inanacak bir şey aramış ve bulmuştur. Bulduğuna da, öfkesini çekmemek için, hatta evlatlarını kurban etmiştir.
Meksika’ya gittiğimde, tepesin de genç kızların kurban edilip, kanları nın aşağı akıtıldığı piramitleri görmüştüm mesela..
Zamanla bugünün insanına vahşi gelen o gelenekler değiştirildi. İnsanlığın büyük bölümünde Tanrı sayısı “bir”e indi. Yahudi’nin Tevrat’ı, Hıristiyanın İncil’i, Müslüman’ın Kur’an’ı ayni Tanrı’nın kitaplarıydılar. Ne yazık ki, ayni Tanrı’nın insanları birbirlerini kesmeye başladılar. Hâlâ da kesiyorlar.
Neyse.. Sözüm Dinler Tarihi yazmak değil..
Size, “inancın bilimsel önemi”ni anlatacağım. Hem de bilim adamlarının sözle riyle..
Bu köşede, fiziksel ve ruhsal dünyamızın önde gelen tıp adamla rından ikisinin korona virüs savaşı ile sözlerini, tavsiyelerini uzun uzun yazdım.
Birincisi Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Psikiyatri Profesörü
Friedman. İkincisi, anlatmaya gerek
yok. Dr. Mehmet Öz!.
İkisi de bir noktada birleşti ve ayni tavsiyeyi yaptılar..
“Koronavirüsle mücadele yolu nu henüz bilim keşfetmedi. İlacı ve aşısı bulunana dek, bu virüsle vücudumuzun bağışıklık sistemi mücadele edecek. Bağışıklığı üst düzeyde tutmanın
©ruhsal yolu’ kendini iyi hissetmektir.” İnsan kendini ne zaman iyi hisseder?. Morali yüksek olunca. Kendisi dışın da birine iyilik yapınca..”
Şimdi bu iki cümle içinde “dua”nın yeri nedir?.
İnanmıyorsanız, yok.
Ama inanıyorsanız, dua edince ken dinizi iyi hissedersiniz. Kendinizi iyi his sedince moraliniz yükselir. Moraliniz
yukarda
olunca, bağışıklık sisteminiz de
yukarda olur ve virüsle iyi savaşır. Bu kadar basit.
İnanmıyorsanız, inanmayın. Ama inananları yargılamayın. Bırakın onlar inançlarıyla güçlü kalsınlar.
İnanç onların morallerini düzel tiyor, kendilerini iyi hissetmelerine sebep oluyorsa, yani virüsle mücade le eden bağışıklık sistemleri güçleniyor sa, size ne?.
Ben her gece yatarken Ulu Tanrıma dua ediyorum. İçim rahatlı yor ve daha güzel uyuyorsam, bunun
“Duaya inanmayanlara ne zararı var” söyler misiniz?.
..Ve bu dua işine korona günlerin de başlamadım. Dedemden bu yana ömrüm boyunca her gece dua ettim.
Hepimiz, kalktığımızdan yatak saa timize durmadan dua ediyoruz, farkın da mısınız?.
“Günaydın!.”
Yani “Gününüz aydın olsun!.”
“İyi geceler!.”
“Allahaısmarladık!.”
“Güle güle!..”
Bunların hepsi, ama hepsi aslında bir dua değil mi? Günde kaç defa, bilmeden dua ettiğinizi bir düşünmeyi denesenize!.