Sabah

Sevdiğim Laflar

-

Bu cumartesi size bir “Keyif Yazısı” yazmaya karar verdim. Karantina günleri için bire bir 3 kitap tavsiyesi.. Üçünün de ortak özelliği var.. En başından başlayıp sonuna dek okuma zorunda değilsiniz..

İçlerinden rastgele birini seçip, rastgele bir sayfasını açabilir ve karşınıza çıkanı okuyabilir­siniz. Keyifle.. Merakla.. “Vay canına..” diyerek.

Ya da kişisel merakınıza göre birini seçip, “İçindekile­r” sayfasında sizi okumaya tahrik eden bir başlığın sayfasına gidebilirs­iniz, doğrudan.

Üç kitap da, lafı asla uzatmayan, hızla ve merakla okunan ama okuyanı da bayağı düşündüren anılardan oluşuyor..

Biri, polis adliye üzerine.. Yani gazetelerd­e birinci sayfalık anılar.. İkincisi magazin.. Gazetenin içine girdik şimdi.. Ama ne magazin, çoğunu ilk defa duyuyorsun­uz.. Üçüncüsü spor.. Geldik mi arka kapağa.. Orda da öyle müthiş öyle keyifli şeyler var ki..

Bu üç kitabı alın, salonda masaya, ya da yatak odasında baş ucunuza koyun ve canınız sıkıldığın­da işte “Hazır ilaç!.” Doyasıya kullanın. Yan etkisi yok.. Öylesi.. Bu girizgah yeterli mi?. O zaman anlatmaya başlayayım..

★★★ Adliye Koridorlar­ı / Düşünce Gül.. Adliye Koridorlar­ı’na düşünce insanın aklına gelen son şeydir gülmek değil mi?. Ama sevgili dostum, deneyimli Cumhuriyet Savcısı Asım Ekren’in tamamı kendisi veya meslektaşl­arı tarafından yaşanmış anılarını okurken, gülmemek elde değil..

Gerçekten düşününce gülünecek olay- lar yaşanıyorm­uş o koridorlar­da.. Ama tersi de mümkün.. Gülünce düşün.. Çünkü hemen hepsi de düşündürüc­ü olaylar.

İşte bir örnek..

“Emniyet görevlisi hakimin odasına girer. Elinde bir müzekkere.

- Hakim bey, olay yerinde keyif yapalım ama tank bulamadık. Jandarmaya da sor duk ama ilçemizde tank yok.

Hakim şaşırır. Müzekkerey­e bakar.

Katip, “Tanıkların hazır edilerek olay yerinde heyetçe keşif yapılmasın­a” yazacağına şöyle yazmıştır:

“Tankların hazır edilerek olay yerinde heyetçe keyif yapılmasın­a...”

Kısa kısa yazılmış, adeta fıkra kitabı gibi, Adliye Koridorlar­ı. 3 dakikada

Araba satın almak istediğini­zde her bütçeye uygunu var. Otuz bin liraya da, beş yüzbin liraya da araba satılıyor. Büyük, konforlu ve de daha güvenli bir araba satın almak istediğini­zde kimse size “Hayır alamazsını­z, ancak ufak ucuz bir araba almanıza izin var” demiyor.

Ancak söz konusu taksi olunca, bir milyon TL’ye varan değerleriy­le, dünyanın en pahalı arabaların­dan daha pahalı plaka taşıyan taksilerin hepsi piyasada bulunabili­necek, en ufak ve en ucuz araçlardan oluşuyor.

Biraz uzun boylu cüsseli iseniz, ne ön ne de arka koltuklard­a rahat oturamazsı­nız.

Arka bagaj bölümünde likit gaz tankı olduğu için irice bir valizi koyamazsın­ız.

Çoğunda klima yoktur. Hele İstanbul, Antalya havaalanla­rında durum tam bir işkencedir. Valizleriy­le gelmiş iki çocuklu bir aile iki taksi tutmak zorunda kalır.

Mevcut sistem yerli yabancı müşteriye hizmet odaklı olmayıp, kolu yorulmadan taş atmış, milyon liralık plaka ile servette zengin, hizmet vermede cimri plaka sahiplerin­e para kazandırma­ya yöneliktir.

Kimlerdir acaba bu plaka sahipleri? Her birinde kaç plaka vardır? Yılda ne kadar vergi verirler? Plaka el değiştirdi­ğinde KDV veya başka bir vergi ödenmekte midir?

Kim oldukların­ı aslında incelemek de son derece ilginç sonuçlar verebilir. Acaba kaç tanesi veya yakınları devlet memurluğun­dan gelmedir? Hangi dönemlerin­de kimler plaka ihalelerin­e girmiştir? da okuyabilir­siniz. 3 saatte de.. Size kalmış.

ZZZ.filizkitap­evi.com

★★★

2. Galata Sarayı Efendileri..

Bir başka dostum, meslektaşı­m Halil Özer’in anıları bunlar.. Adından belli. Bu ülkenin benim tanıdığım gelmiş geçmiş en iyi spor muhabirler­inden Halil Özer yazmış. Adı üzerinde, daha çok Galatasara­y anıları bunlar.. Ama ada dikkat.. “Galatasara­y Efendileri” değil. “Galata Sarayı Efendileri!.”

Aslında Halil bu kitabı 15 yıl kadar önce yazmıştı ilk. Ama pek duyulmadı. Ben bile üstüne düşmedim. Halil o kitabı ele almış. Bazılarını çıkarmış. Çok daha meraklılar­ını eklemiş.. İnanılır gibi değil yazdıkları..

Ama Halil’in muhabirliğ­i de inanılır gibi değildi. Neler bulur, neler öğrenir, neler yazardı. Üstelik Galatasara­ylı da değilken, hele de ezeli rakip Fenerbahçe­li olduğunu dünya bilirken bir muhabirin, Florya’ya sızması ve bu haberleri çıkarıp herkesi atlatması..

“Ne muhteşem adam sın sen” dedim o yıllarda Halil’e.. Alp, Faruk, Ergun başta hemen herkes arkadaşım. Bir ayağım Florya’dayken, benim bilmediğim şeyleri, Halil imzasıyla okuyunca, halimi düşünün..

Ama Türk medyasının hele de Fener ve Galatasara­y’dan en gizli haberleri çıkarıp, kulüp başkanına falan sorup izin almadan, gazetesind­e yazan muhabirler­e tahammül edemediği günler gelince, gazetecili­k bitip Ömer Üründül’ün dün yazdığı gibi, iş sadece servis edilen haberleri yazmaya, ya da ajans ne verdiyse onu manşete çekmeye kalınca, Halil gibi “Son Mohikanlar” kapıya kondu. Halil Özer’e şimdi internet gazeteleri­nde bile yazdırmıyo­rlar..

Galata Sarayı Efendileri’ni “Ben Galatasara­ylıyım” diyen herkes okumalı.. Ama ötekiler de okumalı.. Hele “Ben spor muhabi riyim” diyenler, o sıfatla geçinenler mutlak, ama mutlak okumalı..

Kitap, “Kupanın Kırık Kalbi” ile başlıyor.. Hani 17 Mayıs 2000 yılında, Galatasara­y, Türk Futbol Tarihi’nde yaşanmış en büyük kupayı almıştı ya..

UEFA Kupası (Bugünkü Avrupa Ligi Şampiyonlu­ğu).

Kurallar gereği o kupa bir yıl boyu kazanan kulübün müzesinde kalıyor ve

ertesi sene final maçı sonunda, kazanana teslim ediliyordu. Galatasara­y kulübü, bir yıl için “Emanet” aldığı o kupayı kırmış iyi mi?. Gümüş UEFA Kupası’nı kırmışlar.. İşte o kırılma ve iz bırakmadan tamir hikayesini Halil nasıl izlemiş, öğrenmiş, en küçük ayrıntılar­ına kadar yazmış.. Pes!.

Halil “Galatasara­y’dan en gizli haberle ri bile aldığım bir kaynağım vardı” diyor. Kitapta o kaynağı “Albatros” diye anlatıyor ve “Albatros’un kimliği benimle mezara gide cek” diyor.

Bu kitabı okurken, Halil’in gazetecili­k ve yazarlığın­a aklınız duracak!.

ZZZ.profilkita­p.com

★★★

3. Kovadaki Balıklar.. Bu da ikibinli yılların başında ilk defa basılmış, ama o zaman kim bilir kimlerin baskısıyla yazdırılma­mış, konuşulmam­ış, unutturulm­uş bir olağanüstü kitabın, derlenmiş, toparlanmı­ş son baskısı..

Fahrettin Aslan’ın oğlu, aslında uzun yıllar “Maksim Krallığı”nı perde arkasından fiilen yönetmiş Sacit Aslan, müthiş bilgi, müthiş kültür, müthiş mizah ve müthiş kalem Necef Uğurlu ile oturmuş.. Günlerce konuşmuşla­r.

Sonra bu konuşmalar­ı çözmüş. Edit etmiş, derlemiş, toparlamış Necef..

“Neymiş” diye şöyle bir açtım kitabı. Bıraktığım­da iki saat geçmişti. Hani bir sigarayı eskisi ile yakan ve gün boyu devam eden tiryakiler vardır. Bu kitap da öyle.. Başladınız mı, birinin elinizden çekip alması lazım..

Kitap, Sacit Aslan’ın doğumuyla başlıyor.. Necef, hangi yılları anlatıyors­a Sacit, o günlerin dünyasını, Türkiye’sini ve İstanbul’u anlatıyor..

Fahrettin Aslan’ın kurduğı İmparatorl­uğun sırlarını o günlerin içindeki dünya, Türkiye ve İstanbul’la birlikte değerlendi­rmek bir başka tat veriyor, okuyana..

Sacit nasıl içten ve nasıl hiç kimse ve hiçbir şeyden çekinmeden, neler neler anlatmış, aklınız durur..

O iki saat içinde kaç defa “Vay anası nı!. Vay canına” dedim, bilemezsin­iz.. Ki ben, Modern Folk Üçlüsü’nün meneceri olarak yıllarca o ortamda, o kulislerde yaşadım. Güya içerden bilirim, pek çok şeyi..

Daha önsözü okurken çarpılıyor insan.. O yılların romanların­da ve filmlerind­e “İnce hastalık” diye geçerdi verem ve veremli kız mutlak ölürdü sonunda..

Bir hastanede tanışıyorl­ar, veremli delikanlı ile genç kız. Ve bu tanışmadan doğuyor Sacit Aslan.. Delikanlın­ın adı Fahrettin, genç kız da Necla..

Sacit de çok yakın arkadaşım. Yıllarca hemen her akşam saatlerce Ortaköy nizamiyesi dediğimiz Ertekin’in yerinde oturduk. Nasıl sıkı sohbetçiyd­i, iyi bilirim.

Bu kitabı alın. Dedim ya, kapağını açtığınız anda tiryakisi olacaksını­z..

Bir orda anlatılan magazin dünyasını okuyun, bir de bugün “Magazin” diye sayfalar, ekler dolusu yazılan, daha doğrusu o magazinin “M” si bile yazılmayan koca başlıklar ve koca resimlerle şişirilmiş, doldurulmu­ş sayfaların­ı düşünün.

ZZZ.postigayay­inlari.

com

“İnsanlar dılar. sevilmek

Eşyalar için yaratıl

ise

Dünyadaki kullanılma­k rın kaosun için. sevilmeler­i nedeni, eşyala

ve masıdır.” insanların

kullanılCe­mil Meriç

(Teşekkürle­r,

Can.)

Her türlü rekabete ve denetime kapalı bu düzeni nasıl koruyup devam ettirebili­yorlar?

Bir müteşebbis on milyon dolarlık yatırım yapıp tanesi elli bin dolara 200 tane doğru dürüst araba alıp, “Mevcut taksi tarifesin den yüzde 50 daha pahalı ama temiz giyimli, her gün tıraşını olan, İstanbul’u çok iyi bilen ve de İngilizce konuşan şoförlerde­n oluşan bir şirket kuracağım” dese neden izin alamaz.

Çünkü mevcut taksi düzeni müşteriye iyi bir hizmet verme üzerine değil, en düşük kaliteli hizmetle plaka ağalarına gelir sağlamak üzerine kuruludur.

Plaka sahipleri kölelik dönemlerin­deki gibi “Sahip”tirler.

Taksi kullanarak zar zor geçimlerin­i sağlayan şoförleri köle gibi kullanır ve de müşteriler­i sömürerek yaşarlar.

Oysa serbest pazar ekonomiler­inde esas olan verilen hizmeti en üst düzeye çıkaracak rekabeti oluşturan ortamı yaratmaktı­r. Dünyanın en lüks otel ve lokanta sayısının hızla arttığı, her geçen gün daha bir cazibe merkezi haline gelen İstanbul -Ankara -Antalya -İzmir gibi kentlerde taksi hizmetini daha yüksek fiyata ama çok daha kaliteli verecek imkanlar oluşturabi­lir.

Bu konuyu İçişleri ve Turizm bakanlıkla­rının ciddiyetle ele almaları gereken bir fırsat olarak da değerlendi­rebiliriz.

★★★

Okuduğunuz satırlar benim değil.

Bülent Akarcalı dostum yazıp yollamıştı, hem de İmamoğlu projesinin adı değil, hayali bile yokken. Dosyamda duruyordu. Evden çalışma sırasında bazı dosyalarda­n uzak kalmıştım. Dün buldum. “Tam zamanı” dedim ve aldım köşeme..

Bülent Akarcalı adını bilmeyenle­r vardır. Hatırlatal­ım o zaman..

“Saint Joseph Fransız Lisesi ve Brüksel Üniversite­si Ekonomi Bilimleri Fakültesi mezunu. Aynı fakültede İktisadi Analiz ve İktisadi Politika alanında yüksek lisans yaptı.

Türkiye’ye dönüşünde dış ticaret ve müteahhitl­ik hizmetleri ve sigortacıl­ık yaptı. Sonradan Eti Bisküvi ve İMTAŞ Sigorta genel müdürü oldu.

Türkiye Demokrasi Vakfı kurucusu ve başkanı, Bilgi Üniversite­si kurucusu ve yöneticisi.

Siyasi hayatında beş dönem ANA3 İstanbul Milletveki­lliği, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı yaptı. Çok iyi düzeyde Fransızca ve İngilizce bilir.

Kapalı mekanlarda sigara içme yasağı Bülent Akarcalı’nın çabalarıyl­a kanunlaştı­rıldı.”

 ??  ?? Hıncal ULUd
Hıncal ULUd

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye