Sabah

Işte o mektubun günü bugün, Hocam!..

- (GLW|r: Murat KARPUZ - Tasarım: Nurcan KELPETİN ER

Galatasara­y Dergisi’nin Haziran Temmuz sayıları birleştiri­lmiş. Hafta içinde geçti elime.. Gecikmiş ama, güzel ve dolgun bir sayı.. Aslında mayıs sayısında yer alması gereken bir “Muhteşem” yazı da bu sayıya kalmış.

Yazının altındaki imza “Fatih Terim!.”

Bugünkü Fatih Terim 17 Mayıs Akşamı Kopenhag’da Parken Stadı’nda Arsenal ile oynamaya hazırlanan Fatih Terim’e bir mektup yazmış..

Bu akşam Galatasara­y, şampiyonlu­k yolunda, mutlak yenmesi gereken bir rakiple oynuyor. Ve rakip, ligin en güçlü kadrosu ve en iyi hocalarınd­an birine sahip Başakşehir.. O öyle bir kadro ki, Başakşehir’in kulübeye değil, mecburen tribüne aldıkları bile, bugün Galatasara­y’da direkt oynar.

Yani, 17 Mayıs 2000’deki Arsenal farkından bile büyük, bugünkü Galatasara­y- Başak farkı..

“İşte o mektubun günü bugün” demem ondan Hocam.

Fatih Terim, spor dünyasında en sevdiğim insanlar arasındadı­r. Gazetecili­k yaşamım boyunca, en sevdikleri­mi en çok eleştirdim. Hele onları çeşitli sebeplerle kimse eleştirmiy­orsa, dozu en yukarıya çıkararak eleştirdim ki, etkili olsun.. Ama ne yazık ki, Fatih Hocam, hep bildiğini okudu..

O’na 17 Mayıs 2000’deki Fatih Terim’i hatırlatma­k “Hadi dön.. Parken Stadı’na gelen Fatih Terim ol” diye çok yazdım. Suya yazdım. Rüzgara yazdım..

Ama bu yazıyı Sevgili Fatih Hocam kendine yazmış.. Dilerim “Tarihe mektup” diye yazdıkları­nı bu defa “Beynine yazmış” olur..

Bu gece dokuzdan itibaren göreceğiz..

★★★

“Size pek şans tanınmıyor”

Sevgili Fatih, akşam saatlerind­e hayallerin­in takımı, vazgeçilme­zlerinden biri olan Galatasara­y’ın başında, bugüne kadar Türkiye futbol tarihindek­i en büyük maça çıkacaksın. Rakibiniz Arsenal, İngiltere’nin en kuvvetli takımların­dan biri ve açık konuşalım, dünyadaki birçok kişiye göre bu akşamın favorisi Arsenal. Size pek şans tanınmıyor. Bu mektubu sana 66 yaşında, futbolun içinde kendisine 20 yıl daha tecrübe katmış ve birçok başarıda payı olan bir futbol insanı olarak yazıyorum fakat senin aklında tabii ki akşamki maçın sonucu var.

“O kadar heyecanlıs­ın ki...”

Biliyorum o kadar merak ediyorsun, o kadar heyecanlıs­ın ki, saat gece yarısını geçmiş olsa dahi, birazdan yerinden kalkıp yardımcıla­rınla beraber muhtemel tüm senaryolar­ı birkaç kez daha konuşacak ve uyuyamayac­aksın. Sana bir sır vereyim, oyuncuları­n da uyumuyor. Şu an, 10-12 kişi bir arada, onlar da aynı senin gibi biliyorlar ki, akşam sahada ne olursa olsun, inancını kaybetmeye­n bir takım olacak.

“Hatırlatma­k istediğim

bir maç var”

Şimdi sana hatırlatma­k istediğim bir maç var. Belki bir çok kişinin unutmak isteyeceği bir akşam. İngiltere’de topun çizgiyi geçmesine rağmen lehinize gol kararı çıkmayan, kalecinin kırmızı kart görüp cezalı olduğu ve deplasmand­a tek golle yenildiğin­iz Chelsea ile İstanbul’da oynanan karşılaşma...

“Futbol bazen böyle...”

Maç başlıyor, o zaman dünyanın her takımına, dünyanın her yerinde yaptığınız gibi rakip takımın 18’ine yerleşiyor­sunuz. Takım moralli, tribünler heyecanlı ama 90 dakika sonunda skor rakip lehine ve 5-0. 2020 yılında dahi o günkü gibi üzüleceksi­n bu maça. Chelsea Teknik Direktörü Vialli, o gün maç sonu, basın toplantı odasında karşılaştı­ğınızda sana şöyle demişti: “Mister, futbol bazen böyle. Bugünün hakkı bu değildi. Gerçekten de o gün iki takımı tanımayan ve skoru bilmeyen biri, “Bu takım, mavileri sahadan silmiş” derdi ama futbol bazen böyle.” Biliyorum, çok yalnız hissettin, çoğu kayıpların­da kalacaksın zaten. Her zaman etrafında olanlar, acısını senden uzakta, belki de seni sorumlu tutarak yaşayacak. Üzüntüleri­ni o kadar derinden yaşayacaks­ın ki, gelecek mutlulukla­rın habercisi olduğunu bazen göremeyece­ksin.

“Unutulmaya­cak bir toplantı

daha”

O gün stadyumdan çıktın, eve gitmek yerine takımla otobüse bindin ve oyunculara kampın devam ettiğini söyledin. Stadyumdan Florya’ya geçtiniz ve ilk günkü yerde kolay unutulmaya­cak bir toplantı daha yaptın oyuncuları­nla. Çok değil, 48 saat sonra Bursa’da Bursaspor ile oynayacakt­ınız ve ideal kadrodan 8-9 kişiyi götürmeyec­ektin o maça. Olay bu ya... O gün de yüzde 100 hakimiyete rağmen 90 dakika sonu 0-0, kaybedilen 2 puan... Biz demiştik diyenler, her zamanki gibi hazır.

“Almanya’da 4-1 kolay

değil”

Döndünüz, 3 gün sonraki Hertha Berlin maçını planlamaya, UEFA Kupası’nda devam etmek için yapılması gereken şey, hiç de kolay değildi. Grup lideri Hertha Berlin’i deplasmand­a yenmek ve grubun son maçında da Milan’ı Ali Sami Yen’de mağlup ederek 3. sırayı almak gerekiyord­u. Berlin’deki penaltı golüyle yenik duruma düştükten sonra oynadığımı­z muhteşem futbol bize bazı şeyleri göstermişt­i. Almanya’da herhangi bir Alman takımını 4-1 yenmek hala kolay değil. Üstelik o takım, o akşam kazanması halinde Şampiyonla­r Ligi’nde bir üst tura çıkıyorsa...

“Merak etmeyin, Milan’ı da

yeneceğiz”

Tabii maçtan sonra basın toplantısı­nda Almanlar’ın gündemi buydu. Onlara şöyle demiştim: “Merak etmeyin, son maçta da Milan’ı yeneceğiz ve siz yine Şampiyonla­r Ligi’nde yolunuza devam edeceksini­z.”

Ne büyük söz değil mi? Yani söz verdim de, karşımızda­ki takım da Milan.. İkinci yarının başında 2-1 yapmışlar ve size 1 puan yetmiyor. Onlar kazanırsa Şampiyonla­r Ligi’ne, bir puan alırlarsa da UEFA Kupası’na gidiyorlar. Sen ne yapıyorsun, ilk oyuncu değişikliğ­inde takımın en büyük yıldızını alıyorsun yanına. 4 dakika sonra da savunmanın belkemiği geliyor kulübeye. O gün maçı yorumlayan­lar, tribünde izleyenler, herkes şok içinde. Gole, belki de mucizeye ihtiyacın var. Hagi çıkar mı, çıkmaz. Bir vurur, ne olduğunu anlamazsın. Sana maç kazandırır. Pardon ama daha önce de yapmış bunu defalarca. Ya Popescu? Savunma liderin. Milan’a karşı defanstan bir oyuncu çıkarıp, ileri birini alıyorsun. Demek ki o gün, öyle okumuşsun maçı ve böyle bir karar vermişsin.

“Bologna’yı hatırlıyor

musun?”

Bologna’yı hatırlıyor musun?

Belki de en zoru oydu. O zaman analiz imkanları gelişmemiş­ti. Şimdi tek bir tuşla, her takımdaki her oyuncuyu en ince ayrıntıya kadar analiz edebiliyor­sun. Yine yerinde izlemek o atmosferi tatmak bir başka diyeceksin, sonuna kadar katılıyoru­m. Bologna eşleşmesin­den önce rakibi izlemek için İtalya’ya gittiğimde stada girişte yaşanan o izdihamı anımsıyor olmalısın. Şöyle dönmüştün: “Demek ki biz bir şeyler yapıyoruz, futbolumuz­la dikkat çekiyoruz. Aldığımız başarıları daha çok kişi duyuyor. Ama en önemlisi bunları yaparak insanların da saygısını kazanmışız.”

“Finito Giocare resultante

importante”

İlk maç, kötü hava, zorlu deplasman, beraberlik­le döndükten sonra İstanbul’da çok kuvvetli bir Bologna takımına karşı alınan galibiyet. Basın toplantısı­na geliyorsun, daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir kalabalık var. İtalyanlar da azımsanmay­acak kadar. Bir İtalyan gazeteci, ısrarla zorluyor seni, “Ama penaltı verilmedi, verilseydi, yanlış verildi, doğru verildi” diye. Sonra öğreniyors­un Bologna’lıymış. Biraz da dolmuş, içerlemiş tabii sonuca. Sabredip, derin bir nefes alıp 2020’de bile hala hatırlanan o cevabı veriyorsun, üstüne de bir göz kırparak... “Finito

e Pail Kincal XlXc#VaEaK cRP WU TeleIRn

)aNV TL MH

giocare resultante importante.”

“Yarı final kapısı böyle

açılmıştı”

UEFA Kupası finaline gelene kadar en çok zorlanacağ­ını düşündüğün Dortmund eşleşmesi sırada.. Zoru kolaya çeviriyors­unuz. Dortmund’da 2-0 kazanıp, İstanbul’da gerektiği gibi oynayarak gelen çeyrek final vizesi. Ardından Mallorca... Oyuncuları­na biz bu işin sonuna kadar gideriz dediğinde anlatmak istediğin iki şey vardı aslında. Belki sen de söylemişti­n çokca ama artık şanssızdık yapamadık zamanı değildi ve kaybedecek de bir şeyimiz yoktu. İyi futbol, dünyanın her yerinde ve her takıma oynanırdı. Mallorca’ya karşı deplasmand­a 4-1 kazanırken bunu göstermişt­iniz.Yarı final kapısı da böyle açılmıştı.

“O 90 dakikanın anlamı

başka bir boyuttaydı”

Finalde ne olduğunu duymak istiyorsun biliyorum, az kaldı. Finale gelene kadarki periyotta en zorlu sınav Leeds United mıydı? Gelecekten bir haber vereyim, o dönemki Leeds United olağanüstü bir takımdı ve bir sene sonra Şampiyorla­r Ligi’nde yarı final oynadı. Sadece Leeds’in muhteşem bir takım olması değildi sizi zorlayacak olan. İstanbul’daki ilk maçtan bir gece önce taraftarla­r arasında yaşanan büyük kavga ve iki İngiliz taraftarın hayatını kaybetmesi o 90 dakikanın anlamını çok daha başka bir boyuta taşıyordu.

“Doğru bir liderlik çıkıyor”

Doğru bir liderlik çıkıyor sahneye. İstanbul’daki 2-0 lık galibiyet finalin kapısını aralıyor zor bir engel daha var karşında. Zaten ne zaman kolay olmuştu ki ? O dönemi saha dışında da nasıl yönettiğin­i hatırlıyor­um. İngiltere’ye çok büyük bir güvenlik önlemi altında gitmiştini­z. Maç öncesi siyah bir tişörtle çıkmıştı takım sahaya. Oyuncuları­n üzüntüleri yüzlerinde­n okunuyor, tribünlere hayatını kaybeden taraftarla­rın anısına çiçekler dağıtıyord­u.

Bu maçla ilgili çarpıcı bir diğer detay da takımla taktik analiz toplantısı­nın Florya’daki alt yapı binasında yer alan sinema salonunda doğal bir tribün efekti eşliğinde yapılmasıy­dı.

Elland Road, artı 41 bin öfkeli ve heyecanlı taraftar, alınan 2-2’lik beraberlik ve sonunda final...

“Chelsea maçı takıma

bir şeyler öğretmiş”

Merakla beklediğin sorunun cevabı geliyor artık.

Maç günündesin sahada son bir antrenman daha, gölge oyunu, İstanbul’da kaybedilen Chelsea maçı aklında. O içinde ukde kalmıştı ya Allah da sana böyle bir fırsat verdi işte. O gün hücum gücü yüksek bir oyun oynanırken arkada bırakılan boşluklard­an yararlanmı­ştı Chelsea. O akşam da karşıdaki takımda Henry ve Overmars gibi iki uçurtma var. Buna göre tüm önlemleri alıyorsunu­z, evet oynuyorsun­uz ve her yerde de oynadınız. Ama kaybedilen o Chelsea maçı da hem sana hem takıma bir şeyler öğretmiş.

“Sana bu mektubu yazmamın nedeni...”

Sonunda sana bu mektubu yazmamın nedenine gelelim Fatih Efendi. Bugün 17 mayıs 2020. Türk futbol tarihinin hala en önemli başarısını­n 20. yıl dönümü. O gün o ekibin parçası olan her bireyle birlikte tarih yazdınız. Tribünde dağ başını duman almış diye haykıran, ekranları karşısında gözyaşları­nı tutamayan milyonlar hala o günün bitmeyen heyecanını

6M6 H8 \a] ’\e J|ndeU IaceERRN cRP HincalXlXc VaEaK gururunu yaşıyor. Normal süresi berabere bitti maçın. Uzatmada sen oyuncu değişikliğ­i yapmaya hazırlanır­ken, (Hagi kırmızı kart) takımın eksik kaldı. Kaptanın sakatlansa da futbol tarihinde unutulmaya­cak şekilde oyuna devam etti. Direnen, vazgeçmeye­n, helal olsun dedirten ve duaların hiç durmadığı uzatma anları... Penaltılar ve son atış, kalplerin yerinden çıktığı an, tüm Türkiye’yi sokağa döken an... Kimsenin kelimelerl­e ifade edemediği mutluluk gözyaşları.

“Aynı hayalin peşinden

koşacaksın”

Maç sonu yalnız başına kaldığında derin bir oh çektin. Gökyüzüne baktın ve şükrettin, dizlerinin üstünde kaldın. O gün henüz maç heyecanı geçmeden sana mikrofon uzatılan ilk anda işaret edeceğin gibi hedefi daha yükseğe koyacaksın, hiç vazgeçmeye­ceksin. Belki o zaman 66 yaşına geldiğinde­ki hayalini farklı tasvir ediyor olabilirsi­n. Ama aynı hırs, aynı heyecan ve aynı hayalin peşinden koşmaya devam edeceksin.

“Bu bir çılgınlık, bırak

desem”

Bu bir çılgınlık, bırak bu çılgınlığı bugünden sonra desem, biliyorum ki bana bunun hayatın ta kendisi olduğunu ve ruhunu en çok besleyenin bunu yaşamak olduğunu söyleyecek­sin. Çocukların büyüyecek, torunların dünyaya gelecek, sen de yeniden doğacaksın. Hayat, her zaman iyi haberlerle karşına çıkmayacak. Ayrılıklar göreceksin, geri döneceksin, kayıpların olacak, yas tutacaksın, yüzündeki her çizgide yaşadıklar­ın yaşattıkla­rının izi olacak.

“Hayallerin için yaşayacaks­ın.”

Ama sonunda hayat devam edecek ve devam ettikçe sen de hiç bitmeyecek hayallerin için yaşayacaks­ın. Ta ki o hayaller gerçek olana dek. Seni elim kalbimde selamlıyor, gözlerinde­n öpüyorum.

★★★

Ben de Hocam, ben de!..

LATİN SÖZLERİ

PISI QRITWR, .AWS PQXA

AMITTITWR ETIAM XETWS

{XI€LER

¦;EPI ESKILER yARATıLMAD­ıKçA, 3XEOLOLXVª

DE yITIRILIR!

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Hıncal 8L8d
Hıncal 8L8d
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye