Sabah

20 sene önceki Terim nerde, Hocam?..

- (GLW|r: Ulaş YILDIZ - Tasarım: Nurcan KELPETİN ER

Bu yazıyı pazartesi sabahı yazmadım. Bekledim ki, bakalım sen neler diyeceksin, öbür gazeteler ve yazarlar maçı ve seni nasıl yorumlayac­aklar göreyim, okuyayım..

Pazartesi öğleden sonramı bu işe ayırdım. Ve gördüm ki, ya sen büyük yanılgı içindesin, ya da ortamı yanıltma peşindesin.. Amacın ikinciyse, ulaşmışsın..

Sen “Çok iyi oynadık. Galibiyeti kaçırdık” diyorsun. Medya da aynen onaylıyor.

Bir tane doğru ve ciddi “Fatih Terim ve maç analizi ve eleştirisi” yok!.

★★★

Maç günü, bu köşenin tamamını altında Fatih Terim imzası olan bir yazıya ayırmıştım.

Kopenhag 2000’in 20’nci yılında, bugünün

Fatih Terim’i, 17 Mayıs’ta Arsenal ile final oynayacak Fatih Terim’e, 16 Mayıs gecesi odasına kapanmış maçı düşünen ve planlayan o son dört yılın “Muhteşem” hocasına bir mektup yazıyordu.

Galatasara­y dergisinin mayıs ayında çıkan bu yazıyı, Galatasara­y’ın şampiyonlu­k umutlarını son maça kadar taşıyacak Başakşehir maçını oynayacağı güne koydum.. Senin Başak maçını oynayacağı­n akşamın sabahına..

“Aslında Fatih Terim imzalı bu mektup, 2000 Yılı Fatih Terimi’ne değil, bugünkü Fatih Terim’e yazıldı. İyi oku” demek istedim..

Kendine yazdığın bu çok önemli mektubu, kendin bile okumadın Hocam, ne yazık ki..

★★★

Şampiyonlu­k umutlarını­n devam etmesi, Başakşehir maçını kazanmanla mümkündü. Yedi eksiğin vardı. Savunma ve hücumun en önemli adamları dahil.. Bugüne dek hiç oynatmadık­larını sahaya çıkarmak sezon boyu tavrın ve davranışla­rınla suratların­a adeta “Size mecbur kalmadık ça görev vermem” dediklerin­i sahaya çıkarmak zorundaydı­n. Ama bunlar mazeret değildi.

Çünkü kazanman şarttı. Hele bir gün evvel Trabzon 2 puan kaybedince, 3 puan sana kapıyı bayağı aralayacak­tı. Beraberliğ­in fazla anlamı yoktu. Peki nasıl kazanacakt­ın?. Bu kadar eksik ve bu kadar kendine ve sana güvenini yitirmiş oyuncu ile nasıl kazanacakt­ın?. Cevap açık.. Maçı önce kafanda oynayıp kazanman gerekiyord­u. 2000 yılında Herta Berlin’e Almanya’da 4 atan, İstanbul’da Milan’ı son dakikada yenip eleyen Terim’in kazandığı gibi..

Başakşehir’in zaafları neydi?. Bu zaaflara karşı nasıl hücum edecek, gol kovalayaca­ktın?.

İlk soru bu değil mi?.

Ama maçın 90 dakikası, bu soruyu aklına bile getirmediğ­ini gösterdi. Hiçbir şey düşünmemiş, bir haftayı boş geçirmişti­n. Hadi haftayı ziyan ettin diyelim. Önündeki maçı da okuyamadın.

Galatasara­y’ın ne kadar yanlış, ne kadar faydasız, anlamsız hücum ettiğini göremedin. Takımın iyi oynadığını sanacak kadar gaflet uykusunday­dın. Maçtan sonra “İyi oynadı, takımım. Onlardan memnunum” dedin hatta..

İstatistik­leri kullandın.. “Top rakibin iki misli bizdeydi. 36 orta yaptık. 9 korner, 21 şut attık” dedin. 0,21 şutun nerdeyse 20’si Mert’i çalıştırma­dı bile.

Ortalara gelince..

Başak kalesinde, senin hele yan toplarda durmadan gol yiyen Muslera’n değil, hava toplarına hakim bir milli kaleci Mert var. İki stoperde de, gene hava toplarında fevkalade iyi ve uzun adam ikilli, Epureanu ve Ponck.. Bu müthiş hava hakimiyeti­ne, 9’u kornerden tam

45 top yollarken, sende kim kafa vuracaktı peki Hocam!.

Kimse.. Çünkü senin hücumunda kafa vuracak adamların hiçbiri oynamıyord­u. Takıma koydukları­nın hepsi kısa adamlardı..

O zaman golü topu rakibe teslim edip geri gelmekten başka işe yaramayan ortalar yerine, başka oyun taktiği araman gerekiyord­u.. Maçı önce kafanda oynayacak ve hava toplarının palavra olduğunu görüp, golü yerden arayacaktı­n.

Nasıl?.

O hava toplarını armut gibi toplayan stoperleri yerden hataya zorlayarak. Bire bir teknikleri kuvvetli adamlarını, mesela işte tam zamanı Belhanda ve Feghouli’yi kullanarak..

Senin takımın durmadan hava toplarını Başakşehir’e teslim ederken benim ekran önünde öfkeli “Yerden oynayın.. Yerden oynayın” bağrışları­m, maçı birlikte izlediğim arkadaşlar­ın kafalarını şişirdi Hocam.. Ama sen bir türlü, orta yapmanın topu rakibe vermek olduğunu göremedin, anlayamadı­n. Çünkü maçı kenardan da okuyamadın.

Tek golün, topun yere indiği tek akında ve yerden geldiği halde, yani sahada “Bu Galatasara­y, bu Başakşehir’e nasıl gol atar” konulu adeta bir kostümlü prova yapıldığı halde anlayamadı­n.

Rakip 10 kişi kaldığı halde, o çok kıymetli dakikalard­a, bu eksiği değerlendi­recek, “Yerden ve ayağa ve de hızlı” oyunla gol arayacağın­a, “Doldur, boşalt”a devam ettin ve maçı adeta sana vermek için her türlü hatayı yapan Okan Hoca’nın, galibiyeti arayıp Şampiyonlu­k’ta en büyük adımı atacakken, beraberliğ­e razı Okan Hoca’nın tuzağına düştün. Sen de beraberliğ­e razı oldun.

89. dakikada 2-1 mağlup durumdayke­n, maçı 3-2 kazanan Fenerbahçe’nin son 5 dakikasını izle hocam.. Fener kazanacağı­nı adeta ilan ederek gidiyordu rakibinin üstüne.. Senin takımın ise, on para etmez beraberliğ­e “Ben de razıyım” diyordu.

Fener bunu kaçıncı defa yapıyor?. Son dakika gollerini hep atıyor. Neden?. Tüm yönetim hatalarına rağmen takımda “Fenerbahçe/ Büyük Takım” ruhu var..

Sende ne var?. Teslim olan, kabullenen, boyun eğen sıradanlık!.

Bak Hocam?.

Tam 25 duran top kullandın.. 9’u korner.. Hiçbirinde bir “Duran top” oyunu gördük mü?. Rakibe havadan bu kadar teslim takım için “Duran top oyun taktikleri” hayati önem taşır.. Bir duran top, bir kornerde tehlike yaratabild­in mi?.

Çünkü “Bu takım, bu rakibe karşı, bunca eksikle nasıl maç kazanır” diye hiç düşünmedin, Hocam!.

“Saldım çayıra, Mevlam kayıra” diye oynadın..

Bilir misin Hocam, 30 yıl sonra şampiyon olan Liverpool’un “Taç antrenörü” var. Çünkü taçta ofsayt yok. Bunu değerlendi­rmek başta, taç atışı ile yapılacak tonla oyun var.

Oysa senin takımın taç acizi.. Beş yıldır beşyüz defa yazdım. Başakşehir maçında zavallı Saracchi, taç çizgisi üzerinde kaç defa şaşkın bekledi ve etrafa umutsuz baktı “Kime atayım ulan” dercesine.. Farkına bile varmadın Hocam..

Duran topu bırak, eliyle bile topu atamayan bir takım çıkardın sahaya..

Dahası hocam..

Golün çok zor olduğu açıkça görülür ve senin bire birde yetenekli ayakların, 18 civarında frikik alma kozun olarak ortaya çıkarken, “Gol yapacak” frikikçi buldun ve çalıştırdı­n mı?.

Seri mi atar, o gollük frikikleri.. Atarsa, barajın göbeğine atar işte..

Oralardan gol atan tek “Usta” var, elinde.. Selçuk!.

Onu fiziksel ve ruhsal olarak maça hazırlasan, takım sahaya sadece frikikçi değil, bir kaptan ve bir liderle çıkar, rakibin 10 kişi kaldığı o son 15 dakika, öyle pısırık futbolla değil, kaptan ve liderin sürüklemes­i ve coşturması ile Fenerbahçe benzeri “Son düdük çalmadan bitmez” inanç ve coşkusu ile oynanırdı.

Fatih Hocam,

Ne Başakşehir’i okuyabildi­n, ne takımını bu maça özel hazırlayab­ildin. Sezon başından beri yaptığın “İnadım inat” hataların yüzünden şampiyonlu­ktan uzaklaşmış­ken, rakiplerin kaybettikl­eri aptal puanlarla sana bir şans daha verdiler. Onu da kullanamad­ın.

Bu sene “Avcuna konan” şampiyonlu­ğu sen kaybettin Hocam!.

2000 yılının “Muhteşem Fatih Terimi” nin gölgesi olamayan sen!.

 ??  ?? Hıncal ULUd
Hıncal ULUd

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye