Sabah

Muhalefeti­n nafile çabası

- BURHANETTİ­N 'URA1

Madrid Zirvesi’nde Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya ile imzaladığı üçlü mutabakat, muhalefet tarafından eleştiri ile karşılandı. Temel argümanlar­ı “baskı karşısında imzayı bastın, taviz verdin.”

Kimi muhalif yorumcular şartlı uzlaş mayı “hezimet” olarak bile niteleyebi­ldi. Sanki bazıları NATO ile Türkiye ara sında kriz çıkmamasın­a üzüldüler bile. Halbuki Türkiye en önemli üyelerinde­n oldu ğu NATO’nun genişlemes­ine taraftar oldu ğunu ancak bu iki ülkeden terörle mücadele çerçevesin­de haklı talepleri olduğunu söyle mişti. Daha fazlası değil...

NATO’yu kriz içerisinde göstermeyi hiç hedeflemed­i. Aksine Türkiye’nin çıkarların­a da uygun davranarak güçlenmesi­ni arzuladı. Bu itibarla Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın adaylık daveti sürecini Türkiye’nin milli güvenlik çıkarları için gün dem yapması ve taleplerin­i kabul ettirdikte­n sonra da uzlaşması isabetlidi­r. Diplomatik müzakerele­r öncesi kullanılan söylem ler ile müzakerele­rde yürütülen ras yonel yaklaşımı birbiri ile karıştırma­k faydasız ve anlamsızdı­r. Değerlendi­rme somut sonuçlar ile yapılır.

YPG ve FETÖ’nin milli güvenliğim­izi tehdit eden örgütler olduğu ve bunların des teklenmeye­ceği ifadelerin­i “kırmızı çizgi miz” diyerek mutabakata ekletmesi ülkemiz için ciddi kazanımdır. Silah ambargosu nun kaldırılma­sı ve İsveç’in 73 teröristi iade sözü de aynı şekilde. Ayrıca Erdoğan, varı lan uzlaşmanın sadece davet sürecini baş lattığı ve şartlara uyulmaması durumun da kilitleneb­ileceğini vurgulayar­ak İsveç ve Finlandiya’ya gerekli mesajı verdi.

★★★

O halde neden muhalefet bu tavrı ser giliyor? Bu sorunun cevabı başka bir soru da... Muhalefet partileri Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın hangi dış politika hamlesini “başarı” olarak gördü ki Madrid’de imzala nan üçlü mutabakatı olumlu görsün? Önce Suriye’deki operasyonl­ara karşı çıktılar, “Afrin’e girmeyin” dediler, sonra sessizleşt­i ler. “Libya’da ve Karabağ’da ne işimiz var?” diye sordular, sonra yine köşelerine çekildi ler. Batı başkentler­i ile gerilim yaşadığımı­z da “Türkiye’yi yalnız bıraktınız” dediler. İlişkiler toparlandı­ğında “eğildiniz” diye suç ladılar.

Ortadoğu ülkeleri ile normalleşm­eyi de benzer suçlamalar­la karşıladıl­ar. Dış politika nın her riskli kararında Erdoğan’ı eleştirme yi seçtiler. Başarılı olduğunda ise “dağ fare doğurdu” pozisyonun­a geçtiler. Muhalefeti­n bu tavrı kurtulamad­ıkları bir çıkmazdan kay naklanıyor. Erdoğan yıllara sâri tecrübe si ile dış politika ve güvenlik konularını öyle bir şekilde yönetiyor ki, kamuoyunda­n aldı ğı destek hep yukarılard­a çıkıyor. Muhalefet bunu bir türlü aşağı çekemiyor.

★★★

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğ­lu, bu çık mazı gördüğü için şimdilerde yeni bir şey deniyor. Erdoğan’ın dış politika söylemi nin ve hamlelerin­in etkisini kırmak için daha milliyetçi bir dille çıtayı yükseltmey­e çalışı yor. “Yüreğin varsa işgal edilen ada lar konusunda adım at, destekleye­ce ğiz” diyerek Yunanistan’a sert çıkıyor. “Hadi Suriye’ye girsene, giremezsin” resti çekiyor.

“Gittin bastın imzayı, çıktın geldin” suç lamasıyla Batı’ya iktidardan daha eleşti rel bir yerde olduğu izlenimi oluşturuyo­r. Kılıçdaroğ­lu’nun bu yeni yaklaşımı nafi le çaba. Dış politika ve güvenlik konularınd­a Erdoğan’ın tecrübesin­e ve söylem kapasite sine alternatif oluşturabi­lmesi mümkün değil. Muhalefeti­n belirsizli­ği arttığı uluslara rası ortamda ülkeyi yönetemeye­ceğine dair mevcut algıyı güçlendire­cek konuma düşebi lir. Ve hatta, CHP tabanı, 6’lı masa ve HDP desteği açısından yeni çelişkiler üretebilir.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye