Yıkılan binaların müteahhiti var da mimarı mühendisi yok mu?
Adıyaman’da çevresinde ki yapılar yerle bir olmuşken ayakta kalan İnşaat Mühendisleri Odası binasının fotoğrafı nı paylaşan bir oda yöneticisi şöyle söy lüyor:
“Fazla söze gerek yok. Bilim ve mühendislik böyle büyük bir depremde dahi ayak ta kalacak yapılar inşa etme ye yeter. Yeter ki bilim ve teknik halk yararına uygulansın!”
Herkes bu fotoğraf üzerinden müteahhitlere veryansın ediyor. Ama benim kafam azıcık karışık. Siteminiz kime?
Öyle ya, yıkılan binaların “paragöz” müteahhitleri varsa o inşaatların mutlaka odanıza üye mühendisleri, mimarları da var değil mi?
“Vicdansız müteahhit” demi rin, betonun kalitesinden, kolon dan tasarruf etmeye kalkıyor sa inşaatın mühendisinin vicdanı armut mu topluyor?
Mühendisin inşaat yükselir ken müteahhidin kafasına kak ması gereken bilimsel zorunlu lukları, bina yıkıldıktan sonra “dinleyin cahiller” edasıyla orta ya söylemesi pişkinlik değil mi?
Dahası, bugün yerle bir olan binalara belediyelerin verdikleri
izinlerdeki, ruhsatlardaki “bilim sel ve teknik” onaylar kime ait? O imzaları kimler atıyor?
Müteahhitler kendi başvu rularını kendileri değerlendirmi yor ya.
“Piyasada işleyiş böyle. Prosedür icabı imzalar atılı yor, paralar alınıyor, geçiliyor” demek sorumluluğunu yerine getirmemenin, görevini ihmal etmenin izahı olabilir mi?
Niyetim başımıza gelen fela ket karşısında suçlu aramak, bir meslek grubunu günah keçisi ilan etmek değil elbette...
Derdim her deprem sonra sında olduğu gibi müteahhit taş layarak, muğlak adresleri işaret ederek, sağa sola saldırarak her kesin bir köşesinden dahil oldu ğu bu çarpıklığı çözümsüzlüğe mahkum ettiğimiz.
Bunca yıl “Cehennem baş kalarıdır” diye diye kendimizi ve birbirimiz kandırıp cennetimizi mahvetmedik mi?