Sabah

‘Baraj patladı kaçın...’

- G9hR

Depremin sarstığı bereketli topraklara doğru yola çıkarken aklımda hep olağan bir dep rem yıkımı göreceğimi sanıyordum. Öyle olmadığını Gaziantep’ten İslahiye, Akbez, Hassa ve Kırıkhan’a adım attığımda gördüm. Ama “Bu daha neymiş?” dedirtenin­i ise o güzelim mede niyeler şehri Hatay’a girdiğimde anladım.

Gördüğüm şey deprem değil, küçük bir kıya metin izleriydi. O derin izleri ancak bakanlar değil yaşayanlar anlatabili­rdi:

Hataylı bir esnaf anlatıyor:

“Bu deprem değil bir kıyametti. İnanın o 80-90 saniye geçmek bilmedi. Pijamaları­mla dışarı çıktığımda soğuk ve bardaktan boşanırcas­ına yağmur vardı ve zifiri karanlığın içinden sadece ‘kurta rın’ feryatları duyuluyord­u. O an bu kıyamet dedim.”

Depremde kız kardeşini enkazdan çıkardık tan sonra diğer insanlara yardım etmek için koş turan 40 yaşındaki Ömer ise ertesi günün akşa mı yaşanan bir başka dehşetten söz etti. Uzaktan bakanların “yanlışlık olmuş” diye yorumladı ğı “Hatay’da baraj patladı” yalan haberinden. Ömer’e göre o yalan haber Hatay için ikinci bir depremdi:

“Gecenin karanlığın­da enkazda çalışıyoru­z. Birçok yerden ses veren insanlara ulaşmak üzereyiz. Birden büyük bir kalabalığı­n üzerimize doğru koşarak geldiğini gördüm. ‘Baraj patladı kaçın’ diye bağırarak geliyorlar­dı. Biz de işi bırakıp nereye koştuğumuz­u bilmeden onlara katıldık. O gece en az 8 saat kimse enkaza bakmadı. Bu yalanı uyduranlar­ın vebali çok büyük.”

“Haberim yoktu” diye açıklama yapan Oğuzhan Uğur’un bu yalanın bedelini hukuken de vicdanen de ödemesi gerekiyor. Sadece onun da değil, deprem anından itibaren onlarca yalana imza atan medya ve siyasi aktörlerin de.

Savaş sonrası Berlin gibi

Bu iç karartıcı izlenimler­le şehrin merkezine doğru ilerliyoru­z. Enkazlar kadar çökmeyen ama hasar gören evlerin görüntüsü de insanı ürkü tüyor. Her enkazın önünde bir veya birkaç ekip çalışmalar­ını sürdürüyor ama çevrede pek fazla Hataylı yok... Çoğu ya çadırkentl­ere ya da komşu kentlere gitmiş.

Ama hâlâ umudunu yitirmeyen, mucize hayatlara inanan birkaç insan da var ve o anı bek liyor. Ateş başında ısınarak beklemeye devam eden bir Hataylının şu sözleri insanın içini acıtıyor:

“Bu saatten sonra zor olduğunu biliyorum ama beynim kabullense de kalbim kabullenmi­yor. Sonuna kadar bekleyeceğ­im...”

Yıkıntılar arasında hüzünlü şehrin merkezine doğru ilerlerken derin tarihe sahip şehirde Habibi Neccar Camii’ni, Ulu Cami’yi, tarihi kiliseleri, ilk meclis binasını ve Kurtuluş Caddesi’nin halini merak ediyorum.

O tarihi mekânların bulunduğu caddele ri, sokakları, yakınların­ı kaybettiği için büyük acı yaşayan sevgili dostum Hatay Milletveki­li Hüseyin Yayman’la geziyorum. Yayman kendi acısını yaşamaya fırsat bile bulamadan, Kırıkhan’dan Samandağ’a ihtiyacı olan herkesin derdine koşan biri olarak bize de yoldaşlık ediyor.

O tarihi mekânlarda bazı sokakları geçmek mümkün değil, binalar sokakları da kapatacak biçimde üst üste yıkılmış.

Milletveki­li Yayman, şehrindeki yıkımı İkinci Dünya Savaşı’ndaki Berlin’e benzetiyor:

“Burası atom bombası düşmüş gibi... Birlikte Bağdat’a gitmiştik, orada bile böyle bir görüntü yoktu. Burası daha çok bombalarla yerle bir edilen Berlin’e benziyor. Şehrin büyük bölümünde yıkılmayan veya çatlamayan bina yok gibi... Allah hiç kimseye ve hiçbir şehre böyle bir yıkım ve acı yaşatmasın...”

Deprem bölgesine birlikte gittiğim Hilmi Daşdemir, avukatlar Serkan Toper ve Serdar Tokdemir’i Adıyaman’a yolcu ederken bir gece daha Hatay’da kalıyorum. Hem 4 bakanın katıldı ğı AFAD Koordinasy­on Merkezi’nde neler yapıldı ğını izliyorum hem de muhalefeti­n daha insanlar yaralarını sarmadan seçim sevdasına düşmesinin sokağa nasıl yansıdığın­ı.

7HO 606 029 \D] ·\H J|QGHU

0+ IDFHERRN FRP PDKPXWRYXU

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye