Dümdüz komplekssiz bir büyüme hikâyesi
Dümdüz, kompleksiz bir büyüme hikayesi anlatmak istiyorum bugün. Yerli kahve zinciri Espressolab’ın serüvenini. Herhangi bir şubesine gittiniz mi hiç? Henüz tanışmayanlar için açayım; Espressolab, 220’yi aşan şube sayısıyla Türkiye’nin Starbucks’tan sonraki en büyük kahve zinciri markalarından biri. Bırakın
Avrupa’nın en büyük cafesi unvanına sahip 6 bin metrekarelik Merter şubesini,
herhangi bir şubesine gitmiş olanlar, neden bir Espressolab’a gittiniz mi diye sorduğumu anlayacaklardır. Dikkat ederseniz Espressolab kahvesi içtiniz mi diye sormadım. Zira kahve çok kişisel bir meseledir. Ama Espressolab’a gitmek bir deneyime dönüşmüş durumda. Özellikle de gençler arasında. Geçen yaz Merter şubesine yolum düştü ve itiraf edeyim bir süre etrafı seyretmekten kendimi alamadım. Merter’in arka caddelerinde, ben diyeyim bin, siz deyin iki hatta üç bin kişinin aynı anda bulunduğu bir mekan. Büyük bir bahçe içinde açık-kapalı servis alanları oluşturulmuş. Kiminde sadece kahve servisi yapılıyor. Kiminde yiyecek ve farklı içecekler servis ediliyor. Ve gençlerin popüler tabiriyle ortam adeta yıkılıyor. Her yaşam tarzından gençler aynı mekanda, vakit geçiriyor, eğleniyor. İnanması zor ama o müthiş hengamenin içinde ders çalışmak için uygun ortam bile bulan var.
Espressolab’ın Kurucusu ve CEO’su Esat Kocadağ,
içinde bir sinema salonu bile olan böyle bir şube için İstanbul’da çok yer aramış. Sonunda da Merter’de eski bir karton fabrikasını bulmuş. ‘Merter’e kim gelir, hem de kahve içmeye, her yer cafe’ diyenler olmuş ama Kocadağ’ı durdura mamışlar. , “Aklımdakini tam ola rak gerçekleştirebilirsem kahve tutkunlarının İstanbul’un en uzak noktasından bile buraya geleceği ni biliyordum. Nitekim gençler ta Pendik’ten, Kartal’dan Merter’e kahve içmeye geliyor” diyor.
Kocadağ aslında sektöre yabancı biri değil. Türkiye’nin yeme içme kültüründe önemli bir yeri olan Sütiş’in üçün cü kuşak temsilcisi. 15 yaşından itibaren Sütiş’te çalışmış ve henüz üniversitedeyken Espressolab’ı kurmuş. Bugün sadece Türkiye’de değil 11 ülke de şubeleri olan büyük bir marka ya dönüştürmüş. Yakında marketler ve benzin istasyonlarında tüketiciyle buluşacak yeni ürünler üzerinde çalışıyor. Hedefinde yeni ülkeler ve elbet te Türkiye’de pazar liderliği var. Aracıları çıkarmış, kahveyi direkt çiftçisinden alıyor. “Çiftçiyle birlikte çalışarak yıllar içinde geliştirdiğimiz tat sayesinde bir Espressolab kitlesi oluşturdu” diyor.
Sohbet sonunda İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırımı desteklediğini duyuran Starbucks’a ve boykota geldi. Kocadağ’ın bu konuda söyledikleri bana göre gençler için bir ders niteliğinde, gerçek bir özgüven göstergesi: “Starbucks’a yönelik boykot, düşü nüldüğü gibi fırsat olarak gördüğüm bir şey değil. Bana tek kolu bağlı bir rakibe karşı oynamak gibi geliyor. Biz Starbucks’ı zaten geçiyoruz. Bazı şubelerimizde günlük fiş sayı larına baktığımızda Starbucks’tan daha iyi durumdayız. Düşünün biz Türkiye’de Starbucks’tan yüzde 30 daha yüksek bir fiyata kahve satıyo ruz. Ve büyümeye devam ediyoruz. Bazı çevreler boykotu bizim yaptır dığımızı düşündüler. Starbucks tüm dünyada boykot ediliyor, bizi nasıl gözlerinde büyüttülerse, uluslarara sı bir boykotu yöneteceğimize bile inanıyorlar. Kısacası başarımızın boykota bağlanmasına üzülürüm.”
Son söz, sadece Merter değil,
Espressolab’ın Sarıyer’de eski Yeniköy İskelesini
cafeye dönüştürdüğü şubesini de bir pazar sabahı ziyaret etmenizi öneririm. Sabahın erken saatlerinde bile tıklım tıklım olan Yeniköy Espressolab’ın müdavimleri de tam bir Türkiye mozaiği. Her görüşten, her tarzdan insanımızı aynı sırada bekleten tek şey var, kahve tutkusu.