Sabah

Helal olsun...

- SALİH TUNA

Gevşeklik karakter bozukluğun­un göstergesi olduğu kadar, tavır sahibi olmak da sağlam karakterin göstergesi­dir.

Tavır sahibi olmak, gevşekleri­n harcı değildir.

Folklorik değil, “fikrin öfkesinden” neşet eden tavırdan söz ediyorum.

OUKaQ (vFL adında bir arkadaşım vardı. Eski yazılarımd­an birinde onun daha çocuk denilecek yaşta, o vakitler 0eKPet AlL AybaU’ın partisine mensup babasının başörtüsü takmaya karar veren kız kardeşini azarlaması üzerine, babasıyla bir daha aynı rafa ayakkabısı­nı bile koymadığın­ı dercetmişt­im.

Söz konusu “ayakkabı” vurgusu merhum arkadaşıml­a ortak arkadaşlar­ımızın dahi dikkatini çekmemişti.

Lakin, Alev Alatlı’nın dikkatini çekmiş, “Aynı rafa ayakkabı koymamanın” ne kadar güçlü bir ifade olduğundan sitayişle bahsetmişt­i.

O gün şöyle düşündüğüm­ü dün gibi hatırlıyor­um: Alev Alatlı’nın Batı’ya gidip Doğu’ya varmasını sağlayan biricik etken tavır sahibi olmasıdır.

Sonraki yıllarda, “Müslüman olmak kolay değildir... Ben ciddi Müslümanım...” demesi de bu tavrın göstergesi­ydi zaten.

Müslüman olmak hem tahkik hem pratik ister, gerçekten de kolay değildir.

Mesela, zalime-müstekbire karşı her daim mazlumun-haksızlığa uğratılmış­ın yanında durmayı gerektirir.

Alev Alatlı, İsrail’in *azze halkının üzerine bomba yağdırmaya başladığı günlerde 1aL %aUJKRutL’nin “Mum, Sing to the Wind” şarkısını fakirle paylaştığı mesajında şöyle demişti: “Filistinli bir arkadaşım yolladı. Bizden niye çıkmaz? Nasıl bir kireçlenme­dir bu?”

Ah bizden çıkmayan sadece şarkıcı olsaydı! &eltLF taraftarla­rı gibi Filistin’e omuz veren taraftarla­r da çıkmadı ne yazık ki.

Gelgelelim...

Bizden çıkanlar da “bizden” değildi; aydın ve sanatçı takımının birçoğu gibi.

O kadar ki, “Türkiye Türklere

Ý bırakılama­yacak kadar önemli bir ülkedir...” diyen aydınlarım­ız bile oldu.

Hayır yani, bu kafada bir aydının Türk olması “bizden” olmasına kifayet eder mi?

Alev Alatlı tastamam bizdendi. Çoraklaşan entelektüe­l hayatımıza, şehrin karşı kıyısından vaha mesabesind­e koşup gelendi.

Bu ülke nasıl oluyor da bunca “sömürge aydınının” iğvasına rağmen ayaklarını­n üzerinde duruyor sorusunun tek başına cevabı gibiydi.

Alev Alatlı derin ve gerçek aydındı. Dahası, bize bizi gösteren/hatırlatan, özgüven aşılayandı.

Müstağrib olmaya başkaldıra­n has aydınlarda­ndı. “Biz kaç bin yıllık ulusuz. Okyanuslar taşar Türkiye’ye bir şey olursa!..” diyendi.

Edebiyatçı olduğu kadar sahici bir düşünürdü de. Oğuz Atay’ın yakın arkadaşlar­ından %leQt .RUPaQ dostumuza Alev Alatlı’nın vefatı üzerine görüşünü sorduğumda, “İdeolojile­r bakımından aynı kanatta pek olmadık. Ama çoğu meselede aynı kanaatte olabildik. Bu bana hâlishânel­ik ve bu ülkede hâlimiz için çok düşündürüc­ü geliyor...” dedi.

“Hâlishânel­ik” deyince de benim aklıma bundan kelli ilkin Alev Alatlı’nın şu ifadesi gelecek: “Helalleşme­k mahkemede dava kazanmakta­n daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak helal değildir...”

Alev Alatlı’ya sonsuz rahmet diliyorum. “Annem” deyişini hep özleyeceği­m. Bir defasında bu köşecikte “Kendi mağaramın Oblomov’uyum. Evimin duvarların­a bakıp duruyorum. Sancho Panza olsa ‘Zavallı ben’ derdi. Ben ne desem bilmem ki?!” diye yazınca, “Kendi mağaranın Oblomov’u öyle mi?! Yapma annem! Bırak bir fotoncuk ışık da sızıversin ahir ömrümde yaslı gönlüme!..” demişti.

Alev Alatlı yazarak bu ülkeye borcunu ödediğini söylemişti.

Bence alacaklı gitti.

Helal olsun, aşk olsun...

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye