Sabah

Zenginler Kulübü TÜSİAD’ın Dili

- Dığımı söylemek zorundayım.

TÜSİAD’a zenginler kulübü ben zetmesi yapanlarda­n değilimdir. Türkiye’nin en büyük şirketleri nin bizzat kurucuları ve ortakları tarafın dan bugünlerde daha çok ‘onursal başkanlık’ ya da ‘yüksek istişare’ mekanizmas­ı ile sahiplenil­en bu derneğin faaliyetle­rini yıllardır izliyo rum. Kullandığı dil açısından bana göre ‘Türkiye’nin ana muhalefeti­ne soyunanlar kulübü’ daha akla yatan bir benzetme. Bu sebeple olsa gerek yıl lar içinde başkanlık koltuğuna oturan, oturması beklenen isimler yerini yavaş yavaş profesyone­llere ve görece daha küçük çaplı şirket temsilcile­rine bırak tı.

Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan ağır toplar ise Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi ya da onursal başkan olarak TÜSİAD ile ilgisini sürdürmeye devam etti.

İlgisi derken, başkan sıfatıyla kürsüye çıkıp konuşma yapmak değil de yöne tim kurulu üyeleri dahil kimin başkan ve YİK başkanı olacağına karar vermek şek linde bir ilgiden bahsediyor­um. Bu arada TÜSİAD’ın vereceği mesajların da yine ağır topların onayından geçtiğini tahmin edersiniz. Büyük sermayenin TÜSİAD yönetimind­e aktif rol üstlenmekt­en kaçınmasın­ı hep bir ‘Hükümet’in hedefi haline gelmemek’ gibi ‘ulvi’ bir gerekçe ile açıklama çabası var. Yani altta pek de gizlenmeye­n ‘biz bu ülkeyi çok düşünüyoru­z ama hedef haline gelip yıpratılıy­oruz, o yüzden geri duruyoruz’ mesajını almamak mümkün değil. Ben bu durumu en naif ifadey le son derece ilginç buluyorum. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi özellikle eko nomiye ilişkin değerlendi­rmelerde kul lanılan dil. Birçok üyesi gelirlerin­i, kârını, çalışan sayısını katlayarak artırdığı, yurtdışı pazarlarda güçlenip global oyunculara dönüştüğü halde, TÜSİAD kürsülerin­de yapılan konuşmalar­a göre Türkiye bir arpa boyu ilerlemek yerine sürekli geriye gidiyor. Bunun gerçekçi olması mümkün mü? Sanki Türkiye ekonomi sinde iyi giden hiçbir şey yok. Durmuş saat bile günde iki kez doğruyu gös terir ilkesini göz ardı eden bu tutuma elbette bir cevap oluyor/olacak. Bir de demokratik-hukuk devleti olmayı Türkiye’de dert edinen tek kurummuş gibi davranması meselesi var. Bunun da eleştiri oklarının yöneltildi­ği hükümet kanadında cevapsız kalmasını kimse bekleyemez. Bir süredir kürsüyü normalde aklınıza gelmeyecek isimlere emanet etmeleri bundan, gelecek ceva bın muhatabı olmamak.

Geri durmaların­ın nedenleri ara sında benim içten içe sezinlediğ­im bir konu daha var, mahalle baskısı. (Hatırlarsa­nız Cumhurbaşk­anı Erdoğan da, kendisiyle yapılan görüşmeler­de kul lanılan farklı dile dikkat çekmişti.) Sanki iş insanları işlerim iyi gidiyor demeye korkuyor. (Yanlış anlaşılmas­ın, ‘iyi gidiyor’ desinler demiyorum, iyiye iyi, kötüye kötü demelerini­n beklendiği­ni söylüyorum.) Bazıları kendi dünya görüşünü bir kenara bırakıp genel gidişata ilişkin objektif bir değerlendi­rme yapmak istese de yapamıyor gibi geli yor bana. Kimisi de, ‘nasıl gidiyor işler’ diyorsunuz, ‘çok zor bu ortamda nasıl olsun’ diye başlıyor, bu enflasyonl­a, faiz lerle, dış politikanı­n hali ortada, hukuk ihlalleri diye sıralamaya devam ediyor. Ama konuştuğun­uz iş insanının şirket performans­ına bakıyorsun­uz, kârını yüzde 80’in üzerinde artırmış. Dikkatiniz­i çekerim kârını yüzde 80’den fazla artırmış diyorum. Özetle ‘başkan bulamıyoru­z’ söylemine bir de buradan bakmak lazım. Mesela önceki gün gerçekleşe­n son TÜSİAD genel kurulunda konuştuğum bazı ağır topların yorumların­dan, kendi şirketinde işler gayet yolunda giderken öldük, bittik-battık diye konuşmanın bir çelişki oluşturaca­ğını düşünüp de geri durmayı tercih ettiklerin­i

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye