Osmanlı’da nüfus sayımları
döneminde vergi nüfusu sayımına “tahrir” denirdi. Tahrir yapılmasına karar verildiğinde bu işten anlayan güvenilir bir “tahrir emini” tayin edilirdi. Arazi tahriri için gönderilen memurlar bir emin ile bir kâtipten mürekkepti. Tahrir eminliği son derece önemli bir görev olduğu için üst düzey devlet memurları görevlendirilirdi. Tahrir eminine “ilyazıcı”, “muharrir-i memleket”, “defter emini” de denirdi. Tahrir emini ve kâtibe, tahrir esnasında bölgedeki bütün devlet görevlileri yardım ederdi.
Tahrir emini bölgeden gerekli vesikaları topladıktan sonra, bunları merkezden getirdiği eski sayım defteriyle karşılaştırıp her şeyi yerli yerinde teftiş ederek uygun bulduklarını ve meydana çıkan fazlalıkları yeni deftere kaydederdi. Vergi nüfusuyla gelirlerin tamamının deftere geçmesine dikkat edilirdi. Bir keçinin bile sayım harici kalması, devletin vergi gelir kaybına uğramasına sebep olacağı için sayım memurları çok dikkatli hareket ederlerdi. Aşiretler, yaylaklara çıkarken ırmak geçitlerinde durdurulup bütün koyun ve keçileri teker teker sayılırdı. Tahrir işlemi bölgenin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte yaklaşık iki yıl sürerdi. Emin, tahriri yapıp gerekli vesikaları topladıktan sonra hazırladığı defter müsveddesini merkeze getirirdi. Merkezde hazırlanan müsveddeler iki nüsha hâlinde temize çekilerek “icmal”, yani özet ve “mufassal”, yani teferruatlı defterler hazırlanırdı. Daha sonra padişah tuğrasını taşıyan bir defter, ait olduğu beylerbeyliğe gönderilir, diğeri İstanbul’da Defterhâne-i Âmire, yani defter-i hakanîde saklanırdı.
II. Mahmud 1826’da yeniçeri ocağını kaldırınca askere alınacak nüfusu ve vergi mükelleflerini tespit için 1831’de ülkedeki erkek nüfusu saydırdı. Nüfus sayımları zaman içerisinde geliştirilerek devam etti. 19. yüzyılın sonlarına doğru yapılan sayımlardan itibaren kadınlar ve çocuklar da nüfus defterlerine kaydedilmeye başlandı.