Ülkelerini zerre sevmiyorlar, uçağı nasıl sevsinler
On iki yıl kadar öncesi... Çeşme’nin en güzel kumsalında şiltemi sermiş güneşleniyorum. Sezon başı ve şezlong tüccarları henüz tam tekmil çalışmaya geçmemişler...
Hava çok güzel; hafif bir meltem suyun tüylerini ürpertiyor.
Bakması bile keyifli...
Uzaktan tanıdığım üç beş delikanlı geli yor yanıma...
O zamanlar pek moda olan rengârenk ve pek şık sörf şortları ve şimdiden yanık tenleriyle pek havalılar.
Selamlaşıyoruz.
“Hemen suya girin, tadını çıkartın” diyorum.
İçlerinden biri yüzünü ekşiterek “%iz sevmiyoruz” diyor; “Güneşlenip kaçarız.”
Tuhafıma gittiğinden soracağım tutu yor:” Neden?”
“Sörf dalgası seviyoruz biz” diyor deli kanlı; “Bu deniz göl gibi bir şey!”
Gözbebeklerinden Hollywood gençlik filmleri geçiyor, alnında altyazıları görüyorum...
“Kaliforniya’da bulundun mu?” “Seneye okul bitince gideceğim; deniz dediğin okyanustur.”
İyi de bu deniz de çok güzel falan diye cekken, vazgeçiyorum.
Düşünceler, hayaller, zevkler nasılsa uçup gitmiş, benim söyleye ceklerim gülünç kaçar...
Ne alakası var, diyecekleriniz olacak, biliyorum...
Ama 5. nesil savaş uçağımız
KAAN uçtu diye burun kıvıran plaza gençlerine ara sıra dikkat le bakıyorum, acaba Çeşme’den tanıdığım o çocuklar var mı arala rında diye...
Ruhlar aynı tabii...
Eğitim marifetiyle aynı tornadan çıkar tılmışlar.
Artlarından yenileri de geliyor.
Ölene kadar buradan kıpırdamasalar bile kendi ülkelerinde sanki “geçici” ola rak bulunuyorlar.
İskandinav tarzı döşenmiş kafeleri; şeh rin ya Paris’i ya da New York’u andıran köşelerini ve elbette kendilerine yabancı dil öğreten okullarını seviyorlar.
Lakin medeni(!) olmanın zorun lu şartı olarak ülkelerini zerre sev memeyi öğrenmişler...
Denizini, suyunu bile...
Zaten sosyal sorunlara bakıp sevmemek için bahane ararsan çok tabii.
Ama “Ülkeni neden seviyor sun"” diye sorun...
Mırın kırın...
Ya da uğultulu bir sessizlik.
KAAN’ı yapmaktan bile zor olduğunu
Bu meselenin çözümünün
kabul edelim.
Onlara kızmak veya dalga geçmek fayda etmiyor; hep ofsayt!
Şükür ki, topraklarımız işgal altında değil ama zihinlerimizin işgal edil mediğini kim iddia edebilir?