Sabah

Türklerin yüzde kaçı ahlaksız?

- SALİH 78N$ Edit|r: +arun 6EK0EN

İster ,PPanuel KanW’ın “ödev ahlakını” benimseyin, ister -RKn SWuarW Mill gibi “faydacı” olun; yani ahlak kriteriniz ne olursa olsun, bir eylemin ahlaki olup olmadığını tespit edebilmek için söz konusu eylemin doğasını ve o eylemi çevreleyen koşulları net bir şekilde algılayabi­lmeniz gerekir.

Dolayısıyl­a algıları kısıtlı kimseler, ahlaklı olabilmek yolunda büyük bir dezavantaj­a sahiptir demektir.

Ne ki bizde “ahlaklı olmaktan” ziyade, “algıda kısıtlılık” yani lafın düzünü edecek olursak, “aptallık” konuşulmuş­tur.

Hâliyle, “aptalların oranı” hakkında bilgimiz var ama “ahlaksızla­rın oranı” hakkında yok.

“Bilgimiz var” dediğim, Aziz Nesin’in bilimsel veriymiş gibi yıllar yılı terennüm edilen “Türk milletinin yüzde 60’ı aptaldır...” sözünden ibaret.

İlk milli lolitamız Aysun Kayacı bu sözü şöyle şerh etmişti: “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?”

Her iki veciz sözün de aptallığın cahillikle malul olduğunu ihsas ettiğini tartışamay­ız.

Peki, tahsilli olmak cehaleti alır mı? Tam aksine kimi zaman tam tersi tecelli eder. Sakallı Celal’in dediği gibi “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür...” durumu hasıl olur.

Tahsilli olmaktan maksat nedir, mesele orda.

Gönül sultanları­ndan Niyazi Mısri en güzelini söylemişti­r: “Noktayı fehmetmekt­ir ilim irfandan maksat...”

Evet, “İlim bir noktaydı, cahiller onu çoğalttı.”

O nokta da insanın kendisidir. “Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır...” dememiş miydi

Sonuç itibarıyla, gaye ahlaklı olmaktır. Ahlaksız olduktan sonra matine-suare mürekkep yalasan ne fayda!

Tevekkeli, “Diploma insanın cehlini alır, hamurunda eşeklik varsa baki kalır...” denilmemiş­tir.

Ahlaklı olmanın ilk şartı da kuşkusuz neyin ahlaki neyin ahlak dışı yani gayriahlak­i olduğunu ayırt edebilmekt­ir. Bu da hiç zor değildir.

Mesela, yalan söylemek dımdızlak ahlaksızlı­ktır. Bunu bilmeyecek kadar cahil olmak da aptallıktı­r.

Bu bağlamda, aptallıkta­n kurtulmanı­n ahlaki sorumluluk olduğunu rahatlıkla söyleyebil­iriz.

Sabah akşam yalan söylediği herkesçe malum bir insan evladının yalanların­ı yedirebilm­ek için §%en yalan s|ylePeyi EecerePiyR­ruP ¨ diyecek kadar tozutacak ortam bulması, Türkiye’deki ahlaki sorumluluk taşıyanlar­ın oranı hakkında bilgi verir mi, bilmiyorum.

Benim bildiğim şudur: Modern psikolojin­in “ahlaki zekâ” kavramını ortaya atması boşuna değil. Bu kavram üzerine çalışan araştırmac­ılar, “ahlaki zekânın” çeşitli yollarla gelişebile­ceğini dile getirmişle­rdir.

Demek ki yeterince uğraşılırs­a herkes için ahlaklı olma şansı var; umutsuzluğ­a kapılmamak gerekir.

Kaldı ki “yeterince uğraşmak” da ahlaki yükümlülük­tür.

Nasıl ki doğru ve yanlış arasındaki bir seçimde atıl kalmanın kendisi ahlaki bir zaaf sayılıyors­a, kişinin kendisini doğru ve yanlış arasındaki bir seçimde karar veremeyece­k ölçüde ahlaki zekâdan mahrum bırakmış olması da başlı başına bir ahlaki zafiyettir.

Hülasa, sorumsuzca aptal olmak, ahlaki açıdan sorumsuzlu­ktur.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye