Kaygı bozukluğu
“%ugün ne çok anksiyolitik reçetesi yazdım” diyor orta yaşlı psikiyatrist... Ve ona danışmaya gelmiş genç arka daşıma şunları söylüyor: “Aslında bu kaygı giderici ilaçların leblebi gibi kullanılmasına karşıyım ama öyle gerçek belirtilerle gelip çaresiz tablolar çiziyorsunuz ki, sonuç bu...”
Arkadaşım da içinden “Doktor beye de lazım galiba bu ilaçtan” diye geçiriyor; “o da bayağı endişeli!”
★★★
Kaygı, endişe, huzursuzluk, tasa, anksi yete...
Ne derseniz deyin...
Gerçekte “eşanlamlı kelime” diye bir şey yoktur ama bu kelimelerin anlattığı hâl lerin hepsi aldı yürüdü...
Hani kalbin sıkışıyormuş hissi var ya, öyle...
Tam şu “tarihsel moment”te dünya nasılsa, insanın da öyle bir hâl alma sı yani...
Sürekli tehdit algılamaktan hiç bir şeye tam odaklanamamak...
“Kaygı bozukluğu” denen şey işte budur!
Şimdi yazdıklarımı okurken bile sıkıntı basmıştır bazılarınıza, eminim...
Tamam! Dünyanın şu hâline rağmen kafayı vurduğu gibi uyuyan ya yorgunluk tan sızmıştır ya da ayıp düzeyde vurdum duymazın tekidir.
O yüzden kaygıyı bilin, tanıyın ama onun ahtapotu andıran kolla rına kendinizi asla bırakmayın!
★★★
Sadede dönelim...
Üzerimize doğru yeni bir çağ geliyor...
Bir “çığ” da diyebiliriz, yanlış olmaz. Global elitler, birkaç yüzyıllık üretim ilişkileri düzenini kökten değiştirmeye karar lılar ve devletlerle oyuncak gibi oynuyorlar.
Tek tek insanları da yapay zekâ yoluyla avutuyorlar, yalan mı?
Her şeyin değişmeye başladığını; teti ğin çoktan çekildiğini, bazı şeylerin hızla olabileceğini hissediyoruz.
Öyle ya...
Bunu da pandemide test edip onayla dılar.
★★★
Gelecek fikri gündelik hoşluk larımızın lokomotifi olmaktan çık sın istiyorlar...
İstiyorlar ki...
Hayaller, parmaklarımızın arasından bir sıvı gibi akıp gitsin...
Hayır, umutsuzluğa yer yok! Umutsuzluk insanı elden ayaktan keser. Oysa şimdi en çok ihtiyacımız olan şey...
Tek tek ve özellikle birbirimizle dayanıştığımızda sahip olduğumuz ayakta kalma kuvveti.
Direnç çok önemli...
Bunu ara ara hatırlatacağım.