Sabah

Dıştan Türk içten Schlumberg­er

- SALİH TU1A VaOih WXna#VaEah FRm Wr :olfJanJ Yon .empelen,

Macar mucit zamanının Habsburg İmparatori­çesi Maria 7heresa’yı etkilemek için bir satranç robotu inşa eder. Önünde bir satranç masası olan bu robot insan görünümünd­edir ve tıpkı bir insan gibi rakibiyle kıyasıya yarışmaya hazırdır.

Macar mucit, Osmanlı kıyafetler­i giydirdiği robota “7ürk” adını verir.

İddiasına göre bu “yapay zekâlı” robot, karşısına çıkan tüm rakipleri satranç oyununda mağlup edecektir.

BenMamin )ranklin’den Napolyon Bonaparte’a kadar birçok meşhur isimle satranç oynayan bu robot, dönemin en büyük satranç ustası )ranoois Andre Danican 3hilidor dışında tüm rakiplerin­i alt eder. Philidor dahi o güne kadar kendisini en çok zorlayanın “Türk” ile kozlarını paylaştığı satranç müsabakası olduğunu söyler.

Her satranç müsabakası öncesi de “Türk”ün önündeki masanın kapakları açılmakta ve oldukça çeşitli çarklardan müteşekkil mekanizmas­ı seyirciye gösterilme­ktedir. Böylece “Türk”ün gerçekten de kendi kendine kararlar veren, bu doğrultuda da en doğru satranç hamlelerin­i yapan olağanüstü “yapay zekâya” sahip bir robot olduğu düşüncesi kabul görür.

Ta ki EdJar Allen 3oe, “Türk”ün Amerika seyahatine şahit oluncaya dek...

Poe, “Menzel’in Satrano Oyuncusu” adlı makalesind­e, “Türk”ün arkasındak­i sırrı, bazı detaylarda yanılsa da, büyük ölçüde deşifre eder.

Gerçekte “Türk”, sanıldığı gibi bir “yapay zekâ” değildir. Önündeki satranç masasının gizli bir bölmesinde oturan dönemin bir başka satranç ustası :illiam SchlumberJ­er tarafından kontrol edilmekted­ir. Yani, “Türk”ün yaptığı her hamle, aslında SchlumberJ­er’e aittir.

Bu hadisenin ardından yaklaşık 200 sene geçti... Peki Türkiye’nin yakın tarihinde arzı endam eden “yapay zekâlı” Türklerin kararların­ın arkasında hangi satranç ustaları vardı?

Ne yazık ki bu soruya cevap teşkil edecek bir makale kaleme alması için Edgar Allen Poe’ya başvuramıy­oruz.

Diyeceksin­iz ki, “yakın tarihimiz” için elin adamına başvurma düşüncesi zaten abes değil mi?

El hak öyledir. Lakin, Oğuz Atay “Tutunamaya­nlar”ında “Tarihimiz ikiye ayrılır;” demişti, “yakın tarihimiz, uzak tarihimiz. Bize en uzak olan da yakın tarihimizd­ir.”

Hiç uzak olmasaydı, 3rof Oktay Sinanoğlu’nun dediği gibi, Milli Şef

İsmet İnönü 1947’de yaptığı Fulbright anlaşmasıy­la Milli Eğitim sistemimiz­i ABD’lilere gündüz gözüyle teslim edebilir miydi? (Ki, merhum Sinanoğlu çok daha ötesini dile getirmiş, “1945’e kadar İngiltere’nin, 1945’ten sonra da ABD’nin sömürgesi olduk...” demişti.)

3rof Emin *ürses de geçenlerde, “MİT Müsteşarlı­ğı’na 1952’den beri Amerika’nın izin vermediği biri atanamaz...” iddiasında bulunmuştu. Şüyuu vukuundan beter bu iddiayı da CIA’nın Ortadoğu istasyon şeflerinde­n 3aul +enze’nin bizzat kendisine söyledikle­rine dayandırmı­ştı.

Dışınız ister Osmanlı ister Cumhuriyet ister çok dindar ister çok laik olsun, içiniz Schlumberg­er misali ABD olduktan sonra hiçbir şey değişmez.

Melbusata değil duruşa bakın siz. Cumhurbaşk­anı Erdoğan dünya sisteminin tekerine çomak sokarcasın­a “Dünya 5’ten büyüktür” demekle Türkiye adına klas bir duruş sergilemiş­tir. Emin *ürses tevekkeli her fırsatta “ABD’nin amacı Erdoğan’ı tasfiye etmektir” demiyor.

Fakire soracak olursanız, Türkiye’nin büyük enerji devrimini gerçekleşt­iren ve Başkan Erdoğan’ın yanında bir kale mesabesind­e duran Berat Albayrak’a karşı şer konsorsiyu­munun matine-suare saldırması­nın arkasında da bu amaç yatmaktadı­r.

İki konuda agâh olmak mecburiyet­imiz var:

Birincisi, ABD’ye sığınarak ABD’nin Erdoğan’ı tasfiye etmesine engel olunamaz. Yapılması gereken “dik durmaya” devam etmektir.

İkincisi de, bizim mahallede her geçen gün daha da alevlendir­ilen malum fitne ateşine karşı sağlam durulmalı ve Erdoğan’ın tasfiyesin­e su taşımanın ABD’nin amacına hizmet etmekten başka hiçbir anlamı olmayacağı adamakıllı idrak edilmelidi­r.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye