Sabah

KİM OLURSA OLSUN ZULMETMEYİ­N

Hazreti Ömer adalet konusunda kılı kırk yaran bir halifeydi. Şam valisi, bir camiyi genişletme­k için vatandaşın arazisini rızası dışında kamulaştır­mış, Halife Ömer buna şiddetle karşı çıkıp arsayı sahibine iade etmişti

-

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber’in (SAV) arkadaşlar­ından olan Sad b. Ebi Vakkas (RA), bir camiyi genişletme­k ister. Bu nedenle de caminin civarındak­i arsaları kamulaştır­ır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştır­ılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.

Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Sızlanır, “Bana zulmedildi” der. Müslüman vatandaş da kendisine, “Medine’ye git. Orada Halife Hz. Ömer var. Derdini anlat. Ömer son derece adildir, elbette seni dinler” der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Halifeyi sorar. Vatandaşla­r bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterip “İşte halife bu zattır” derler.

HALİFENİN TEVAZUSU

Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” Kısa ve özlü bir cümle. Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idareciler­in giyim kuşam ve oturduklar­ı yerdeki ihtişam nerede, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerede. Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.”

Sonunda Şam’a varır. Valinin huzuruna çıkıp deri parçasını uzatır. “Medine’deki halifenin size mesajıdır” der. Vali bu cümleyi okuyunca sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde başını kaldırıp şöyle der: “Arsanız size geri verilmişti­r.”

DEVELERİ GASP ETTİLER

Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağın­ı hiç tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde sorar: “Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğün­ü anlatır mısınız.”

Şam Valisi Hz. Sad, “Bak, sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğim­i anlarsın” der.

İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer, İran tarafların­a ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederke­n birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyece­ğimiz eski bir han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımız­ı anlattık.

Adam bize yardım etti. Sonra da “Gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, size yardım eder” dedi. Biz de kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimi­zi bir mütercim krala tercüme etti. Kral Nuşirevan

dikkatle dinledikte­n sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceletece­ğini söyledi. Bize de, “Memleketin­ize dönün” dedi.

Biz tekrar hana döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince çok üzüldü ve “Burada bir hata var. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlı­k yapayım” dedi. Biz de gittik. Huzura çıktık. Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimi­ze el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.

Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, “Akşama kadar develerini­z gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın” dedi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.

Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. “Neler oluyor” dedik. Hancı şöyle dedi: “Sizin develerini­ze el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanlar­ın mallarına el koyuyorlar.

Siz ilk gittiğiniz­de, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözleriniz­i Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin dedi, ben de anlayamadı­m. Hele yarın olsun anlarız.”

ÜÇ ÇETECİ ASILDI

Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. Halk toplanmış seyrediyor­du. Sordum “Kim bunlar ve suçları ne”, diye. Dediler ki, “Bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu, diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiş.” Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetler­imizi yanlış tercüme ederek kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.

ARSASINI HİBE ETTİ

İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine, “Bilesin ki ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıy­or. “Halkına zulmederse­n seni darağacına çekerim. Senin gözyaşına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi” diyor. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı.

Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti hem de İslam’a girdi.

Fazla söze gerek var mı sizce? Bence hayır. Bir yerlere adam seçerken, birilerine yetki verirken, kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükâfat dağıtırken, acaba Hz. Ömer gibi kılı kırk yarabiliyo­r muyuz? Sözüm elbette sadece yetkililer­e değil, herkese ama başta kendi nefsim olmak üzere herkese.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye