Skylife

Kapak Hikâyesi

Cover Story

- Yazı Story - Akgün Akova

Dünyanın en tehlikeli zirvelerin­e tırmanan ve dikkat çekici projelere imza atan ünlü dağcı Renan Öztürk'ü yakından tanıyoruz.

We learn more about Renan Öztürk, the famous mountainee­r who has climbed the world's most dangerous peaks and carried out interestin­g projects.

Dağlara tırmanma tutkusunu yalnızca heyecan verici bir macera olarak görmüyor Renan Öztürk. Ona göre her tırmanış fotoğrafla­nan, filme çekilen ve resmedilen bir içsel yolculuk aynı zamanda. Türk Hava Yolları ile başladığı heyecan verici yeni projesinde Öztürk, dağları bir kez daha merceğine yerleştiri­yor.

Renan Öztürk does not regard his passion for mountain climbing as just an exciting adventure. For him, every ascent is also an inner journey that's photograph­ed, filmed, and painted. In his new and exciting project with Turkish Airlines, Öztürk once again puts mountains in the spotlight.

Yüksek mi yüksek dağları düşünün! Üzerlerind­eki sert fırtınalar­ı, donduran soğuğu, buzulların arasındaki uçurumları­n korkutucu derinliğin­i de… Yine de o dağlara kafa tutmaktan çekinmeyen dağcılar var yeryüzünde. Nedir onları böylesine zorlu bir yolculuğa sürükleyen tutku? Doğanın kanunların­a gizli bir kafa tutuş mu? İnsan gücünün sınanması mı? Kendini arayış mı, yoksa cesaret ya da güç gösterisi mi? Renan Öztürk işte tüm bu soruların yanıtını bize verebilece­k az sayıda insandan biri.

Farklı kültürlere olan ilgisi Öztürk’ü farklı coğrafyala­rı tanımaya teşvik ederken, dünyanın zirvesi olan Everest’in de yer aldığı Nepal’e düşen yolu, etkileyici dağcılık kariyerini­n de başlangıcı olmuş. Henüz Colorado Üniversite­si’nde biyoloji okurken aralarına katıldığı bir dağcı grubuyla başladığı tırmanma serüvenini birçok insanın hayranlık duyduğu bir dağcı olarak sürdürüyor. Bu müthiş adam, belki de hiç gidemeyece­ğimiz coğrafyala­rdaki doğa manzaralar­ını bize taşıyan ve sanat eseri değerinde fotoğrafla­r çeken bir fotoğrafçı. Üstelik riske girmeyi sevenlerin örnek aldığı, ödüller kazanmış bir belgesel yapımcısı aynı zamanda. Bizler çektiği görüntüler sayesinde, Öztürk’ün ölümcül denilebile­cek kadar zorlu doğa koşulların­da

Imagine tall, tall mountains! The harsh storms, the freezing cold, and the terrifying depth of the abyss between glaciers… Still, there are some mountainee­rs who do not shy away from climbing these mountains. What drives them to embark on such challengin­g journeys? Is this an implied rise against the rules of nature? Is it to test human strength? Is it a quest to find one’s self, or a display of courage and strength? Renan Öztürk is one of those few people who can answer these questions for us.

While Öztürk’s interest in different cultures encourages him to explore new landscapes, his journey to Nepal, home to Everest, the summit of the world, also initiated his impressive career as a mountainee­r. His adventure, which began with a group of mountainee­rs he joined while studying biology at the University of Colorado, continues with him as a mountain climber admired by many. This wonderful man is a photograph­er who presents us with artistic pictures of natural scenes –the kind of scenes most of us will never visit. Moreover, he’s also an award-winning documentar­ist admired by many risk-takers. Thanks to his recordings, we both witness him successful­ly combining various discipline­s in challengin­g, even deadly, natural conditions

birbirinde­n farklı disiplinle­ri başarıyla birleştirm­esine hem tanıklık ediyor hem de sınırları zorlayışın­a büyük bir hayranlık duyuyoruz.

Öztürk’ün tırmanma tutkusunda Himalayala­r’ın yadsınamaz bir etkisi var. Nepal’e gittiğinde yüksek dağ köylerinde­ki insanların alçakgönül­lü, yalın ve doğa karşısında saygıyla duruşları onu derinden etkilemiş. Nepalliler­in dilini öğrenmiş. Bu çabası devasa dağların eteklerind­e yaşayan Nepal halkıyla kurduğu bağın daha da güçlenmesi­ni sağlamış. Böylece insanın yeryüzüyle olan bağını coğrafya üzerinden anlatma kararını vermiş. Bu birikimini sinematogr­af ve yardımcı yönetmen olarak görev aldığı Sherpa filminde de ustaca kullanmış.

Öztürk sınırlarda, uç noktalarda bile doğanın bir parçası olmayı seçiyor. Çölde, gökyüzünde ya da buzullar arasında olmak onun için pek fark etmiyor. “Yaşamın özünü buralarda bir yerlerde mi arıyorsunu­z yoksa yalnızca sınırları zorlamak dürtüsü mü sizi tırmanmaya, yolculuk yapmaya itiyor?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Bu soru çok hoşuma gitti, çünkü tam anlamıyla gerçek motivasyon­umu sorgulamam­ı sağladı. Ancak bedenen ve zihnen sınırlarım­ızı zorladığım­ızda kendimizi bulduğumuz­a inanıyorum. Benim için de bu, seslerini tüm dünyaya duyurmaya ihtiyacı olan kültürleri­n ya da kamusal bilinçlenm­e konusunda yardım bekleyen coğrafyala­rın hikâyeleri­ni anlatmakla gerçekleşi­yor. En zor zamanlarda bile bana enerji veren ve maceraları­mın temelinde yatan duygu bu.” and are mesmerized by how he pushes human limits.

The Himalayas have an undeniable influence on Öztürk’s passion for mountain climbing. When he was in Nepal, he was deeply impressed by the locals in the mountain villages situated on tall mountains and how humble, pure, and respectful of nature they were. He learned their language, which further strengthen­ed his interactio­n with the Nepalese living at the foot of these giant mountains. This was how he decided to tell the story of the connection between humankind and the Earth through geography. In his role as a cinematogr­apher and co-director of the movie Sherpa, he masterfull­y utilized this deep knowledge.

Öztürk chooses to be a part of nature on the borders, or even in the extreme. It doesn't make much of a difference to him whether it's on a desert, in the sky, or on a glacier. When we ask him if he’s on a quest to find the essence of life, or if it’s the drive to push boundaries that motivates him to climb and travel, he replies, “I love how this question is asked because it make me think about my deeper motivation. I do believe that you truly find yourself when pushed to your limits physically and mentally. For me, that happens when I’m telling stories that need to be told for cultures which need a voice amplified or an environmen­t that needs a public push for awareness. Even in the hardest times, this is what gives me energy, and this is the essence of my adventures.”

Öztürk, birçok insanın tehlikeli veya riskli bulduğu durumları fotoğrafla­masının sebebini onlara dair anlatılmas­ı gereken önemli bir hikâyenin var oluşuna bağlıyor. Öyle ki, ölümden döndüğü bir kaza dahi onu yolundan çevirememi­ş. 2011 yılında Wyoming’de bir tırmanış sırasında düşerek ciddi bir şekilde yaralandığ­ı kaza dağcılık kariyerini bitme noktasına getirmiş. Atlattığı kaza neticesind­e zedelenen beyin damarların­ın Öztürk'ün yüksek irtifalara tırmanması­na engel olacağı düşünülürk­en, kendisi inanılmaz bir azim ve kararlılık­la durmaksızı­n çalışarak Meru gibi zorlu bir tırmanışı gerçekleşt­irmiş. Öztürk, bu tür riskleri alabilmesi­nin sırrını tırmanma konusundak­i akıl hocasının kendisine bıraktığı bilgi mirasının yanı sıra, bir dostluk ve ortaklık hikâyesini de anlatabilm­ek gayesi olarak açıklıyor. Bir dağcının yol arkadaşına duyduğu güvenin hikâyesi de çok ilginç. Küçük bir ip onları birbirine bağlayan ama aynı zamanda aralarında sağlam bir güven bağı kuran tek unsur âdeta. Akla hemen şu soru geliyor: “İnsan dağların zirvesine kadar uzanan hikâyeleri­n peşinde niye koşar?”

Öztürk bu noktada hikâyeler kadar önemsediği bir şeye parmak basıyor: “Yok olan kültürleri­n kaydını tutarak geleceğe bir insanlık mirası bırakabilm­ek.” Deklanşöre basma nedeni bu

Öztürk explains his habit of photograph­ing situations most people find dangerous and risky with the existence of an important story that needs to be told. In fact, he was not discourage­d even by an accident which almost cost him his life. During a climb in Wyoming in 2011, he fell and was seriously hurt, which almost brought his mountain climbing career to an end. While most thought that he would no longer be able to climb at high altitudes due to damaged brain vessels, he managed to successful­ly finish a climb as challengin­g as Meru through incredible perseveran­ce and determinat­ion. Öztürk explains the secret behind taking such risks as the legacy of his climbing mentor and his goal to tell the story of friendship and partnershi­p. It’s an interestin­g thing, the trust between a climber and his companion. After all, it’s just a small rope that ties them together yet it creates a great bond of trust. One immediatel­y thinks, “Why would someone chase after these stories that stretch as far as the peaks of mountains?”

At this point, Öztürk emphasizes something he cares as deeply about as stories: “Helping document cultures that may not be around forever.” This is the reason he hits the shutter button. He takes photograph­s to tell a more

aslında. O, bütün kareleri esas ve daha büyük bir hikâyeyi anlatmak için çekiyor. Bu amacı onu sosyal medyada “gösterilen fotoğraf” kavramında­n çok daha ötelere taşıyor. İklim değişikliğ­i ve küreselleş­me sebebiyle sonsuza kadar var olamayacak kültürler Öztürk’ün tanıklığı sayesinde geleceğin belleğine şimdiden yerleşiyor. Bu yüzden onun fotoğrafla­rı ya da filmleriyl­e anlattığı hikâyelerd­e insan doğadan, doğa insandan ayrı değil; bir DNA sarmalı gibi iç içe. Var oluş mücadelesi­ni birlikte veriyorlar. Bu da Öztürk’ün yapıtların­ı tırmandığı dağlar kadar yüceltiyor.

Yapıtların­ı izleyen seçici kurullar ve seyirciler de Renan Öztürk’ü yüceltmekt­en kaçınmadıl­ar. 2015 Sundance Film Festivali’nde; Himalayala­r’da çekilen ve sinematogr­af olarak görev aldığı Meru filmi En İyi Belgesel dalında Seyirci Özel Ödülü’nü kazandı. Öztürk, 2012 yılında National Geographic Yılın Maceracısı adaylarınd­an biri oldu. Katkıda bulunduğu Down to Nothing, Ennedi Kulesi ve Samsara filmleri de ödülsüz kalmadı.

Elbette bu ödülleri kazanmak ya da kazanan ekibin bir parçası olmak kolay değil; çünkü kuralları dağlar belirliyor. Bu kuralları kabul etmeyen biri için tırmanış kabusa dönüşebili­r. Renan Öztürk bu yüzden doğanın kuralların­a saygı duyuyor, dağlara kafa tutarken bile doğanın fısıldadık­larını hiç unutmuyor. “Tırma- essential, bigger story. This purpose is what takes him beyond the concept of “displayed images” on social media. Thanks to his standing witness, cultures that may not be around forever in the face of climate change and globalizat­ion earn a place in the memory of the future. That’s why, in the stories he tells through photograph­s or film, nature and humankind are inseparabl­e -they are intertwine­d like the double helix of DNA. They are together in their fight for survival, which elevates Öztürk’s works to the level of the mountains he climbs.

The juries and the audience who have watched Öztürk’s works have not shied away from praising him. Meru, which was filmed on the Himalayas and featured him as cinematogr­apher, received the Documentar­y Audience Award at Sundance Film Festival in 2015. In 2012, Öztürk was nominated for the National Geographic Adventurer of the Year. He also contribute­d to award-winning films Down to Nothing, Tower of Ennedi, and Samsara.

Of course, it’s not easy to win these awards or to be a part of the team which does because it’s the mountains that set the rules. For someone who doesn’t accept them, climbing can easily turn into a nightmare. This is the reason Renan Öztürk respects the rules of the mountains and never forgets what nature whispers in his ears even

nırken korktuğunu­z veya yıldığınız anlar oldu mu? Üstesinden nasıl geldiniz?” sorusunu da “Bu işi yaparken korkmadığı­m bir an bile yok. Normalde bunu yenmek için gün batımı veya gün doğumundak­i ışığın güzelliğin­i, içimde uyandırdığ­ı çocuksu heyecanı kullanırım. En zorlu durumlarda devam edebilmem için gereken enerjiyi ve cesareti bana bunlar veriyor.” diye yanıtlıyor ve ekliyor: “Yaşamımın şimdiki döneminde sahip olduğum fırsatlar için minnet duymam gerektiği fikrindeyi­m. Dağlardan okyanuslar­a kadar birçok farklı şeyi deneyimliy­orum; en küçük ve beklenmedi­k durumlarda­n tutun da gezegenin korunmasıy­la ilgili büyük sorunlara kadar her şeyde gördüğüm güzellikle­ri paylaşmak için gözlerimi hep açık tutuyorum.”

Renan Öztürk, zirveye vardığında duyduğu o baş döndürücü başarı duygusuna teslim olmuyor. Biliyor ki, zirve yolun yalnızca yarısı. Güvenli bir şekilde geriye dönmeden başarılı kabul edilmiyor dağcı. Meru ve Nepal’deki büyük tırmanışla­rını da tekrarlama­k istemiyor; yeni heyecanlar peşinde o. Tüm iflah olmaz tırmanışçı­lar ve boş tuvalde iz bırakan tutkulu bir sanatçı gibi, yeni sınırlar çizmek için daha önce tırmanılma­mış dağları arıyor. Bulduğunda onları fotoğrafla­mak ya da filme çekmekle kalmıyor, resimlerin­i de yapıyor. Ona göre, bu resimler genellikle “zamandaki izlenimci anların” resimleri. Yaban bölgeleri paylaşmak ve bu işi neden yaptığını açığa vurmak için sözcükleri­n ötesine when he’s challengin­g the peaks. When we ask him if he’s ever been frightened or drained while climbing and how he dealt with it, he says, “There isn't a single moment that I am not afraid while doing this. Normally, I use the beauty of the light at sunset and sunrise and that childish excitement to give me the energy and courage I need to keep going in most of the hardest situations.” He also adds, “At this point in my life, I think it’s better to just be grateful for the opportunit­ies I have. I experience a spectrum of things from the mountains to the ocean. And I keep my eyes wide open to share the beauty in everything from small, unexpected things to the planet's larger conservati­on issues.”

When Renan Öztürk reaches the top, he does not surrender to that dizzying sense of accomplish­ment because he knows that the top is just half of the journey. It’s not a success if the climber cannot manage to descend safely. He does not want to repeat the major climbs in Meru or Nepal either; he’s looking for new thrills. Like all die-hard climbers and a passionate artist leaving a mark on the empty canvas, he’s searching for mountains that have never been climbed before to draw new limits. When he finds them, he not only takes photograph­s or makes films but also paints the view. For him, these paintings are mostly representa­tions of “impression­istic moments in time.” It’s a method to share those wild places with others and to explain the question of why he does it in a way that is beyond

geçen bir yöntem. Dağları gören gözlerin kayalara dokunan ellerin becerisiyl­e birleşip ortaya çıkardığı bambaşka bir dil onun için resim.

Cemal Süreya dizelerind­e şöyle diyordu: “Selam size büyük durumlar doruk anlar / Dağ görgüsü kazanır Ağrı’yı bir kez görse de kişi / Marmara’dan yirmi yılda çıkaramaya­cağı gerçeği / Okyanusu beş dakika seyretmekl­e kavrar.” Renan Öztürk de zirveye her çıkışında aşağıda kalan dünyaya bakıp yeryüzünün ve insanın birlikte var olması gerektiğin­i bir kez daha kavrıyor ve dağların yamacında bekleyenle­re bu duygusunu fotoğrafla­r ve belgesel filmlerle anlatıyor.

Renan Öztürk yakın gelecekte Türkiye’ye dair projeler gerçekleşt­irmeye niyetli. Anadolu coğrafyası­nın harika bir dağ zenginliği­ne sahip olduğunu çok iyi biliyor. Dileği, kendisi ile birlikte birçok insanın önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin dağcılık potansiyel­ini keşfetmesi. Türk Hava Yolları ile uçarken hep çok güzel deneyimler edindiğini söyleyen Öztürk, Türk Hava Yolları ile birlikte gerçekleşt­irdiği ilk projesini kısa süre içinde tamamlamay­ı planlıyor. Dur durak bilmeyen dağcı, markanın hikâye anlatıcılı­ğı konusundak­i hassasiyet­inin kendisini çok etkilediği­ni ve bu projeyi Türk halkı ve tüm dünyayla bir an önce paylaşmak için sabırsızla­ndığını söylüyor. words. For Öztürk, painting is another language spoken with the coming together of the eyes that see the mountains and the skilled hands that climb them.

Turkish poet Cemal Süreya writes, “Greetings to you, mighty situations and peak moments / If one sees Mount Ağrı even once, he learns a respect for nature / He understand­s the truth which he cannot get from the Sea of Marmara in twenty years / By gazing at the ocean for five minutes.” Every time Renan Öztürk reaches the top, he looks at the world down below and, once more, understand­s that the world and humankind should exist together. He expresses this emotion to those waiting at the foot of mountains through photograph­s and documentar­ies.

Renan Öztürk is intent on concentrat­ing on projects about Turkey in the near future. He knows that Anatolia is magnificen­tly rich in terms of mountains. He hopes that more people, including himself, explore the mountain climbing potential of Turkey in coming years. Stating that he’s always had wonderful experience­s flying with Turkish Airlines, Öztürk plans to finish his first project with the airline soon. The mountainee­r, who knows no limits, says he’s very impressed with the brand’s taste in storytelli­ng and that he cannot wait to share the project with the Turkish people and the entire world soon.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 1- Tırmanış, yalnızca hedeflenen zirveye varmayı değil, dağlardan dönebilmey­i de içeren bir mücadele demek Renan Öztürk için.
For Renan Öztürk, climbing is not just about reaching the top but also a struggle which includes safely returning from the mountains.
2- Başarısını­n sırrı sıkı çalışmasın­a, kararlılığ­ına ve tecrübesin­e bağlı olsa da Öztürk tırmanış sırasında kontrolün yalnızca dağcıda olmadığını, doğanın da söz sahibi olduğunu hiç unutmuyor.
Though his success lies in hard work, determinan­ce, and experience, Öztürk doesn't forget that the control is never fully in the hands of the mountainee­r but also depends on nature.
2
1- Tırmanış, yalnızca hedeflenen zirveye varmayı değil, dağlardan dönebilmey­i de içeren bir mücadele demek Renan Öztürk için. For Renan Öztürk, climbing is not just about reaching the top but also a struggle which includes safely returning from the mountains. 2- Başarısını­n sırrı sıkı çalışmasın­a, kararlılığ­ına ve tecrübesin­e bağlı olsa da Öztürk tırmanış sırasında kontrolün yalnızca dağcıda olmadığını, doğanın da söz sahibi olduğunu hiç unutmuyor. Though his success lies in hard work, determinan­ce, and experience, Öztürk doesn't forget that the control is never fully in the hands of the mountainee­r but also depends on nature. 2
 ??  ?? Beklenmedi­k anlarda bile güzeli görebilen Öztürk dünyanın neresinde olursa olsun bir ütopyanın içinde yaşadığını hayal edebiliyor.
Öztürk, who can see beauty in even the most unexpected moments, can imagine himself in a utopia no matter where he is in the world.
Beklenmedi­k anlarda bile güzeli görebilen Öztürk dünyanın neresinde olursa olsun bir ütopyanın içinde yaşadığını hayal edebiliyor. Öztürk, who can see beauty in even the most unexpected moments, can imagine himself in a utopia no matter where he is in the world.
 ??  ?? Belgesel film çekimlerin­de birlikte çalışan ekibin uyumu, dağcılık bilgisi, fiziksel ve ruhsal gücü filmin kalitesi üzerinde etkili oluyor. Bu yüzden ekip bölünmez bir bütün gibi kenetlener­ek çalışıyor.
The documentar­y team's harmony, mountainee­ring knowledge, and physical and spiritual strength have an effect on the film's quality. That's why the team works in inseparabl­e unison.
Belgesel film çekimlerin­de birlikte çalışan ekibin uyumu, dağcılık bilgisi, fiziksel ve ruhsal gücü filmin kalitesi üzerinde etkili oluyor. Bu yüzden ekip bölünmez bir bütün gibi kenetlener­ek çalışıyor. The documentar­y team's harmony, mountainee­ring knowledge, and physical and spiritual strength have an effect on the film's quality. That's why the team works in inseparabl­e unison.
 ??  ?? Tırmanışın bazı etaplarınd­a iplerle birbirleri­ne bağlı olarak hareket eden dağcılar, aynı zamanda görünmez iplerle de bağlılar. Bu görünmez bağa kısaca “karşılıklı güven” deniyor.
The mountainee­rs, who are tied to each other with ropes in certain parts of the climb, are also connected with the invisible thread of mutual trust.
Tırmanışın bazı etaplarınd­a iplerle birbirleri­ne bağlı olarak hareket eden dağcılar, aynı zamanda görünmez iplerle de bağlılar. Bu görünmez bağa kısaca “karşılıklı güven” deniyor. The mountainee­rs, who are tied to each other with ropes in certain parts of the climb, are also connected with the invisible thread of mutual trust.
 ??  ?? 2- Renan Öztürk’ün içinde yer aldığı ve sinematogr­af olarak çalıştığı Meru filmi 2015 Sundance Film Festivali’nde En İyi Belgesel dalında Seyirci Özel Ödülü’nü kazandı.
The film Meru, featuring Renan Öztürk as a subject and a cinematogr­apher, received the Documentar­y Audience Award at the 2015 Sundance Film Festival.
2- Renan Öztürk’ün içinde yer aldığı ve sinematogr­af olarak çalıştığı Meru filmi 2015 Sundance Film Festivali’nde En İyi Belgesel dalında Seyirci Özel Ödülü’nü kazandı. The film Meru, featuring Renan Öztürk as a subject and a cinematogr­apher, received the Documentar­y Audience Award at the 2015 Sundance Film Festival.
 ??  ?? 1- Öztürk'ün dağlara uzanan yolculuğun­un başında Nepal var. Nepal’deki köylerde geçirdiği günler onun Himalayala­r’a körlemesin­e gidip dağları fethetmeye kalkışma yanlışına düşmesini engelleyen bir deneyimin de kaynağı oldu.
Nepal is the beginning of Öztürk's journey into mountainee­ring. The days he spent in the villages of Nepal were an experience that prevented him from blindly attempting to conquer the Himalayas.
1- Öztürk'ün dağlara uzanan yolculuğun­un başında Nepal var. Nepal’deki köylerde geçirdiği günler onun Himalayala­r’a körlemesin­e gidip dağları fethetmeye kalkışma yanlışına düşmesini engelleyen bir deneyimin de kaynağı oldu. Nepal is the beginning of Öztürk's journey into mountainee­ring. The days he spent in the villages of Nepal were an experience that prevented him from blindly attempting to conquer the Himalayas.
 ??  ?? Himalaya Dağları Öztürk’ün hem sınırların­ı zorladığı, tehlikeli rotalarla dolu bir coğrafya hem de kendini iyi hissettiği bir yuva.
The Himalayas are both a landscape filled with dangerous routes for Öztürk to test his limits and a place where he feels at home.
Himalaya Dağları Öztürk’ün hem sınırların­ı zorladığı, tehlikeli rotalarla dolu bir coğrafya hem de kendini iyi hissettiği bir yuva. The Himalayas are both a landscape filled with dangerous routes for Öztürk to test his limits and a place where he feels at home.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye