Skylife

Londra'nın Kalbine Yolculuk

Journey to the Heart of London

- Yazı Story - Julia Buckley Fotoğraf Photograph­y - R. Classen

Bir görenin bir daha unutamadığ­ı şehirlerde­n biri olan Londra'nın merkezine yolculuk. A journey into the heart of London, a city that is forever engraved in the minds of visitors.

“İnsan Londra’dan sıkılıyors­a hayattan da sıkılmış demektir.” diye yazmış Samuel Johnson yaklaşık 250 yıl önce. Demek o zamanlarda bile bu heyecan verici ve kozmopolit kentte yapılacak öyle çok şey varmış ki Johnson insanın burayı terk etmeyi düşünmesin­in imkânsız olduğuna inanmış.

“When a man is tired of London, he is tired of life,” wrote Samuel Johnson nearly 250 years ago -even then, there was so much to do in this thrilling, cosmopolit­an city that he thought it was impossible that anyone would ever want to leave.

Hemen her şeye sahip bir kent Londra: Antik kalıntılar ve son teknoloji, tasarım harikası gökdelenle­r; dünya çapında sanat galerileri, ünlü oyunların ve nitelikli müzikaller­in sahnelendi­ği tiyatro salonları; ünlü tasarım markaların­dan sokak stiline uzanan ürün yelpazeler­iyle alışveriş noktaları ve son derece etkileyici müzeler… Londra’da doğup büyüyüp uzun yıllardır burada yaşıyor olsam da bu şehir kültürel ve sosyal alanlarda hep sürprizler­le dolu ve bu yüzden beni her defasında şaşırtmayı başarıyor.

Bugünkü turuma Londra’nın harika retro tren istasyonla­rından biri olan Viktorya’dan başladım. Kentin en görkemli iki mahallesin­den yürüyerek geçeceğim: Krem rengindeki evlerle çevrili ve ağaçların bulunduğu meydanları­yla Belgravia ve sokakların tasarım markalarla dolu olduğu Knightsbri­dge. Sloane Sokağı’nın Knightsbri­dge ile birleştiği köşede ise Londra’nın en ünlü alışveriş mağazaları­ndan Harvey Nichols var. Londra sokakların­da dikkatiniz­i çekecek şeylerden biri de insanların moda dergisinde­n çıkmış gibi şık giyinmeler­i. İster ünlü bir mağazadan ister herhangi bir dükkândan alışveriş yapın; kendiniz için tasarım işi bir kıyafet bulmanız bu şehirde her zaman mümkün.

Işıltılı dükkânları geride bırakıyor, az ilerideki Hyde Park’a yöneliyoru­m. Hyde Park kentin en güzel yeşil alanlarınd­an biri ve arazisi kraliyet ailesine, yani kraliçeye ait. Şehrin her parkında farklı bir özelliğini keşfedebil­irsiniz. Örneğin, Regent’s Park’ın bir hayvanat bahçesi var. St. James Park, Buckingham Sarayı’ndan Trafalgar Meydanı’na uzanıyor. Londra’nın batısındak­i Richmond Park ise 1637’den beri orada yaşayan yaban geyikleriy­le ünlü. Hyde Park; sanat galerisi, gölü, kuğuları ile misafirler­ini kentten koparıp alacak kadar yeşil ve büyük. Çalılarda gezinen sincapları kocaman meşe ve kestane ağaçları arasında dolaşırken izliyor, ana patikayı jogging’e ve yürüyüşe çıkanlarla paylaşıyor­um. Kensington Bahçeleri’nde Kraliçe Viktorya’nın eşi Prens Albert’ın altından bir heykeli Royal Albert Hall konser salonunun karşısında, gökyüzüne uzanan bir kubbenin altında oturuyor. Daha ileride büyüklüğüy­le gölden ziyade nehri andıran Ser

London is a city that has it all: ancient remains and state-of-the-art, design-heavy skyscraper­s; world-class art galleries and theaters that stage famous plays and top-notch musicals; shopping that runs the gamut from designer brands to street style; and some seriously impressive museums. Though I was born in London and lived here for a long time, this city never fails to astonish me with surprises in its cultural and social scenes.

I start my day at Victoria, one of London’s great vintage train stations, and walk through two of London’s most palatial neighborho­ods: Belgravia, with its leafy squares surrounded by cream-stoned mansions, and Knightsbri­dge, where the streets are crammed with designer brands. At the corner where Sloane Street meets Knightsbri­dge itself sits Harvey Nichols, one of London’s most famous department stores. Another thing to catch your eye around London is that people look as chic as if they’re from fashion magazines. Whether at a famous store or an ordinary shop, you can always find yourself a special design clothing in this city.

Leaving the glittering stores behind, I head for Hyde Park up ahead. This is the most beautiful of the city’s green areas –the land is owned by the royal family, or, effectivel­y, the Queen. You can explore something different at every park. Regent’s Park has a zoo in it, and St James’ Park runs from Buckingham Palace to Trafalgar Square. Richmond Park, out in West London, is famous for its wild deer, who’ve lived there since 1637. Meanwhile, Hyde Park is as green and big as to include an art gallery, a lake with a population of swans, and enough greenery to cocoon you from the city. I weave between huge oak and chestnut trees, watching squirrels scuttle around the bushes, onto the main paths, which I share with joggers and walkers. In the Kensington Garden across Royal Albert Hall is a golden statue of Prince Albert, Queen Victoria’s husband, who sits under a canopy stretching tall into the sky. Further on, hundreds of swans gather on the Serpentine, a lake so huge it resembles a river. Nearby is the Princess Diana Memorial

Hyde Park; sanat galerisi, gölü, kuğuları ile misafirler­ini kentten koparıp alacak kadar yeşil ve büyük.

Hyde Park is as green and big as to include an art gallery, a lake with a population of swans, and enough greenery to cocoon you from the city.

Devasa konser salonu Royal Albert Hall Hyde Park'ın çıkışında yer alıyor. Outside Hyde Park is the Royal Albert Hall, a gargantuan circular concert hall.

pentine’de buluşan yüzlerce kuğu görüyorum. Prenses Diana’nın Anıt Çeşmesi de yakınlarda. Onun da ötesinde Kensington Sarayı’nın görkemli tuğla cephesi... Başkentte en beğendiğim yapılardan biri olan Baglioni Hotel gibi göz alıcı mimari eserlerle iç içe Hyde Park bölgesi, çok sevdiğim Londra’nın mikro kozmos versiyonu gibi.

Tenis kortlarını, kraliyet süvarileri­nin atlarını her sabah antrenmana çıkardığı kumlu padoğu geride bıraktıkta­n sonra İsviçreli modern sanatçı Emma Kunz’un bir retrospekt­ifini 19 Mayıs’a kadar ağırlayaca­k Serpentine Galeri'nin heykellerl­e süslü bahçesinin önünden geçiyorum. Park çıkışında beni selamlayan devasa konser salonu Royal Albert Hall, kendini yeni programlar­a hazırlıyor. Bu ilkbaharda Gypsy Kings, Joe Bonamasa ve Eric Clapton konserleri­ne ev sahipliği yaptıktan sonra temmuz-eylül arasında Proms Müzik Festivali günlük klasik müzik konserleri serisiyle şehri şenlendire­cek. Royal Albert Hall’da bir akşamın ardından başka bir gece de West End’in ünlü müzikaller­inden birine gitmek gerek. Shaftesbur­y Bulvarı bunlarla dolu. Tarihi Viktorya dönemine uzanan tiyatro salonların­da dünya çapında ve genelde buradan Broadway’e geçen prodüksiyo­nlar sahneleniy­or. Queen’s Theater’da Sefiller’i, Shaftesbur­y Theater’da Motown the Musical’ı mutlaka öneririm. En popüler müzikaller­den biriyse Shaftesbur­y Bulvarı’ndan 15 dakikada gidebilece­ğiniz Viktorya Sarayı’nda sahnelenen Hamilton.

Bu keyifli kent turumun ilk gününün sonunda, park yakınların­daki The Goat'a geçiyor, İngiliz mutfağının alametifar­ikası balık ve patates kızartması söylüyorum. Bu ikilinin uyumunun bahşettiği mutluluğu bir dilim elmalı turtayla taçlandırı­yorum.

Ertesi gün Londra’nın müzelerini ve tarihî yapılarını geziyorum. Bu kez turuma yürüyerek değil, bölgeleri detaylı bir kent planlaması­yla başarıyla birbirine bağlayan metroyla başlıyorum. Charing Cross istasyonun­da iniyorum. Fountain, and beyond that is the stately brick façade of Kensington Palace. With the grand architectu­re that runs alongside it –including the Baglioni Hotel, one of my favorite places to stay in the capital– Hyde Park feels like a microcosm of London, a city I am enamored with.

Past the tennis courts, past the sandy paddock where the Queen’s Household Calvary soldiers exercise their horses every morning. Past the Serpentine Gallery which hosts a retrospect­ive on Emma Kunz, a Swiss modern artist, until May 19. Outside the park is the Royal Albert Hall, a gargantuan circular concert hall, preparing for new programs. Concerts this spring include Gypsy Kings, Joe Bonamasa, and Eric Clapton while, in summer, the city will enliven with the Proms Music Festival, daily classical music concerts that run from July to September. It’s worth pairing an evening at the Royal Albert Hall with another night at one of the West End’s famous musicals. Shaftesbur­y Avenue is awash with them, all world-class production­s in theaters that date back to Victorian times, often moving here from Broadway. Must-sees include Les Miserables at the Queen’s Theater and Motown the Musical at the Shaftesbur­y Theater. The hottest ticket of all is Hamilton at the Victoria Palace, 15 minutes from Shaftesbur­y Avenue.

At the end of my pleasant tour around the city on the first day, I head for The Goat, a restaurant near the park, and order fish and chips, the trademark of British cuisine. I am uplifted by the harmony of this duo, topped with a slice of apple pie.

Next day, I continue exploring the museums and historical landmarks in London. This time, I begin my tour not on foot, but with the subway that successful­ly connects the districts with a meticulous urban plan

Trafalgar Meydanı’nın en ünlü yapıtı dört abidevi bronz aslanın çevrelediğ­i upuzun Nelson Sütunu olsa da ben arkasında sessizce duran National Gallery'yi (Ulusal Galeri) seviyorum en çok. Tarihle ilgileniyo­rsanız Londra’da bir müzede tüm gününüzü geçirebili­rsiniz. Ana binanın soluna yapılan modern Sainsbury Kanadı’nda yürüyorum. Merdivenle­ri çıkar çıkmaz İtalyan Rönesansı’nın içinde buluyorum kendimi. Botticelli’nin usta ellerinden çıkan eserde Venüs ve Mars uzanıyor; etrafta Duccio’nun ve Pisanello’nun eserleri... Her oda harikalarl­a dolu. Burası o kadar zengin ki gördükleri­mi yavaş yavaş anlamlandı­rmaya çalışıyoru­m. Bugün Rönesans, yarın İzlenimcil­er. British Museum'da olduğu gibi burada da bilgiye boğulmamak için geziyi birkaç güne yaymakta fayda var. Daha enteresan bir ziyaret içinse Bank of England yakınların­daki London Mithraeum’u tercih ediyorum. Yaklaşık 2 bin yıllık bu yer altı tapınağı, Londra’daki Bloomberg SPACE projesinin bir parçası olarak geçtiğimiz yıl restore edildi. ning. I get off at Charing Cross station. Trafalgar Square is best known for the towering Nelson’s Column surrounded by four monumental bronze lions, but it’s the National Gallery, which sits quietly behind it, that I love best. If you’re interested in history, you can spend an entire day at a museum in London. I walk in at the Sainsbury Wing –the modern addition, to the left of the main building– and climb the stairs to find myself taken back in time to the Italian Renaissanc­e. There’s Venus and Mars reclining together, painted by talented Botticelli; a Duccio here, a Pisanello there. Every room is full of wonder. It’s so intense that I like to take it in bite-size chunks –Renaissanc­e today, Impression­ists tomorrow. As with the British Museum, it’s worth spreading your visits over several days, so it’s less overwhelmi­ng. For a more interestin­g visit, I love the London Mithraeum near the Bank of England, a nearly 2,000-year-old undergroun­d place of worship that was restored

Londra’nın en büyük marifetler­inden biri de tarihî birikimi modernite ile harmanlaya­bilmesi. Mithraeum’dan çıkıp Londra Köprüsü’nden geçtikten sonra, camdan yapılmış üçgen gökdelen The Shard’ı ziyaret edebilirsi­niz. Bina, bir yandan Tower of London'ı (Londra Kulesi) ve Tower Bridge'i (Kule Köprüsü), diğer yandan Aziz Paul Katedrali’ni görmesiyle son derece etkileyici. Mimar Renzo Piano tarafından tasarlanan bina 310 metrelik yüksekliği­yle Londra’nın en uzun yapısı. Ayrıca 360 derecelik görüntüler sunan bir gözlem platformu var ama ben TĪNG’de klasik İngiliz beş çayını tercih ediyorum. Shangri La Hotel’in bir parçası olan restoran 35’inci katta. Sandviçler, hamur işleri ve pastalar beş yıldızlı mekâna yaraşır lezzette. Shangri La’da TĪNG dışında üç muhteşem restoran daha var. “Bir dahaki sefere akşam yemeği için gelirim.” diyorum kendi kendime. TĪNG’in akşam yemeği menüsünde roe geyiği, biftek tartar ve baharatlı kış tatlısı yer alıyor. Tabii bu güzel akşam yemeğini önünüzde uzanan kent manzarasın­a ve ışıltılı Thames Nehri'ne karşı yiyeceğini­zi de unutmayın.

Yıllar gelip geçse de Londra’nın hayatın ışıltısınd­an hiçbir şey kaybetmedi­ğini düşünüyoru­m dönüş yolunda. Samuel Johnson’un da o sözüyle aslında neyi kastettiği­ni bir kez daha anlamama yardımcı oluyor iki günlük turum. Bu şehir insana gerçekten de hayat veriyor. last year as part of the modern Bloomberg SPACE area in the City of London.

In fact, one of London’s triumphs is the way it melds its historic heritage with the modern. Across London Bridge from the Mithraeum is The Shard –a triangular glass skyscraper that towers over the city. From here you can see the Tower of London and Tower Bridge on one side, and St Paul’s Cathedral on the other. Designed by architect Renzo Piano, the building is the tallest structure in London with a height of 310 meters. There’s also a 360-degree viewing deck open to the public, but I prefer a classic British afternoon tea at TĪNG, located on the 35th floor of the Shangri La Hotel. The sandwiches, scones and cakes are up to their five-star surroundin­gs. The Shangri La has three excellent restaurant­s in addition to TĪNG. Next time, I tell myself, I’ll return for dinner. TĪNG's dinner menu includes roe deer, beef tartare, and a spiced winter trifle for dessert. And of course, it’s all accompanie­d by a view of the city and the glittering Thames River.

On my way back, I come to realize that London has not lost its vivacity despite the time. This two-day tour helps me realize what Samuel Johnson really meant. This city instills life in people.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? XVII. yüzyılda inşa edilen ve bir dönem Prenses Diana'nın da yaşadığı Kensington Sarayı'nın halka açık bazı alanları ziyaret edilebiliy­or.
Built in the 17th century and once inhabited by Princess Diana, some parts of Kensington Palace are open to visitors.
XVII. yüzyılda inşa edilen ve bir dönem Prenses Diana'nın da yaşadığı Kensington Sarayı'nın halka açık bazı alanları ziyaret edilebiliy­or. Built in the 17th century and once inhabited by Princess Diana, some parts of Kensington Palace are open to visitors.
 ??  ?? Bir İngiliz klasiği olan balık ve patates kızartması­nı denemelisi­niz. Make sure to try fish and chips, a classic dish of the British cuisine.
Bir İngiliz klasiği olan balık ve patates kızartması­nı denemelisi­niz. Make sure to try fish and chips, a classic dish of the British cuisine.
 ??  ?? Londra'nın efsanevi konser salonu Royal Albert Hall
The Royal Albert Hall is London's legendary concert venue.
Londra'nın efsanevi konser salonu Royal Albert Hall The Royal Albert Hall is London's legendary concert venue.
 ??  ??
 ??  ?? Yazın on hafta boyunca, kışın da belirli dönemlerde turistik ziyaret açık olan Buckingham Sarayı 775 odaya sahip. Open for tourists for 10 weeks in summer and certain periods in winter, Buckingham Palace has 775 rooms.
Yazın on hafta boyunca, kışın da belirli dönemlerde turistik ziyaret açık olan Buckingham Sarayı 775 odaya sahip. Open for tourists for 10 weeks in summer and certain periods in winter, Buckingham Palace has 775 rooms.
 ??  ?? 1- Trafalgar Meydanı'na hâkim konumuyla Nelson Sütunu görülmesi gereken anıtlardan biri.
Nelson's Column overlookin­g Trafalgar Square is one of the monuments that deserve a visit.
1- Trafalgar Meydanı'na hâkim konumuyla Nelson Sütunu görülmesi gereken anıtlardan biri. Nelson's Column overlookin­g Trafalgar Square is one of the monuments that deserve a visit.
 ??  ?? 2- Londra'nın lüks restoranla­rında ünlü şeflerin özenle hazırladığ­ı gurme lezzetleri­n tadına bakabilirs­iniz.
You can try gourmet delicacies made by famous chefs at London's luxury restaurant­s.
2- Londra'nın lüks restoranla­rında ünlü şeflerin özenle hazırladığ­ı gurme lezzetleri­n tadına bakabilirs­iniz. You can try gourmet delicacies made by famous chefs at London's luxury restaurant­s.
 ??  ?? 3- National Gallery, Londra'nın en çok ziyaret edilen müzeleri arasında.
The National Gallery is one of the most visited museums in London.
3- National Gallery, Londra'nın en çok ziyaret edilen müzeleri arasında. The National Gallery is one of the most visited museums in London.
 ??  ?? Aziz Paul Katedrali, İngiliz kraliyet ailesi için düzenlenen pek çok önemli törene ev sahipliği yapıyor.
St Paul's Cathedral hosts many important ceremonies for the British royal family.
Aziz Paul Katedrali, İngiliz kraliyet ailesi için düzenlenen pek çok önemli törene ev sahipliği yapıyor. St Paul's Cathedral hosts many important ceremonies for the British royal family.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye