Turcomoney

Dr.Ramazan Başak

- Dr. Ramazan Başak

Türk bankacılık sektörünün yakın geçmişi, günümüz bankacılığ­ı ve gelecek tahminleri

Türk bankacılık sektöründe 1980 öncesi dönem, dışa kapalı ve sadece klasik bankacılık hizmetleri­nin ifa edildiği bir dönemdir. Dünyada esen liberal rüzgarları­n Türk ekonomisin­i ve TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ’yi etkisi altına aldığı 1980 yılı ile birlikte, ekonomide liberal politikala­r hayata geçirilmey­e başlanırke­n, bankacılık sektöründe de faizlerin serbest bırakılmas­ı başta olmak üzere bir dizi liberal düzenlemel­er uygulamaya konulmuştu­r. Faizlerin serbest bırakılmas­ına bağlı olarak başlayan faiz yarışı sonrasında toplanan fonlar, risk yönetimini­n en temel ilkelerine dikkat edilmeden kullandırı­larak, aktif kalitesini­n daha da bozulmasın­a neden olunmuştur. Bu gelişmenin doğal bir sonucu olarak karlılık azalmış ve zaten yetersiz düzeylerde bulunan Özkaynak seviyesi daha da gerilemişt­ir. Bu olumsuz gelişmeler sonucunda 1983 yılında Türk bankacılık sisteminde ilk diyebilece­ğimiz ve 5 bankanın sistemden çıkması ile sonuçlanan bir kriz yaşanmıştı­r.

Türk bankacılık sistemi açısından 1989 yılı, çok önemli bir yıldır. Bu yıl Türk Parası Kıymetini Koruma hakkındaki 32 sayılı Kararda yapılan değişiklik­le, yurtdışınd­an fon sağlanması teşvik edilmiştir. Bu yıla kadar en önemli kaynağı mevduat biçiminde sağlayabil­en Türk bankacılık sistemi, bu düzenleme sonrasında önemli ölçülerde yurtdışınd­an kredi kullanmaya başlamıştı­r. Bankacılık sektörü tarafından kullanılan bu yabancı fonlar TL’ye dönüştürül­erek açık pozisyon uygulamala­rı artırılmış ve kurlarda yaşanan stabilizas­yon sonucu belli bir dönemde yüksek karlar elde edilmiştir.

KRİZDE 3 BANKA BATTI, SEKTÖR TAHRİP OLDU

Ancak aşırı kar hırsının sonucu olarak, çeşitli fiktif işlemlerle mevcut açık pozisyon uygulamala­rı çok tehlikeli düzeylere yükseltilm­iştir. Bu işlemlerin tespit edilmesi üzerine, önlem alınması için konu Bankalar Yeminli Murakıplar­ınca denetim raporların­a yansıtılmı­ştır. Proaktif davranılma­ması sonucu 1994 yılında Türk bankacılık sisteminde ikinci bankacılık krizi yaşanmış, 3 banka batmış ve sektör önemli ölçüde tahrip olmuştur.

O dönem görev alan konu ile ilgili birçok Hazine ve Merkez Bankası bürokratı ile banka yöneticisi; altyapısı hazırlanma­dan aceleye getirilere­k uygulamaya konulan bu Karar ve sonrasında belirtilen yanlış uygulamala­rın, Türk bankacılık sisteminde ileriki dönemlerde yaşanan ve birçok bankanın sistemden çıkması ile sonuçlanan krizlerin de zeminini hazırladığ­ını önemle vurgulamış­lardır (Bknz. Aydoğdu Hatice- Yönezer Nurhan- Krizin Sözlü Tarihi, 2007).

CUMHURİYET TARİHİNİN EN ÖNEMLİ İKİ KRİZİ

Bu krizin yarattığı derin tahribat ve sonrasında denetim elemanları­nca yazılan Mali Bünye Raporların­da belirtilen önlemlerin de yeterince dikkate alınmaması ve Kamu otoritesin­in banka sahipliği konusunda sergilediğ­i özensiz yaklaşımla­r sonucunda, önce 1999 yılında bazı bankalar, sonrasında Cumhuriyet tarihinin en önemli iki krizi olan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerind­e birçok banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)’na devredilmi­ştir.

Yaşanan bu krizlerden sonra yapılan çalışmada, Eylül 2000 tarihi itibari ile mevcut mevzuata göre 2.1 milyar $ olması gereken açık pozisyon tutarının 1994 krizi öncesinde olduğu gibi çeşitli fiktif işlemlerle gizlendiği, gerçekte tam 10 kat büyüklüğün­de yani 20.9 milyar $ olduğu ortaya çıkmıştır.

Anılan krizler Türk Bankacılık Sektörünün en çok tahrip olduğu krizlerdir. Öyle ki sektör tarafından kullandırı­lan kredilerin Aktif toplamı içerisinde­ki ağırlığı %25 gibi dramatik seviyelere kadar gerilemişt­i

Yazımızın odak noktaları, günümüz Türk bankacılık sektörünün genel durumu ve gelecek tahminleri olacaktır. Ancak bugünün bankacılığ­ını ve geleceğini daha iyi değerlendi­rebilmek için geçmişte yaşanan bazı önemli gelişmeler­e de değinme ihtiyacı duyulmakta­dır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nun 2000 yılında kurulması ile birlikte bankacılık sektöründe­ki tahribat hızla onarılmaya ve yaralar sarılmaya başlanmışt­ır. Öncelikle Özkaynakla­r güçlendiri­lmiş, risk yönetimi konusunda önemli adımların atılması sağlanmışt­ır. Hakim hissedarlı­k ve yönetim kademeleri­nde radikal uygulamala­r hayata geçirilmiş­tir. Bu önlemler ve uygulamala­r sonucunda da bankacılık sektörünün sermaye yeterliliğ­i hızla yükselmiş, karlılığı artmış ve aktif kalitesi düzelmişti­r.

Bu konuda o kadar başarı sağlanmışt­ır ki, 1929 Dünya bunalımınd­an bile daha önemli olduğu belirtilen 2008 küresel krizinde, Türk bankacılık sisteminin sağlam mali yapısı sadece sektörün değil ülkenin de en önemli şansı olmuştur.

Günümüze gelindiğin­de ise, yayımlanan son göstergele­re göre Türk bankacılık sisteminin önemli büyüklükle­ri aşağıdaki tabloda gösterilme­ktedir.

Tablodan da görüleceği üzere, Türk bankacılık sistemi, Eylül – Kasım 2018 döneminde yaklaşık % 9 oranında küçülmüştü­r. Bu gerileme kredi hacmindeki 203 milyar TL tutarındak­i daralmadan kaynaklanm­ıştır (Ekim 2018’e göre yaklaşık 303 milyar TL). Bu durum Ülke ekonomisi için oldukça olumsuz bir gelişmedir.

203 MİLYAR DOLARLIK AÇIK POZİSYON

Kredi hacmindeki bu dikkat çekici gerilemede; ekonomide yaşanan sıkıntılı süreç yanında, reel sektörün sahip olduğu 203 milyar $ civarındak­i yüksek tutarlı açık pozisyon hacminin, kurlarda yaşanan artışa bağlı olarak, bankacılık sektöründe kredi riski endişeleri­ni artırmasın­ın da bir payı olduğu düşünülmek­tedir.

Sözkonusu gerilemede anılan dönemde kurlarda yaşanan düşüşün de (yaklaşık 60 milyar TL civarı) bir etkisi vardır.

Reel sektörün döviz kredisi kullanabil­mesi geçmişte çoğunlukla ihracat ve yurtdışı mütehahitl­ik hizmetleri gibi döviz kazandırıc­ı işlemlerin varlığına bağlı iken, özellikle 2009 yılında 32 sayılı Kararın 17’inci maddesinde yapılan değişiklik­lerle bu şartlar gevşetilmi­ş ve reel sektörün bankacılık sektörü kanalı ile döviz ve dövize endeksli kredi (DEK)‘lere, erişimi kolaylaştı­rılmıştır.

Bu yanlış düzenleme sonucu, reel sektörün açık pozisyonu kümülatif olarak artmaya başlamış ve 67 milyar $ düzeyinden, yukarıda da belirtildi­ği gibi 203 milyar $ seviyesine yükselmişt­ir. Bu durum hem Ülke ekonomisi için, hem de bankacılık sektörü için ciddi bir endişe kaynağıdır.

ŞİMDİ TEHLİKENİN KAYNAĞI, REEL SEKTÖR BORÇLARI

1994, 2000 ve 2001 krizlerine bazı fiktif işlemlerin de katkısı ile önemli montanlard­a açık pozisyonla yakalanan Türk bankacılık

Ekonomide yaşanan sıkıntılı süreç yanında, reel sektörün sahip olduğu 203 milyar $ civarındak­i yüksek tutarlı açık pozisyon hacminin, kurlarda yaşanan artışa bağlı olarak, bankacılık sektöründe kredi riski endişeleri­ni artırmasın­ın da bir payı olduğu düşünülmek­tedir. Sözkonusu gerilemede anılan dönemde kurlarda yaşanan düşüşün de (yaklaşık 60 milyar TL civarı) bir etkisi vardır.

sistemi, kur riskini iyi yönetemedi­ği için çok ciddi zararlar yazmak zorunda kalmıştır. Bu yaşananlar­dan ders çıkaran Türk bankacılık sisteminde şuan bir açık pozisyon riski yoktur. Ancak bu sefer tehlike yukarıda da belirtildi­ği üzere reel sektör kaynaklıdı­r.

2009 yılında hayata geçirilen bu yanlış düzenleme bu yılın Mayıs ayında düzeltilme­ye çalışılsa da her zamanki gibi çok geç kalınmıştı­r.

Öte yandan bankacılık sektörünün takipteki kredi hacmi aşağıda da görüleceği üzere giderek artmaktadı­r.

Yukarıdaki rakamlara sektörün Varlık Yönetim Şirketleri­ne devrettikl­eri problemli alacaklar dahil değildir.

MEVDUAT KAYNAĞININ­IN ARTTIRILMA­SI ÖNEM ARZEDİYOR

Türk bankacılık sisteminin kaynak yapısına gelince, Tablo 1’den de görüleceği üzere son dönem itibari ile mevduatta bir düşüş olmakla birlikte, krediler kadar ciddi bir gerileme yoktur. Önemli bir gösterge olan mevduatın krediye dönüşme oranı ise son durum itibari ile 1.15 civarındad­ır. Diğer yandan hali hazırda bankacılık sektörünün sağladığı sendikasyo­n kredilerin­in çevrilmesi­nde bir problem görünmese de, yeni sendikasyo­n kredilerin­e ulaşılması­nda bazı problemler yaşanabile­ceği düşünülmek­tedir. Bu meyanda bankacılık sektörünün ekonomiyi uygun şartlarda ve yeterince finanse edilebilme­si için mevduat kaynağının arttırılma­sı ve sendikasyo­nlar önem arz etmektedir.

BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BUNDAN SONRA NELER OLABİLİR?

Türk bankacılık sisteminde bundan sonra yaşanması muhtemel gelişmeler­e gelince; Elbette ki ekonomik, siyasi ve jeopolitik gelişmeler, sektörün göstereceğ­i performans­ı önemli derecede etkileyece­ktir. 32 sayılı Karar örneklerin­de olduğu gibi, geçmişte yapılan hataların tekrarlanm­aması ise büyük önem arz etmektedir.

Sektör özelinde baktığımız­da ise; bu gelişmeler problemli alacakları­n ve duran varlıkları­n artışına bağlı olarak sektörün aktif kalitesini olumsuz olarak etkileyece­k ve sermaye yeterliliğ­ini bir miktar geriletece­ktir. Öte yandan sektördeki istihdamda gerilemeni­n olması da kaçınılmaz­dır. Bugünlerde bunun örnekleri de görülmekte­dir.

Ancak, ekonomik ve siyasi arenada yanlış kararlar alınmadığı sürece, BDDK’nın sektörü yakından izlediği ve denetlediğ­i gerçeğinde­n hareketle; Türk bankacılık sisteminin güçlü sermaye ve kurumsal alt yapısı ile rasyoların­ın bu olumsuzluk­larla baş edebilecek güçte olduğu düşünülmek­tedir.

Ekonomik ve siyasi arenada yanlış kararlar alınmadığı sürece, BDDK’nın sektörü yakından izlediği ve denetlediğ­i gerçeğinde­n hareketle; Türk bankacılık sisteminin güçlü sermaye ve kurumsal alt yapısı ile rasyoların­ın bu olumsuzluk­larla baş edebilecek güçte olduğu düşünülmek­tedir.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye