2019 YILI, 2018’DEN DAHA İYİ GEÇECEK
Türkiye Katılım Bankaları Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz
Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Genel Sekreteri Osman Akyüz, faizsiz bankacılık sektörünün hedeflerini ve Türkiye ekonomisi ile ilgili değerlendirmelerini Turcomoney’e açıkladı.
2018’in zorlu şartlarına rağmen katılım bankacılığının aktif büyüklüğü, yüzde 29 ortarak 207 milyar liraya yükseldi. Toplanan fonlar ise yüzde 30 artarak 139 milyar liraya çıktı, krediler ise yüzde 20 büyüdü.
Türkiye ekonomisi, 2018 yılında son yılların en çalkantılı dönemini geçirdi. Döviz kurları, rekorlar kırdı. ABD Doları 7 lira seviyesine, Euro ise 8 lira seviyesine çıktı. Enflasyon yüzde 25’ler seviyesine yükseldi. Buna paralel olarak faiz oranları da yüzde 30’lar seviyesine yükseldi. Birçok firma, likidite sıkıntısı çekmeye başladı. Konkordato ilan edenlerin sayısında artış oldu. Özellikle döviz cinsinden borçlanan firmalar oldukça zor bir duruma düşerken, sendikasyon kredisi alan bankaların karları eridi. İşte bütün bu zorluklara, ekonomide yaşanan sıkıntılara rağmen katılım bankaları, yılı karlı kapatmayı başardı. Katılım bankaları, 2018 yılında da büyümesini sürdürdü. Sektördeki gelişmeleri ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu Türkiye Katılım Bankaları
Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz ile konuştuk. Katılım bankacılığının 2018’i olumsuz şartlarına rağmen yüzde 29 büyüme sağlayarak tamamladığını belirten Akyüz, halen katılım bankacılığının, sektörde yüzde 5 olan payını 2025’te yüzde 15’e çıkarmayı hedeflediklerini belirtiyor. Türkiye’nin ekonomisinin en önemli iki sorununun tasarrufların düşük olması ve ekonomik büyümeyi sürekli hale getirememek olarak vurgulayan Osman Akyüz, 2019 yılının çok zor geçeceği kanaatinde olmadığını belirterek, “Belki 2018’den daha iyi geçecek. İşaretler de onu gösteriyor. Türkiye’nin hata yapma lüksü yok” diyor. Türkiye Katılım Bankaları Birliği
Genel Sekreteri Osman Akyüz, faizsiz bankacılık sektöründeki gelişmeleri ve hedeflerini Turcomoney’e açıkladı, Türk ekonomisi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İşte sorularımız, işte Akyüz’ün cevapları…
-Sayın Osman Akyüz, öncelikle sektörün genel bir değerlendirmesini rica edeceğim? Katılım bankaları nasıl bir yıl geçirdi? Sektörün 2018 yılına ilişkin performansını anlatır mısınız?
AKYÜZ- 2018, Türkiye için çok zor bir yıldı. Ama biz katılım bankaları olarak 2018 yılında iyi bir performans gösterdik. Sektör Türk Lirası bazında yüzde 29 büyüme sağladı. Aktif büyüklüğümüz yüzde 29 büyüyerek 207 milyar liraya çıktı. Toplanan fonlardaki büyümemiz de yüzde 30 oldu ve 139 milyar liraya geldi. Kredilerdeki büyüme de yüzde 20 oldu.
-Dağıtılan miktar ne kadar?
AKYÜZ- Kredilerdeki rakam da
131.2 milyar liralık bir stoka ulaştı. Karlılık bakımından yılsonu rakamları çıkmadı ama Kasım sonu itibariyle sektörün karı 2 milyar 218 milyon lira. Geçen yıla göre, yüzde 57 civarında bir artış var. Bankacılık sektörüyle mukayese ettiğimizde bütün bankacılık sektöründe katılım bankacılığının payına baktığımızda orada da mütevazi bir artışımız var. Toplam aktiflerde payımız yüzde 5,2. Toplanan fonlarda ise yüzde 6,5. Kullanılan kredilerde de yüzde 5’lik bir paya sahibiz.
2018 değerlendirmesine dönecek olursak…
Daha iyi bir yıl olabilirdi. Tabi, 2018’de Türkiye ciddi bir döviz kuru türbülansı yaşadı. Bu dalgalanma, hem reel sektör hem de finans sektöründe problemler
oluşturdu. Hatta ekonominin geneli için, yeni bir program oluşturma ihtiyacı doğurdu. Hükümet yeni ekonomi programı olarak 3 yıllık bir program açıkladı. Kur dalgalanmasını, kur saldırısını bertaraf etmek, cari açığı makul seviyelere getirmek, faiz oranlarını, enflasyon oranlarını kontrol altına almak için böyle yeni bir ekonomik programı ile bu dönemi geçirme gayreti içine girdi. Kasım sonu rakamlarıyla ifade edecek olursak, bankacılık sektöründe
3,8 trilyon liralık aktif büyüklüğümüz var. Kasım sonu itibarıyla, net kar 50,6 milyar lira olmuş, personel sayısına gelince; sektörde 207 bin 470 personel var. Katılım bankaları ve tüm sektör dahil şube sayısı 11.593. Bankacılık sektöründe şube sayısında bir azalma görüyoruz. Ama katılım bankacılığında hala şube artışı devam ediyor. Katılım bankalarının şubeleri de 1.112’ye ulaştı.
HÜKÜMET ZAMANINDA MÜDAHALE ETTİ
-Osman Bey, biraz önce de bahsettiniz. 2018 yılı hem reel sektör için hem de bankacılık sektörü için zor geçti. Türkiye uzun yıllardan sonra da çift haneli enflasyonu gördü, yüzde 25’ leri aştı, keza yüzde 25’ leri aşan faizi gördü. Sektör bu gelişmelerden nasıl etkilendi?
AKYÜZ- Hem faizsiz bankacılık sektörü, hem genel bankacılık sektörü olumsuz etkilendi. Bunu itiraf etmemiz lazım. Sadece finans sektörünü değil, tüm ekonomiyi olumsuz etkiledi. Enflasyon yüzde 25’ler düzeyine geldi.
Geçen yıllarda biraz hızlı büyüdü Türkiye. Şimdi ekonomi hızlı büyüyünce cari açık taşınamayacak boyutlara geldi. Türkiye biliyorsunuz, tasarruf açığı veren bir ülke. Ciddi anlamda yabancı tasarruf kullanıyoruz. Yabancı tasarruflar da ekonominin büyütülmesinde cari açığı oluşturuyor. Cari açığın da sürdürülebilir olması önemli. Dolayısıyla hükümet istikrar anlamında yeni bir program oluşturdu. Bence bu müdahale zamanında yapıldı. Ve bu kez istikrar programını kendi iradesiyle ve bunu hem Türkiye
kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna açık şeffaf bir şekilde açıkladı. Önceliği enflasyonu ve faizleri düşürmeyi hedef aldı. Doğru yapıldı. Cari açığı azaltmak, faizleri düşürmek, enflasyonu makul bir sürede tek haneli seviyelere çekmek. Biliyorsunuz, ekonomide fiyat istikrarı en önemli göstergelerden biridir.
Merkez Bankası’nın asıl vazifesi fiyat istikrarını sağlamak. Hele enflasyon, gelir dağılımının üzerine çok ciddi tahribat oluşturuyor. Dolayısıyla enflasyonun tek haneli rakamlara gelmesi bizim için önemli. Zaten bu ekonomik programın adı, “Dengelenme, Disiplin ve Değişim...” Biz dengeleyeceğiz, disipline olacağız ve yeni bir atılıma dönüştüreceğiz. Bu program 3 yıllık bir program. Mali disiplin ve parasal disiplin anlamında, Merkez Bankasının yetkilerini kullanabilmeleri açısından iyi işler yapılıyor. Dolayısıyla kendi evimizi kendimiz düzelteceğiz. Piyasalara güven vermek, hem yerli hem de dış piyasaya güven vermekte netice itibariyle bizim görevimiz. Biz de finans sektörü olarak bu süreçte görevimizi aksatmadan yapmak durumundayız.
YATIRIM ORTAMINI, HUKUKA UYGUN HALE GETİRMEMİZ GEREKİYOR
- Osman Bey, döviz kurlarında aşırı yükseliş, özellikle döviz cinsinden borçlananları çok kötü etkiledi. Bir de bu yurt dışından gelen sendikasyon kredileri bankacılık sektörünün karlarını olumsuz etkiledi.
AKYÜZ- Dövize endeksli veya döviz kredisi kullanan müşterilerimiz zorlandılar. Borçlarını ödemekte, ödeyebilmekte zor bir sürece girdiler. Borçları Türk Lirası olarak ciddi anlamda
Ekonomide fiyat istikrarı, en önemli göstergelerden. Merkez Bankası’nın asıl vazifesi fiyat istikrarını sağlamak. Bu ekonomik programın adı zaten, “Dengelenme, Disiplin ve Değişim…” Dengeleyeceğiz, disipline olacağız ve yeni bir atılıma dönüştüreceğiz.
arttı. Gerçi sonradan kur dalgalanması büyük oranda geri geldi ama bu netice itibariyle 5-6 aylık bir süreç. Bunun bir hasarı oldu. Bu dalgalanma aynı zamanda piyasa dinamiklerinde daraltıcı etki meydana getirdi. Yani alışverişte, mal ve hizmet üretiminde, satımında piyasada bir duraksama, bir büzülme, bir güvensizlik ortamı oluşturdu. Bu tabi önemliydi. Türkiye özel sektörünün de hakikaten dövize endeksli ve döviz borçlanması söz konusu. Özel sektörün 200 milyar doların üzerinde borç yükü var. Sadece özel şirketlerin, Türkiye’de üretim yapan şirketlerin böyle bir borç yükü var. Ayrıca bankalarımız tarafından yurtdışından sendikasyon çerçevesinde getirilen 135 milyar dolar civarında bir imkan var. Burada döviz kurunun patlaması ekonomiye ciddi bir yük getirdi. O süreçte, dışarıdan para girişlerinde, “Türkiye’ye para verelim mi? Türkiye’de istikrar devam edecek mi?” diye tereddütler oldu. Fakat siyasi irade zamanında meseleye müdahale ederek, aktif davranarak finans sisteminin işleyebilmesini sağladı. Banka sistemi ciddi bir problemle karşılaşmadı. Merkez Bankası likidite anlamında finans sistemimizi, bankalarımızı destekledi. Yani ödeme yükümlülüklerinde herhangi bir aksama olmadı. Yeni alınan tedbirlerle de arkasından zaten yeni ekonomi program geldi. Ve şu an tekrar dengeleri oluşturulması çabası içindeler.
Biz de o çabanın içindeyiz.
Tasarruf açığımız var. Ekonominin finansmanında geçmiş dönemlerde de çok zorluklar yaşadık. Çalkantılar oldu, ekonomik krizler oldu, finansal krizler oldu. Fakat son 15-20 yıldır Türkiye ekonomisi daha dayanıklı hale geldi. Bu finansal krizlere, ekonomik dalgalanmalara daha dayanıklı duruma geldik. Burada tabi ki daha önce ülkede alınan tedbirlerin, dışa açılıp, piyasa ekonomisini uygulamanın, ülkenin temel yaklaşımındaki yönelmelerin de çok ciddi katkısı var. Türkiye siyasi istikrarını devam ettirebilirse ki ettirmek zorundayız, daha büyük imkanlara kavuşacaktır.
GEÇİŞ SÜRECİNİ YAŞIYORUZ
-Osman Bey, biraz önce müşterilerinizin zor durumda kaldığını, döviz dalgalanmasında nakit dengesinin bozulduğunu ve ödemede sıkıntı yaşadığını söylediniz. Tahsil edilemeyen veya böyle problemli kredi oranı nedir?
AKYÜZ- Bizim rakamlarda yüzde 4 civarında sıkıntılı alacak gözüküyor. Fakat gecikme anlamında daha yüksek. Yeniden yapılandırılanlar var. Müşteri normal işini devam ettiriyor. Fakat ödemelerinde zorlanıyor. Nefes kredisi var, KGF var... KGF’de sağlanan toplam imkan 280 milyar lira. Özellikle küçükorta boy işletmeleri rahatlatıyor. Bizim reel sektörümüz bundan ciddi anlamda istifade etti. Bu son daralmadan sonra olumsuz etkilenen müşterilerimize eğer üretimleri devam ediyorsa bunları rahatlatmak için kredileri yeniden yapılandırıldı. Yapılandırmaya da devam ediyoruz. Yani müşteriler yaşarsa, biz yaşayacağız. Sistemden çıkarlarsa, biz alacağımızı bile alamayız. Müşteri tekrar hayata dönmesi, daha iyi cirolar yapması bizim de lehimize.
Bunun bütün katılım bankaları yaşıyor. Hükümet sık sık belli konularda destek paketleri açıklıyor. O destek paketlerine biz de katılım bankaları olarak destek veriyoruz. Bu süreci reel sektörle finans sektörü birlikte geçiriyor. Bu yıl bir dengelenme ve geçiş sürecini yaşıyoruz.
Özel sektörün ciddi anlamda döviz borçlanması söz konusu. Özel sektörün 200 milyar doların üzerinde borç yükü var. Bankalarımız tarafından sendikasyon çerçevesinde getirilen 135 milyar dolar civarında bir imkan var.
KONKORDATO KÖTÜYE KULLANILIYOR
-Global ekonomide de bir küçülme var. Çin önceki yıllarda yüzde 10’ lar seviyesinde büyüyordu…
AKYÜZ- Çin, en son büyümede yüzde 6’lara geldi. Bu daralmadan, büzülmeden bizim müşterilerimiz de etkilendi. Biz finans sektörü olarak onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu konuda hem bankaların hem hükümetin programları var. Özellikle büyük firmalar için. Hatta KOBİ’ler için bile var. Belli vadelerde ödeme suretiyle 24 aya kadar vadeleri uzatma. Küçük ve orta boy işletmeleri hatta büyük işletmelerde daha uzun vade gerekiyorsa… Konkordato meselesini Türkiye’de maalesef kötü kullandık.
Daha önce iflas ertelemesiydi, bizim çok şikayetimiz oldu. Sonra onu konkordatoya döndürdüler. Adalet Bakanlığı orada bir düzenleme yaptı. Çok istismar ediliyor. Eğer banka sistemiyle müşteriler iyi bir diyalog içinde olurlarsa bankalar zaten o müşterilerine o nefesi veriyorlar. Yani konkordatonun sağlayacağı imkanı veriyorlar. Bazı kötü niyetli borçlular, banka ve alacaklılarından kurtulmak için böyle bir yöntemi organize ediyor. Burada maalesef bir adam konkordatoya girdiğinde oradan da zaten kendi gücüyle çıkamıyor.
-Bunlar, reel sektörün ne kadar zorda olduğunun göstergesi değil mi? Diyelim ki bir istismar var, kötüye kullanma var, ama diğer açıdan da konkordato rakamlarında aşırı bir artış var… AKYÜZ- Bu doğru. Bu dönem piyasaya hep beraber birbirine destek olacak şekilde geçecek. Yani reel sektörle finans sektörü birbirine destek olacak. Birbirini yaşatacak. Birbirini yaşatmadan devam etmek istersek bu sorunu aşamayız.
-Kredi alan firmaların bankalar için sıkça dile getirdiği bir söz var: Güneşli havada şemsiyeyi veriyorlar, yağmurlu havalarda geri alıyorlar…
AKYÜZ- Katılmıyorum. Ben aşağı yukarı 40 yıldır bu işin içindeyim. Bankalar, finansal kuruluşlar genelde ne yaparlar? Reel sektörü finanse ederler. Bunlar da ticari kuruluşlar, aracı kurumlar, finansal hizmet sunan aracı kurumlar. Biz de netice itibariyle halkın tasarruflarını değerlendiriyoruz. Bunlara aracılık yapıyoruz. Bu para bir tasarruftur. Tasarruf olmadan da yatırım olmuyor, üretim olmuyor. Dolayısıyla bu tasarrufların tahsil edilmesi lazım. Zayiat olmadan tasarrufları icra edebilmeli. Yani zayiatı mümkün oldukça asgariye indirmemiz lazım.
Türkiye siyasi istikrarını devam ettirebilirse, daha büyük imkanlara kavuşacak. Orta gelir tuzağını aşmak durumundayız. Bunun için biraz daha reformist yaklaşımlara ihtiyaç var…
- Halktan topladığını sağlıklı bir şekilde topluma ulaştıramaz ise devamlılığını tehlikeye atar. Osman
Bey, şimdi katılım bankalarının normal bankalardan en önemli farkı kredilendirmelerin nakit olarak değil de doğrudan ihtiyaç olanlar için transfer edilmesi. O noktada katılım bankaları Türkiye ekonomisine bu sıkıntılı dönemde nasıl bir katkıda bulundu? KOBİ’lere, reel sektöre, üreticilere…
AKYÜZ- Ticari bankalar da büyük ölçekte reel sektörü finanse ediyor da ama katılım bankaları olarak özelde biz zaten üretimi finanse etmek durumundayız. Bizim genel hedefimiz üretimi, ticareti, alışverişi finanse etmektir. Dolayısıyla biz makine finansmanı yapıyoruz, işletme sermayesi temin ediyoruz. Ham madde alıyoruz, yardımcı madde alıyoruz. Onun üretimde yapacağı mal ve hizmeti tedarik etmeye çalışıyoruz. Alım-satım yaptığımız veya alıp kiraladığımız için. Ya da işletmenin işine ortak olduğunuz için. Yani para nereye gidiyor, tahsisler doğru mu yapılıyor o konuda biraz daha işimizin özelinde biraz daha duruma hakimiz.
84 MİLYAR LİRALIK SUKUK İHRACI YAPILDI
-Osman Bey, kira sertifikası adı verilen sukuk’un Türkiye’deki geçmişi çok yeni. Fakat hızlı bir şekilde büyüdüğünü görüyoruz. Özellikle son yılları ve 2018’i değerlendirir misiniz?
AKYÜZ- Biz Türkiye de sukuk’un adını kira sertifikası olarak belirledik daha önce… Türkiye’de mevzuata kira sertifikası olarak girdi. Önce Hazine, tabi ki bizim de talebimiz doğrultusunda veya kendi ihtiyacı doğrultusunda hem iç piyasa için, hem uluslararası piyasa için kira sertifikası ihraç etti. 2012 yılında ilk kira sertifikası ihraç edildi. Ama son yıllarda özellikle katılım bankalarının da likidite ihtiyaçlarını temin edebilmek için sık sık sukuk ihraç ettiğini görüyorsunuz. 2012’den günümüze kadar ihraç edilen sukuk tutarı 84 milyar TL’ye ulaştı. -2018 yılı sukuk ihracı ne kadar?
AKYÜZ- 84 milyar liranın yüzde 20’si. Dolayısıyla 2018’de de çok ciddi bir boyuta gelmiş. Türkiye Hazinesi yılda en az 2-3 sefer iç piyasaya için ihraç yapıyor. İç piyasayı katılım bankaları alıyor. Sigorta şirketleri alıyor. Faizsiz emeklilik fonları alıyor, yatırım fonları alıyor. Yani burada bir piyasaya oluştu. Hatta Borsa İstanbul’da bunun ikinci piyasası da oluşturuldu. Borsada da tahvil işlemler pazarında alınıp satılabiliyor. Sukuk ciddi bir imkan oluşturdu bizim için. Zaten öyle bir açmazımız vardı. Onu bu yolla büyük oranda çözmüş olduk.
-Osman Bey, yıllardır konuşuyoruz; mega projelerin finansmanı meselesini. Katılım bankaları için de uygun bir alan. Katılım bankaları bu alanda sizce yeterince yer aldı mı? Bu konuda ne yaptı, hangi projelerin finansmanına katıldı? AKYÜZ- Mega projelerin finansmanında uzun vadeli kaynağa ihtiyaç var. Türkiye’de maalesef bankacılık
sisteminde fonların vadeleri kısa. Mega projeler uzun vade istiyor. En az 10 yıl. Mesela geçen yıl bizim üyelerimizden Kuveyt Türk, ana şirket Kuveyt Finance House ile beraber, Çanakkale köprüsü ve otoyolunun finansmanına 300 milyon dolar civarında bir rakam ile girdi.
Diğer bankalarımızın da ilgi duyduğunu biliyoruz. Biz de üye bankalarımızı bu konuda teşvik ediyoruz. Ama bunun büyük boyutlara ulaşabilmesi için uzun vadeli kaynağa ihtiyacımız var.
-2015 yılında Strateji Belgesi’ni açıklamıştınız. 10 yıllık hedefleri ortaya koymuştunuz. Bu hedefler ne ölçüde gerçekleşiyor? 2025 yılında nereye gelmeyi hedefliyorsunuz?
AKYÜZ- Çok önemli bir kısmını hayata geçirdik. Hazırladığımız Strateji Belgesi kamu tarafından da desteklendi. Bu stratejide hedeflenen iyileştirme alanlarının hepsinde projenin sahipleri belirlendi. Kimisinde BDDK idi, kimisinde Hazine idi, kimisinde Borsa idi, kimisinde ise Merkez Bankası idi. Bu program aşağı yukarı sona erdi. Ciddi bir şekilde bu programın üzerinde duruldu.
Mesela birkaç tanesinden bahsedeyim. Bir tanesi Katılım Bankaları Birliği’nin yeniden re-organizasyonuydu. Biz Birliği yeniden organize ettik. Birliğe yeni bir çalışma mekanı oluşturduk. Gerekli eleman ve uzman ihtiyacını karşıladık. BDDK’nın düzenlemesiyle uluslararası entegrasyonun önemli bir ayağı olarak Birliğimiz ve BDDK’nın çalışmaları sonucunda meslek ilke ve standartlarını belirlemek üzere BDDK’nın 22/02/2018 tarihli Kararına istinaden Birliğimiz nezdinde Merkezi Danışma Kurulu’nu kurduk. Bugün itibariyle, biri başkan, biri başkan vekili olmak üzere 5 üyesi, 2’si uzman ve 3’ü uzman yardımcı personel Merkezi Danışma Kurulu bünyesinde çalışmaktadır. 9 Mayıs tarihinde Birliğimizin 17. Genel Kurul toplantısında sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet ŞİMŞEK’in hayırlı olsun tebrikleriyle Kurul göreve başlamıştır. Danışma Kurulu sektörün ihtiyaç duyduğu ilke ve standartları oluşturmak konusunda önemli adımlar atacaktır. BDDK ve diğer Kurumlarla yürütülen mevzuat çalışmaları ile sektörün gelişmesine yönelik çalışmalar sürdürülecektir. Kendine özgü ilkeleri ve faaliyet yapısı ile faizsiz finans sisteminin bireysel ve toplumsal manada ülkemize bugün de yarın da ciddi katkılar sağlayacağı açıktır.
Stratejik olarak belirlediğimiz hedefleri ciddi anlamda gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Hükümet nezdinde de faizsiz finans hayata geçti. Bu işin bir süreci var. 30 yılda yüzde 5’e geldik. Dolayısıyla daha bu sektör genç ve oluşum sürecinde.
HEDEFİMİZ, YÜZDE 15’LİK PAYA ULAŞMAK
-Peki 2025 yılına geldiğimizde nerede, hangi noktada olmayı hedefliyorsunuz? AKYÜZ- Bizim hedefimiz 2025’te %15 paya ulaşmak.
- Başka hangi hedefler var?
AKYÜZ- Dünyada bu işin en iyi şekilde Türkiye’de yapıldığını göstermeyi hedefliyoruz. Ürün anlamında, fjnansal kalite ve hizmet anlamında… Finansal hizmet kalitesi, sürdürülebilirlik, devamlılık çok önemli. Ayrıca, rekabet etme gücünü yakalamamız lazım.
Sermaye tabanına ulaşması lazım. Asgari sermayede yüzde 12 taban bulması lazım. Sistem diyor ki buraya para toplayabilmen için asgari yüzde 12 tabanını oluşturman lazım. BDDK bankaları sürekli sıkıştırıyor. Sermaye koy diye. Mali yapısını güçlendirmek için. Bankacılık sektörü ekonomi için çok önemli bir sektör.
- Dolayısıyla kamunun da önümüzdeki yıllarda etkisini arttıracağını söyleyebiliriz.
AKYÜZ- Türkiye’de katılım bankacılığı, faizsiz finans isteyen, faizsiz finans hizmetiyle finansal ihtiyaçlarını karşılamak isteyen vatandaşa bu hizmeti kaliteli, nitelikli, makul maliyetle sağlayabilmek zorunda. Bizim asıl hedefimiz bu.
-Dolayısıyla “biraz sabretmek gerekiyor, yıllar geçtikçe katılım bankaları yeni ürünler, yeni çözümler bulmaya çalışıyor” diyorsunuz öyle mi?
AKYÜZ- Tabi ki.
-Sizce başka yeni uygulamalar olabilir mi? AKYÜZ- Katılım bankaları olarak diğer finansal kuruluşlarla rekabet ediyoruz. Ticari bankalarla, bankacılık
dışı finansal kuruluşlarla… Dolayısıyla bu rekabeti sürdürebilmek önemli. Finansal sektör sürekli yeni ürünler oluşturuyor. Son yıllarda dijital finansal hizmetler devreye girdi. Bunlar tüm bankacılığı tehdit ediyor. Sadece katılım bankalarını değil. Dolayısıyla o finansal ürünler oluşturan diğer şirketler bankacılık dışı kesim bankacılığı tehdit ediyor. Dijital finansal hizmet çok önemli hale geldi. Katılım bankaları olarak o sahada rekabet edebilmemiz lazım. Onun için oraya da kaynak yatırıyoruz. Müşteri de bekliyor. Müşteri diyor ki X bankasına gittiğimde aldığım hizmeti de senden bekliyorum.
Hizmet çeşitliliğini o da istiyor.
-Katılım bankacılığı sektörüne yeni katılan kurumlar olacak mı?
AKYÜZ- Türkiye’deki bankacılık sisteminde 52 banka var. 52 bankanın sadece 5 bankası katılım bankası… Yeni bir banka geliyor sektöre; Emlak Bankası ruhsatlandırılıyor. Emlak Bankası, Emlak Katılım Bankası olarak sektöre dönüyor. Yani, altıncı katılım bankası da Emlak Katılım Bankası. Önümüzdeki Mart ayında da inşallah Emlak Bankası fiilen bankacılık hizmeti üretmeye başlayacak.
-Osman Bey, görüyoruz ki geleneksel bankaların karlılığındaki eğilim
düşmeye başladı. Yine en çok şikayet edilen konulardan bir tanesi bu karlılık dengesini düzeltmek için EFT’lerde, havalelerde ve başka ürünlerde miktarları arttırmayı başladı. Katılım bankalar karlılığının olumsuzluğunu etkilememesi için ne gibi yan çalışmalarla iş götürülüyor?
AKYÜZ- Biliyorsunuz bankaların iki tane temel gelir alanı var. Biri finansmandan bir gelirleri oluyor. Tahsil edilen kredilerdeki kar marjı, bir de bunun pazarlanması neticesinde elde edilen gelir var. Yani kar marjı finansmandan doğan bir karın var. Bir de finansal hizmet sunduğu bankacılık hizmeti anlamında. Para transferi, teminat mektubu veriyorsun, dosya açılıyor bir sürü bankacılık hizmeti var. Bu geçen yıllarda çok artmıştı. Onu BDDK sınırladı. 16 kalemden bankalar bankacılık hizmeti alıyorlar. O konuda bir düzenleme yapıldı. Aklına gelen şu hizmeti veriyorum ver parayı diyemiyor. Tabi gelir marjı azalınca, bunu düzeltmek için zaman zaman banka yönetimleri komisyon oranlarını arttırma yoluna, belli bir fırsat oluşturma çabasına girebilirler.
EN BÜYÜK PROBLEM, TASARRUF AÇIĞI VE KAYIT DIŞI EKONOMİ
-Osman Bey, peki size göre Türk ekonomisinin en önemli üç problemi hangisidir?
AKYÜZ- Türkiye ekonomisinin en büyük problemlerinden bir tanesi bana göre tasarruf oranının düşük olması. Kayıt dışı ekonomi Türkiye için hala önemli bir mesele. -Bazı ekonomistlerin değerlendirmesine göre, büyümenin kaynağı; beton ekonomisi, inşaat sektörü. Büyümenin tarzını mı değiştirmek gerekiyor? Büyümenin kaynaklarını mı değiştirmek gerekiyor? AKYÜZ- Türkiye dışa açılan bir ekonomi haline geldi. Aslında bu Türkiye için büyük bir avantaj.
Türkiye bunu yakaladı. Dünyada ülkenin itibarı eskiye göre çok
daha iyi. Siyası anlamda, Türkiye’nin dünyada bir ağırlığı da oluştu. Ekonomik kalkınmayı yapmak zorundayız. Yani orta gelir tuzağını aşmamız lazım.
SİYASİ İSTİKRAR ÇOK ÖNEMLİ
-Sayın Akyüz, mesela Kanal İstanbul projesi. Toplam yatırım hacminin
65-70 milyar dolar olacağı belirtiliyor. Müthiş bir kaynak. Bu kaynağı daha rantabl alanlarda, AR-GE’de, ülkenin ekonomisine katma değer sağlayacak projelerde, mesela bir Türk uçağında, dünya pazarında talep edilebilecek bir cep telefonunda, yüksek teknoloji yatırımlarında değerlendirmek daha doğru olmaz mı?
AKYÜZ- Teknoloji üretilebilecek endüstri… Dolayısıyla orada da bir gelişmişlik seviyesi gerekiyor. İnşallah oralara da geliriz. Güney Kore 1960’larda Türkiye ile aynı seviyedeydi. Şimdi orada kişi başına gelir 30.000 dolar. Bizde 7.500 dolar. Onlar iki şeyi yakaladılar: 1-Siyasi istikrar, ABD’nin çok büyük desteği oldu onlara. 2-Bir de ekonomik bir model tutturdular. Biz bu süreci siyasi çalkantılarla geçirdik. Türkiye son 16 yılda gerçekten ciddi bir mesafe aldı. Ekonomiyi 3 katı büyüttük. Demek ki siyasi istikrar çok önemli.
-Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri borç. Borçların
milli gelir oranını dikkate alırsak, bu borç yükü sizce Türk ekonomisinin geleceğini tehdit eder mi?
AKYÜZ- Türkiye’nin borç stoku bizim geleceğimizi tehdit eder boyutlarda değil. Türkiye’nin borçluluğu yüksek değil. Aslında bu borçluluğun seviyesi Türkiye için bir güç. Bu borçları Türkiye’nin her zaman geri ödeyebilecek gücü var. Türkiye’nin borç oranı yüksek değil.
Önemli olan Türkiye’de ekonomik istikrarı sürdürebilmemiz. Onun içinde varsa yoksa mali disiplin.
MALA, MÜLKE, ARABAYA PARA BAĞLAMAYIN
-Bu puslu havada, bireysel yatırımcılara neler tavsiye ediyorsunuz? Firma sahiplerine neler tavsiye ediyorsunuz? Tasarruf sahipleri ne yapmalı?
AKYÜZ- Tasarruf çok önemli. Her şeyi tasarruf edeceğiz. Yatırım yapma durumunda olursa; bireysel anlamda banka sistemi var, finans sistemi var. Bizim katılım bankalarımız var, ticari bankalar var. Biraz daha bilgileri varsa uzun vadeli borsaya yatırım yapılabilir. Hisse senedine girilebilir. Devlet borçlanma kağıtları çıkartıyor. Onlara girilebilir.
Bana da soruyorlar: Parayı nereye koyayım, ne yapayım? Ben TL’ye yatırmasını tavsiye ediyorum. Dövize para bağlamayı hiç kimseye tavsiye etmiyorum. Çünkü dövize yatırılan para, sahibini koruyor ama ülkeye bunun faydası olmuyor. Ben TL diyorum. Onun ötesinde işadamı da borçlanmayı abartmamalı. Mümkün olduğunca öz kaynağı büyütsün.
Mala, mülke, eve, gayrimenkule, arabaya para bağlamamasını, işindeki sermayesini büyütmesini, yabancı kaynağı ödenebildiği sürece kullanmasını öneriyorum.
-Sektörün 2019 hedefleri nelerdir?
AKYÜZ- 2019 hedefleri 2018 hedeflerinden daha iyi bir netice yakalamak. Yüzde 30’ların üstüne büyümeyi çıkarmamız lazım. Enflasyon hedefi yüzde 15-16. Bizim yüzde 30’ ları yakalamamız lazım.