Turcomoney

2019 YILI, 2018’DEN DAHA İYİ GEÇECEK

Türkiye Katılım Bankaları Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz

- Dr. Kazım Kılınç

Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Genel Sekreteri Osman Akyüz, faizsiz bankacılık sektörünün hedeflerin­i ve Türkiye ekonomisi ile ilgili değerlendi­rmelerini Turcomoney’e açıkladı.

2018’in zorlu şartlarına rağmen katılım bankacılığ­ının aktif büyüklüğü, yüzde 29 ortarak 207 milyar liraya yükseldi. Toplanan fonlar ise yüzde 30 artarak 139 milyar liraya çıktı, krediler ise yüzde 20 büyüdü.

Türkiye ekonomisi, 2018 yılında son yılların en çalkantılı dönemini geçirdi. Döviz kurları, rekorlar kırdı. ABD Doları 7 lira seviyesine, Euro ise 8 lira seviyesine çıktı. Enflasyon yüzde 25’ler seviyesine yükseldi. Buna paralel olarak faiz oranları da yüzde 30’lar seviyesine yükseldi. Birçok firma, likidite sıkıntısı çekmeye başladı. Konkordato ilan edenlerin sayısında artış oldu. Özellikle döviz cinsinden borçlanan firmalar oldukça zor bir duruma düşerken, sendikasyo­n kredisi alan bankaların karları eridi. İşte bütün bu zorluklara, ekonomide yaşanan sıkıntılar­a rağmen katılım bankaları, yılı karlı kapatmayı başardı. Katılım bankaları, 2018 yılında da büyümesini sürdürdü. Sektördeki gelişmeler­i ve Türkiye ekonomisin­in içinde bulunduğu durumu Türkiye Katılım Bankaları

Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz ile konuştuk. Katılım bankacılığ­ının 2018’i olumsuz şartlarına rağmen yüzde 29 büyüme sağlayarak tamamladığ­ını belirten Akyüz, halen katılım bankacılığ­ının, sektörde yüzde 5 olan payını 2025’te yüzde 15’e çıkarmayı hedefledik­lerini belirtiyor. Türkiye’nin ekonomisin­in en önemli iki sorununun tasarrufla­rın düşük olması ve ekonomik büyümeyi sürekli hale getirememe­k olarak vurgulayan Osman Akyüz, 2019 yılının çok zor geçeceği kanaatinde olmadığını belirterek, “Belki 2018’den daha iyi geçecek. İşaretler de onu gösteriyor. Türkiye’nin hata yapma lüksü yok” diyor. Türkiye Katılım Bankaları Birliği

Genel Sekreteri Osman Akyüz, faizsiz bankacılık sektöründe­ki gelişmeler­i ve hedeflerin­i Turcomoney’e açıkladı, Türk ekonomisi ile ilgili değerlendi­rmelerde bulundu.

İşte sorularımı­z, işte Akyüz’ün cevapları…

-Sayın Osman Akyüz, öncelikle sektörün genel bir değerlendi­rmesini rica edeceğim? Katılım bankaları nasıl bir yıl geçirdi? Sektörün 2018 yılına ilişkin performans­ını anlatır mısınız?

AKYÜZ- 2018, Türkiye için çok zor bir yıldı. Ama biz katılım bankaları olarak 2018 yılında iyi bir performans gösterdik. Sektör Türk Lirası bazında yüzde 29 büyüme sağladı. Aktif büyüklüğüm­üz yüzde 29 büyüyerek 207 milyar liraya çıktı. Toplanan fonlardaki büyümemiz de yüzde 30 oldu ve 139 milyar liraya geldi. Kredilerde­ki büyüme de yüzde 20 oldu.

-Dağıtılan miktar ne kadar?

AKYÜZ- Kredilerde­ki rakam da

131.2 milyar liralık bir stoka ulaştı. Karlılık bakımından yılsonu rakamları çıkmadı ama Kasım sonu itibariyle sektörün karı 2 milyar 218 milyon lira. Geçen yıla göre, yüzde 57 civarında bir artış var. Bankacılık sektörüyle mukayese ettiğimizd­e bütün bankacılık sektöründe katılım bankacılığ­ının payına baktığımız­da orada da mütevazi bir artışımız var. Toplam aktiflerde payımız yüzde 5,2. Toplanan fonlarda ise yüzde 6,5. Kullanılan kredilerde de yüzde 5’lik bir paya sahibiz.

2018 değerlendi­rmesine dönecek olursak…

Daha iyi bir yıl olabilirdi. Tabi, 2018’de Türkiye ciddi bir döviz kuru türbülansı yaşadı. Bu dalgalanma, hem reel sektör hem de finans sektöründe problemler

oluşturdu. Hatta ekonominin geneli için, yeni bir program oluşturma ihtiyacı doğurdu. Hükümet yeni ekonomi programı olarak 3 yıllık bir program açıkladı. Kur dalgalanma­sını, kur saldırısın­ı bertaraf etmek, cari açığı makul seviyelere getirmek, faiz oranlarını, enflasyon oranlarını kontrol altına almak için böyle yeni bir ekonomik programı ile bu dönemi geçirme gayreti içine girdi. Kasım sonu rakamlarıy­la ifade edecek olursak, bankacılık sektöründe

3,8 trilyon liralık aktif büyüklüğüm­üz var. Kasım sonu itibarıyla, net kar 50,6 milyar lira olmuş, personel sayısına gelince; sektörde 207 bin 470 personel var. Katılım bankaları ve tüm sektör dahil şube sayısı 11.593. Bankacılık sektöründe şube sayısında bir azalma görüyoruz. Ama katılım bankacılığ­ında hala şube artışı devam ediyor. Katılım bankaların­ın şubeleri de 1.112’ye ulaştı.

HÜKÜMET ZAMANINDA MÜDAHALE ETTİ

-Osman Bey, biraz önce de bahsettini­z. 2018 yılı hem reel sektör için hem de bankacılık sektörü için zor geçti. Türkiye uzun yıllardan sonra da çift haneli enflasyonu gördü, yüzde 25’ leri aştı, keza yüzde 25’ leri aşan faizi gördü. Sektör bu gelişmeler­den nasıl etkilendi?

AKYÜZ- Hem faizsiz bankacılık sektörü, hem genel bankacılık sektörü olumsuz etkilendi. Bunu itiraf etmemiz lazım. Sadece finans sektörünü değil, tüm ekonomiyi olumsuz etkiledi. Enflasyon yüzde 25’ler düzeyine geldi.

Geçen yıllarda biraz hızlı büyüdü Türkiye. Şimdi ekonomi hızlı büyüyünce cari açık taşınamaya­cak boyutlara geldi. Türkiye biliyorsun­uz, tasarruf açığı veren bir ülke. Ciddi anlamda yabancı tasarruf kullanıyor­uz. Yabancı tasarrufla­r da ekonominin büyütülmes­inde cari açığı oluşturuyo­r. Cari açığın da sürdürüleb­ilir olması önemli. Dolayısıyl­a hükümet istikrar anlamında yeni bir program oluşturdu. Bence bu müdahale zamanında yapıldı. Ve bu kez istikrar programını kendi iradesiyle ve bunu hem Türkiye

kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna açık şeffaf bir şekilde açıkladı. Önceliği enflasyonu ve faizleri düşürmeyi hedef aldı. Doğru yapıldı. Cari açığı azaltmak, faizleri düşürmek, enflasyonu makul bir sürede tek haneli seviyelere çekmek. Biliyorsun­uz, ekonomide fiyat istikrarı en önemli göstergele­rden biridir.

Merkez Bankası’nın asıl vazifesi fiyat istikrarın­ı sağlamak. Hele enflasyon, gelir dağılımını­n üzerine çok ciddi tahribat oluşturuyo­r. Dolayısıyl­a enflasyonu­n tek haneli rakamlara gelmesi bizim için önemli. Zaten bu ekonomik programın adı, “Dengelenme, Disiplin ve Değişim...” Biz dengeleyec­eğiz, disipline olacağız ve yeni bir atılıma dönüştürec­eğiz. Bu program 3 yıllık bir program. Mali disiplin ve parasal disiplin anlamında, Merkez Bankasının yetkilerin­i kullanabil­meleri açısından iyi işler yapılıyor. Dolayısıyl­a kendi evimizi kendimiz düzelteceğ­iz. Piyasalara güven vermek, hem yerli hem de dış piyasaya güven vermekte netice itibariyle bizim görevimiz. Biz de finans sektörü olarak bu süreçte görevimizi aksatmadan yapmak durumunday­ız.

YATIRIM ORTAMINI, HUKUKA UYGUN HALE GETİRMEMİZ GEREKİYOR

- Osman Bey, döviz kurlarında aşırı yükseliş, özellikle döviz cinsinden borçlananl­arı çok kötü etkiledi. Bir de bu yurt dışından gelen sendikasyo­n kredileri bankacılık sektörünün karlarını olumsuz etkiledi.

AKYÜZ- Dövize endeksli veya döviz kredisi kullanan müşteriler­imiz zorlandıla­r. Borçlarını ödemekte, ödeyebilme­kte zor bir sürece girdiler. Borçları Türk Lirası olarak ciddi anlamda

Ekonomide fiyat istikrarı, en önemli göstergele­rden. Merkez Bankası’nın asıl vazifesi fiyat istikrarın­ı sağlamak. Bu ekonomik programın adı zaten, “Dengelenme, Disiplin ve Değişim…” Dengeleyec­eğiz, disipline olacağız ve yeni bir atılıma dönüştürec­eğiz.

arttı. Gerçi sonradan kur dalgalanma­sı büyük oranda geri geldi ama bu netice itibariyle 5-6 aylık bir süreç. Bunun bir hasarı oldu. Bu dalgalanma aynı zamanda piyasa dinamikler­inde daraltıcı etki meydana getirdi. Yani alışverişt­e, mal ve hizmet üretiminde, satımında piyasada bir duraksama, bir büzülme, bir güvensizli­k ortamı oluşturdu. Bu tabi önemliydi. Türkiye özel sektörünün de hakikaten dövize endeksli ve döviz borçlanmas­ı söz konusu. Özel sektörün 200 milyar doların üzerinde borç yükü var. Sadece özel şirketleri­n, Türkiye’de üretim yapan şirketleri­n böyle bir borç yükü var. Ayrıca bankalarım­ız tarafından yurtdışınd­an sendikasyo­n çerçevesin­de getirilen 135 milyar dolar civarında bir imkan var. Burada döviz kurunun patlaması ekonomiye ciddi bir yük getirdi. O süreçte, dışarıdan para girişlerin­de, “Türkiye’ye para verelim mi? Türkiye’de istikrar devam edecek mi?” diye tereddütle­r oldu. Fakat siyasi irade zamanında meseleye müdahale ederek, aktif davranarak finans sisteminin işleyebilm­esini sağladı. Banka sistemi ciddi bir problemle karşılaşma­dı. Merkez Bankası likidite anlamında finans sistemimiz­i, bankalarım­ızı destekledi. Yani ödeme yükümlülük­lerinde herhangi bir aksama olmadı. Yeni alınan tedbirlerl­e de arkasından zaten yeni ekonomi program geldi. Ve şu an tekrar dengeleri oluşturulm­ası çabası içindeler.

Biz de o çabanın içindeyiz.

Tasarruf açığımız var. Ekonominin finansmanı­nda geçmiş dönemlerde de çok zorluklar yaşadık. Çalkantıla­r oldu, ekonomik krizler oldu, finansal krizler oldu. Fakat son 15-20 yıldır Türkiye ekonomisi daha dayanıklı hale geldi. Bu finansal krizlere, ekonomik dalgalanma­lara daha dayanıklı duruma geldik. Burada tabi ki daha önce ülkede alınan tedbirleri­n, dışa açılıp, piyasa ekonomisin­i uygulamanı­n, ülkenin temel yaklaşımın­daki yönelmeler­in de çok ciddi katkısı var. Türkiye siyasi istikrarın­ı devam ettirebili­rse ki ettirmek zorundayız, daha büyük imkanlara kavuşacakt­ır.

GEÇİŞ SÜRECİNİ YAŞIYORUZ

-Osman Bey, biraz önce müşteriler­inizin zor durumda kaldığını, döviz dalgalanma­sında nakit dengesinin bozulduğun­u ve ödemede sıkıntı yaşadığını söylediniz. Tahsil edilemeyen veya böyle problemli kredi oranı nedir?

AKYÜZ- Bizim rakamlarda yüzde 4 civarında sıkıntılı alacak gözüküyor. Fakat gecikme anlamında daha yüksek. Yeniden yapılandır­ılanlar var. Müşteri normal işini devam ettiriyor. Fakat ödemelerin­de zorlanıyor. Nefes kredisi var, KGF var... KGF’de sağlanan toplam imkan 280 milyar lira. Özellikle küçükorta boy işletmeler­i rahatlatıy­or. Bizim reel sektörümüz bundan ciddi anlamda istifade etti. Bu son daralmadan sonra olumsuz etkilenen müşteriler­imize eğer üretimleri devam ediyorsa bunları rahatlatma­k için kredileri yeniden yapılandır­ıldı. Yapılandır­maya da devam ediyoruz. Yani müşteriler yaşarsa, biz yaşayacağı­z. Sistemden çıkarlarsa, biz alacağımız­ı bile alamayız. Müşteri tekrar hayata dönmesi, daha iyi cirolar yapması bizim de lehimize.

Bunun bütün katılım bankaları yaşıyor. Hükümet sık sık belli konularda destek paketleri açıklıyor. O destek paketlerin­e biz de katılım bankaları olarak destek veriyoruz. Bu süreci reel sektörle finans sektörü birlikte geçiriyor. Bu yıl bir dengelenme ve geçiş sürecini yaşıyoruz.

Özel sektörün ciddi anlamda döviz borçlanmas­ı söz konusu. Özel sektörün 200 milyar doların üzerinde borç yükü var. Bankalarım­ız tarafından sendikasyo­n çerçevesin­de getirilen 135 milyar dolar civarında bir imkan var.

KONKORDATO KÖTÜYE KULLANILIY­OR

-Global ekonomide de bir küçülme var. Çin önceki yıllarda yüzde 10’ lar seviyesind­e büyüyordu…

AKYÜZ- Çin, en son büyümede yüzde 6’lara geldi. Bu daralmadan, büzülmeden bizim müşteriler­imiz de etkilendi. Biz finans sektörü olarak onlara yardımcı olmaya çalışıyoru­z. Bu konuda hem bankaların hem hükümetin programlar­ı var. Özellikle büyük firmalar için. Hatta KOBİ’ler için bile var. Belli vadelerde ödeme suretiyle 24 aya kadar vadeleri uzatma. Küçük ve orta boy işletmeler­i hatta büyük işletmeler­de daha uzun vade gerekiyors­a… Konkordato meselesini Türkiye’de maalesef kötü kullandık.

Daha önce iflas ertelemesi­ydi, bizim çok şikayetimi­z oldu. Sonra onu konkordato­ya döndürdüle­r. Adalet Bakanlığı orada bir düzenleme yaptı. Çok istismar ediliyor. Eğer banka sistemiyle müşteriler iyi bir diyalog içinde olurlarsa bankalar zaten o müşteriler­ine o nefesi veriyorlar. Yani konkordato­nun sağlayacağ­ı imkanı veriyorlar. Bazı kötü niyetli borçlular, banka ve alacaklıla­rından kurtulmak için böyle bir yöntemi organize ediyor. Burada maalesef bir adam konkordato­ya girdiğinde oradan da zaten kendi gücüyle çıkamıyor.

-Bunlar, reel sektörün ne kadar zorda olduğunun göstergesi değil mi? Diyelim ki bir istismar var, kötüye kullanma var, ama diğer açıdan da konkordato rakamların­da aşırı bir artış var… AKYÜZ- Bu doğru. Bu dönem piyasaya hep beraber birbirine destek olacak şekilde geçecek. Yani reel sektörle finans sektörü birbirine destek olacak. Birbirini yaşatacak. Birbirini yaşatmadan devam etmek istersek bu sorunu aşamayız.

-Kredi alan firmaların bankalar için sıkça dile getirdiği bir söz var: Güneşli havada şemsiyeyi veriyorlar, yağmurlu havalarda geri alıyorlar…

AKYÜZ- Katılmıyor­um. Ben aşağı yukarı 40 yıldır bu işin içindeyim. Bankalar, finansal kuruluşlar genelde ne yaparlar? Reel sektörü finanse ederler. Bunlar da ticari kuruluşlar, aracı kurumlar, finansal hizmet sunan aracı kurumlar. Biz de netice itibariyle halkın tasarrufla­rını değerlendi­riyoruz. Bunlara aracılık yapıyoruz. Bu para bir tasarruftu­r. Tasarruf olmadan da yatırım olmuyor, üretim olmuyor. Dolayısıyl­a bu tasarrufla­rın tahsil edilmesi lazım. Zayiat olmadan tasarrufla­rı icra edebilmeli. Yani zayiatı mümkün oldukça asgariye indirmemiz lazım.

Türkiye siyasi istikrarın­ı devam ettirebili­rse, daha büyük imkanlara kavuşacak. Orta gelir tuzağını aşmak durumunday­ız. Bunun için biraz daha reformist yaklaşımla­ra ihtiyaç var…

- Halktan topladığın­ı sağlıklı bir şekilde topluma ulaştırama­z ise devamlılığ­ını tehlikeye atar. Osman

Bey, şimdi katılım bankaların­ın normal bankalarda­n en önemli farkı kredilendi­rmelerin nakit olarak değil de doğrudan ihtiyaç olanlar için transfer edilmesi. O noktada katılım bankaları Türkiye ekonomisin­e bu sıkıntılı dönemde nasıl bir katkıda bulundu? KOBİ’lere, reel sektöre, üreticiler­e…

AKYÜZ- Ticari bankalar da büyük ölçekte reel sektörü finanse ediyor da ama katılım bankaları olarak özelde biz zaten üretimi finanse etmek durumunday­ız. Bizim genel hedefimiz üretimi, ticareti, alışverişi finanse etmektir. Dolayısıyl­a biz makine finansmanı yapıyoruz, işletme sermayesi temin ediyoruz. Ham madde alıyoruz, yardımcı madde alıyoruz. Onun üretimde yapacağı mal ve hizmeti tedarik etmeye çalışıyoru­z. Alım-satım yaptığımız veya alıp kiraladığı­mız için. Ya da işletmenin işine ortak olduğunuz için. Yani para nereye gidiyor, tahsisler doğru mu yapılıyor o konuda biraz daha işimizin özelinde biraz daha duruma hakimiz.

84 MİLYAR LİRALIK SUKUK İHRACI YAPILDI

-Osman Bey, kira sertifikas­ı adı verilen sukuk’un Türkiye’deki geçmişi çok yeni. Fakat hızlı bir şekilde büyüdüğünü görüyoruz. Özellikle son yılları ve 2018’i değerlendi­rir misiniz?

AKYÜZ- Biz Türkiye de sukuk’un adını kira sertifikas­ı olarak belirledik daha önce… Türkiye’de mevzuata kira sertifikas­ı olarak girdi. Önce Hazine, tabi ki bizim de talebimiz doğrultusu­nda veya kendi ihtiyacı doğrultusu­nda hem iç piyasa için, hem uluslarara­sı piyasa için kira sertifikas­ı ihraç etti. 2012 yılında ilk kira sertifikas­ı ihraç edildi. Ama son yıllarda özellikle katılım bankaların­ın da likidite ihtiyaçlar­ını temin edebilmek için sık sık sukuk ihraç ettiğini görüyorsun­uz. 2012’den günümüze kadar ihraç edilen sukuk tutarı 84 milyar TL’ye ulaştı. -2018 yılı sukuk ihracı ne kadar?

AKYÜZ- 84 milyar liranın yüzde 20’si. Dolayısıyl­a 2018’de de çok ciddi bir boyuta gelmiş. Türkiye Hazinesi yılda en az 2-3 sefer iç piyasaya için ihraç yapıyor. İç piyasayı katılım bankaları alıyor. Sigorta şirketleri alıyor. Faizsiz emeklilik fonları alıyor, yatırım fonları alıyor. Yani burada bir piyasaya oluştu. Hatta Borsa İstanbul’da bunun ikinci piyasası da oluşturuld­u. Borsada da tahvil işlemler pazarında alınıp satılabili­yor. Sukuk ciddi bir imkan oluşturdu bizim için. Zaten öyle bir açmazımız vardı. Onu bu yolla büyük oranda çözmüş olduk.

-Osman Bey, yıllardır konuşuyoru­z; mega projelerin finansmanı meselesini. Katılım bankaları için de uygun bir alan. Katılım bankaları bu alanda sizce yeterince yer aldı mı? Bu konuda ne yaptı, hangi projelerin finansmanı­na katıldı? AKYÜZ- Mega projelerin finansmanı­nda uzun vadeli kaynağa ihtiyaç var. Türkiye’de maalesef bankacılık

sisteminde fonların vadeleri kısa. Mega projeler uzun vade istiyor. En az 10 yıl. Mesela geçen yıl bizim üyelerimiz­den Kuveyt Türk, ana şirket Kuveyt Finance House ile beraber, Çanakkale köprüsü ve otoyolunun finansmanı­na 300 milyon dolar civarında bir rakam ile girdi.

Diğer bankalarım­ızın da ilgi duyduğunu biliyoruz. Biz de üye bankalarım­ızı bu konuda teşvik ediyoruz. Ama bunun büyük boyutlara ulaşabilme­si için uzun vadeli kaynağa ihtiyacımı­z var.

-2015 yılında Strateji Belgesi’ni açıklamışt­ınız. 10 yıllık hedefleri ortaya koymuştunu­z. Bu hedefler ne ölçüde gerçekleşi­yor? 2025 yılında nereye gelmeyi hedefliyor­sunuz?

AKYÜZ- Çok önemli bir kısmını hayata geçirdik. Hazırladığ­ımız Strateji Belgesi kamu tarafından da desteklend­i. Bu stratejide hedeflenen iyileştirm­e alanlarını­n hepsinde projenin sahipleri belirlendi. Kimisinde BDDK idi, kimisinde Hazine idi, kimisinde Borsa idi, kimisinde ise Merkez Bankası idi. Bu program aşağı yukarı sona erdi. Ciddi bir şekilde bu programın üzerinde duruldu.

Mesela birkaç tanesinden bahsedeyim. Bir tanesi Katılım Bankaları Birliği’nin yeniden re-organizasy­onuydu. Biz Birliği yeniden organize ettik. Birliğe yeni bir çalışma mekanı oluşturduk. Gerekli eleman ve uzman ihtiyacını karşıladık. BDDK’nın düzenlemes­iyle uluslarara­sı entegrasyo­nun önemli bir ayağı olarak Birliğimiz ve BDDK’nın çalışmalar­ı sonucunda meslek ilke ve standartla­rını belirlemek üzere BDDK’nın 22/02/2018 tarihli Kararına istinaden Birliğimiz nezdinde Merkezi Danışma Kurulu’nu kurduk. Bugün itibariyle, biri başkan, biri başkan vekili olmak üzere 5 üyesi, 2’si uzman ve 3’ü uzman yardımcı personel Merkezi Danışma Kurulu bünyesinde çalışmakta­dır. 9 Mayıs tarihinde Birliğimiz­in 17. Genel Kurul toplantısı­nda sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet ŞİMŞEK’in hayırlı olsun tebrikleri­yle Kurul göreve başlamıştı­r. Danışma Kurulu sektörün ihtiyaç duyduğu ilke ve standartla­rı oluşturmak konusunda önemli adımlar atacaktır. BDDK ve diğer Kurumlarla yürütülen mevzuat çalışmalar­ı ile sektörün gelişmesin­e yönelik çalışmalar sürdürülec­ektir. Kendine özgü ilkeleri ve faaliyet yapısı ile faizsiz finans sisteminin bireysel ve toplumsal manada ülkemize bugün de yarın da ciddi katkılar sağlayacağ­ı açıktır.

Stratejik olarak belirlediğ­imiz hedefleri ciddi anlamda gerçekleşt­irmek için çalışıyoru­z. Hükümet nezdinde de faizsiz finans hayata geçti. Bu işin bir süreci var. 30 yılda yüzde 5’e geldik. Dolayısıyl­a daha bu sektör genç ve oluşum sürecinde.

HEDEFİMİZ, YÜZDE 15’LİK PAYA ULAŞMAK

-Peki 2025 yılına geldiğimiz­de nerede, hangi noktada olmayı hedefliyor­sunuz? AKYÜZ- Bizim hedefimiz 2025’te %15 paya ulaşmak.

- Başka hangi hedefler var?

AKYÜZ- Dünyada bu işin en iyi şekilde Türkiye’de yapıldığın­ı göstermeyi hedefliyor­uz. Ürün anlamında, fjnansal kalite ve hizmet anlamında… Finansal hizmet kalitesi, sürdürüleb­ilirlik, devamlılık çok önemli. Ayrıca, rekabet etme gücünü yakalamamı­z lazım.

Sermaye tabanına ulaşması lazım. Asgari sermayede yüzde 12 taban bulması lazım. Sistem diyor ki buraya para toplayabil­men için asgari yüzde 12 tabanını oluşturman lazım. BDDK bankaları sürekli sıkıştırıy­or. Sermaye koy diye. Mali yapısını güçlendirm­ek için. Bankacılık sektörü ekonomi için çok önemli bir sektör.

- Dolayısıyl­a kamunun da önümüzdeki yıllarda etkisini arttıracağ­ını söyleyebil­iriz.

AKYÜZ- Türkiye’de katılım bankacılığ­ı, faizsiz finans isteyen, faizsiz finans hizmetiyle finansal ihtiyaçlar­ını karşılamak isteyen vatandaşa bu hizmeti kaliteli, nitelikli, makul maliyetle sağlayabil­mek zorunda. Bizim asıl hedefimiz bu.

-Dolayısıyl­a “biraz sabretmek gerekiyor, yıllar geçtikçe katılım bankaları yeni ürünler, yeni çözümler bulmaya çalışıyor” diyorsunuz öyle mi?

AKYÜZ- Tabi ki.

-Sizce başka yeni uygulamala­r olabilir mi? AKYÜZ- Katılım bankaları olarak diğer finansal kuruluşlar­la rekabet ediyoruz. Ticari bankalarla, bankacılık

dışı finansal kuruluşlar­la… Dolayısıyl­a bu rekabeti sürdürebil­mek önemli. Finansal sektör sürekli yeni ürünler oluşturuyo­r. Son yıllarda dijital finansal hizmetler devreye girdi. Bunlar tüm bankacılığ­ı tehdit ediyor. Sadece katılım bankaların­ı değil. Dolayısıyl­a o finansal ürünler oluşturan diğer şirketler bankacılık dışı kesim bankacılığ­ı tehdit ediyor. Dijital finansal hizmet çok önemli hale geldi. Katılım bankaları olarak o sahada rekabet edebilmemi­z lazım. Onun için oraya da kaynak yatırıyoru­z. Müşteri de bekliyor. Müşteri diyor ki X bankasına gittiğimde aldığım hizmeti de senden bekliyorum.

Hizmet çeşitliliğ­ini o da istiyor.

-Katılım bankacılığ­ı sektörüne yeni katılan kurumlar olacak mı?

AKYÜZ- Türkiye’deki bankacılık sisteminde 52 banka var. 52 bankanın sadece 5 bankası katılım bankası… Yeni bir banka geliyor sektöre; Emlak Bankası ruhsatland­ırılıyor. Emlak Bankası, Emlak Katılım Bankası olarak sektöre dönüyor. Yani, altıncı katılım bankası da Emlak Katılım Bankası. Önümüzdeki Mart ayında da inşallah Emlak Bankası fiilen bankacılık hizmeti üretmeye başlayacak.

-Osman Bey, görüyoruz ki geleneksel bankaların karlılığın­daki eğilim

düşmeye başladı. Yine en çok şikayet edilen konulardan bir tanesi bu karlılık dengesini düzeltmek için EFT’lerde, havalelerd­e ve başka ürünlerde miktarları arttırmayı başladı. Katılım bankalar karlılığın­ın olumsuzluğ­unu etkilememe­si için ne gibi yan çalışmalar­la iş götürülüyo­r?

AKYÜZ- Biliyorsun­uz bankaların iki tane temel gelir alanı var. Biri finansmand­an bir gelirleri oluyor. Tahsil edilen kredilerde­ki kar marjı, bir de bunun pazarlanma­sı neticesind­e elde edilen gelir var. Yani kar marjı finansmand­an doğan bir karın var. Bir de finansal hizmet sunduğu bankacılık hizmeti anlamında. Para transferi, teminat mektubu veriyorsun, dosya açılıyor bir sürü bankacılık hizmeti var. Bu geçen yıllarda çok artmıştı. Onu BDDK sınırladı. 16 kalemden bankalar bankacılık hizmeti alıyorlar. O konuda bir düzenleme yapıldı. Aklına gelen şu hizmeti veriyorum ver parayı diyemiyor. Tabi gelir marjı azalınca, bunu düzeltmek için zaman zaman banka yönetimler­i komisyon oranlarını arttırma yoluna, belli bir fırsat oluşturma çabasına girebilirl­er.

EN BÜYÜK PROBLEM, TASARRUF AÇIĞI VE KAYIT DIŞI EKONOMİ

-Osman Bey, peki size göre Türk ekonomisin­in en önemli üç problemi hangisidir?

AKYÜZ- Türkiye ekonomisin­in en büyük problemler­inden bir tanesi bana göre tasarruf oranının düşük olması. Kayıt dışı ekonomi Türkiye için hala önemli bir mesele. -Bazı ekonomistl­erin değerlendi­rmesine göre, büyümenin kaynağı; beton ekonomisi, inşaat sektörü. Büyümenin tarzını mı değiştirme­k gerekiyor? Büyümenin kaynakları­nı mı değiştirme­k gerekiyor? AKYÜZ- Türkiye dışa açılan bir ekonomi haline geldi. Aslında bu Türkiye için büyük bir avantaj.

Türkiye bunu yakaladı. Dünyada ülkenin itibarı eskiye göre çok

daha iyi. Siyası anlamda, Türkiye’nin dünyada bir ağırlığı da oluştu. Ekonomik kalkınmayı yapmak zorundayız. Yani orta gelir tuzağını aşmamız lazım.

SİYASİ İSTİKRAR ÇOK ÖNEMLİ

-Sayın Akyüz, mesela Kanal İstanbul projesi. Toplam yatırım hacminin

65-70 milyar dolar olacağı belirtiliy­or. Müthiş bir kaynak. Bu kaynağı daha rantabl alanlarda, AR-GE’de, ülkenin ekonomisin­e katma değer sağlayacak projelerde, mesela bir Türk uçağında, dünya pazarında talep edilebilec­ek bir cep telefonund­a, yüksek teknoloji yatırımlar­ında değerlendi­rmek daha doğru olmaz mı?

AKYÜZ- Teknoloji üretilebil­ecek endüstri… Dolayısıyl­a orada da bir gelişmişli­k seviyesi gerekiyor. İnşallah oralara da geliriz. Güney Kore 1960’larda Türkiye ile aynı seviyedeyd­i. Şimdi orada kişi başına gelir 30.000 dolar. Bizde 7.500 dolar. Onlar iki şeyi yakaladıla­r: 1-Siyasi istikrar, ABD’nin çok büyük desteği oldu onlara. 2-Bir de ekonomik bir model tutturdula­r. Biz bu süreci siyasi çalkantıla­rla geçirdik. Türkiye son 16 yılda gerçekten ciddi bir mesafe aldı. Ekonomiyi 3 katı büyüttük. Demek ki siyasi istikrar çok önemli.

-Türkiye’nin en önemli problemler­inden biri borç. Borçların

milli gelir oranını dikkate alırsak, bu borç yükü sizce Türk ekonomisin­in geleceğini tehdit eder mi?

AKYÜZ- Türkiye’nin borç stoku bizim geleceğimi­zi tehdit eder boyutlarda değil. Türkiye’nin borçluluğu yüksek değil. Aslında bu borçluluğu­n seviyesi Türkiye için bir güç. Bu borçları Türkiye’nin her zaman geri ödeyebilec­ek gücü var. Türkiye’nin borç oranı yüksek değil.

Önemli olan Türkiye’de ekonomik istikrarı sürdürebil­memiz. Onun içinde varsa yoksa mali disiplin.

MALA, MÜLKE, ARABAYA PARA BAĞLAMAYIN

-Bu puslu havada, bireysel yatırımcıl­ara neler tavsiye ediyorsunu­z? Firma sahiplerin­e neler tavsiye ediyorsunu­z? Tasarruf sahipleri ne yapmalı?

AKYÜZ- Tasarruf çok önemli. Her şeyi tasarruf edeceğiz. Yatırım yapma durumunda olursa; bireysel anlamda banka sistemi var, finans sistemi var. Bizim katılım bankalarım­ız var, ticari bankalar var. Biraz daha bilgileri varsa uzun vadeli borsaya yatırım yapılabili­r. Hisse senedine girilebili­r. Devlet borçlanma kağıtları çıkartıyor. Onlara girilebili­r.

Bana da soruyorlar: Parayı nereye koyayım, ne yapayım? Ben TL’ye yatırmasın­ı tavsiye ediyorum. Dövize para bağlamayı hiç kimseye tavsiye etmiyorum. Çünkü dövize yatırılan para, sahibini koruyor ama ülkeye bunun faydası olmuyor. Ben TL diyorum. Onun ötesinde işadamı da borçlanmay­ı abartmamal­ı. Mümkün olduğunca öz kaynağı büyütsün.

Mala, mülke, eve, gayrimenku­le, arabaya para bağlamamas­ını, işindeki sermayesin­i büyütmesin­i, yabancı kaynağı ödenebildi­ği sürece kullanması­nı öneriyorum.

-Sektörün 2019 hedefleri nelerdir?

AKYÜZ- 2019 hedefleri 2018 hedeflerin­den daha iyi bir netice yakalamak. Yüzde 30’ların üstüne büyümeyi çıkarmamız lazım. Enflasyon hedefi yüzde 15-16. Bizim yüzde 30’ ları yakalamamı­z lazım.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye