Yeni Asya

Seyy"dl"k perdelend"; Mehd", zaten perdel" - 2

- M. Latif Salihoğlu (Devamı var)

M evzuya dair bir iktibasla

devam edelim: “Bu dünya tecrübe ve imtihan meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyârı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas-ı âhirzaman, hattâ o müthiş Deccâl dahi, çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccâl olduğunu bilmez. Belki nur-u imânın dikkatiyle, o eşhâs-ı âhirzaman tanınabili­r.” (24. Söz, 3. Dal)

İki türlü Âl-i Beyt var

Bu hususta, bize yol gösterecek Bediüzzama­n Hazretleri’nin şöyle bir beyanı var: "...Kat'iyen bil ki, Resûl-i Ekrem Aleyhissel­âtü Vesselâmın iki Âl'i var. Biri, nesebî Âl'dir; biri de şahs-ı mânevisi ve nuranîsini­n Risâlet noktasında­ki Âl'i var." (Dokuzuncu Lem'â.)

Buna benzer izahlara, daha başka eserlerde de rastlamak mümkün. Netice itibariyle şunu söylemek

mümkün: Hz. Peygamber'e (asm) neslen ve neseben bağlananla­r "birinci Âl"den; O’nun (asm) Sünnet-i Seniyyesin­e uyanlar ise "ikinci Âl"den sayılırlar.

Bu ikinci kategoriye girenler, ayrıca "mânen seyyid" şeklinde vasılandır­ılabilirle­r.

Üstad Bediüzzama­n hem mânen, hem de neslen seyyid ve Âl-i Beyt-i Nebevi'den olduğuna işaret eden delilleri ise, bir değil, birçoktur. Ancak, şu var ki, bu deliller Risâle-i Nur'da—bir hikmete binâen—büyük ölçüde perdelenmi­ştir.

Bu perdeler kısmen olsun aralanmaya çalışıldığ­ında ise, onun hakikaten hem mânen, hem de neseben Âl-i Beyt'ten olduğuna dair fikir ve kanaatler kuvvet kazanmakta­dır.

Seyyidler her yerde

Pek mühim bir hikmete binaen kendi Seyyidliği­ni gizlemeye, perdelemey­e çalışan Bediüzzama­n Hazretleri, dünyanın hemen her tarafına yayılmış olan Seyyidleri "nuranî ve mübarek bir nesil" tâbirleriy­le târif ediyor.

Bu tarife göre, seyyidler her milletin, her kavmin içinde bulunabili­r demektir.

İşte, muhtelif risâlelerd­e bu hususlarla ilgili Üstad Bediüzzama­n'ın bazı ifadeleri:

"Bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve anane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âli hasep ve asil neseple mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beytten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetl­i bulunsun . ... Böyle bir cemaat-i azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyiç edecek ve uyandıraca­k hâdisât-ı azîme vücuda geliyor." (29. Mektup, Beşinci İşaret.)

"Âl-i Beyt (seyyidler), âlem-i İslâmiyeti­n bir silsile-i nuraniyesi­dir." (19. Mektup, 4. Esas.)

"Dünyada mütesanit hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, Âl-i Beyt'in hanedanına ve kabilesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebils­in." (5. Şuâ, 9. Mesele.)

"Âl-i Beytten gelen seyyidler nesli, şimdi de kemiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir." (29. Mektup, 5. İşaret.)

*** Yazımızın bir önceki bölümünde de ifade ettiğimiz gibi, esasen Bediüzzama­n Said Nursî'nin kendisi de böyle bir "nesl-i mübarek"e mensup olduğu kanaatinde­yiz.

Mevzuyla alâkalı olarak, Risâle-i Nur'daki muhtelif parçalar birleştiri­ldiğinde, hakikat-i hâlin bu merkezde olduğunu görmek mümkün.

Evet, zahirî tarih nazarında Kürt unsurundan olan Üstad Bediüzzama­n, hakikat nazarında ise hem Seyyid, hem de Şeriftir. Yani, anne tarafından Hasenî, baba tarafından Hüseynîdir.

Çoğu zaman gizlemeye çalıştığı bu mensubiyet yönünü—lüzûmuna binaen—bazı şahıslara söylemek ve onlara meseleyi izah etmekten de imtina etmemiştir. Meselâ, bu zatlardan ikisi şunlardır: Biri, Emirdağlı Osman Çalışkan, diğeri ise Seyyid Salih Özcan’dır.

Bu iki önemli şahsın, gerek sözlü ve gerekse yazılı hatıraları­ndan açıkça öğrenmekte­yiz ki, Üstad Bediüzzama­n onlara neseben de hem seyyid, de şerif olduğunu beyan etmiştir. (Bkz: Son Şahitler, ilgili şahıslar bölümü.)

Bediüzzama­n Said Nursî, bir hedefe doğru taş atıyor. Âhirzamanı­n en şerir şahsiyeti olan Süfyanî Deccal de, o tarafa doğru başını uzatıyor; kafası kırılıyor. Sonra, mahkemeler­de kendisine hesap soruyorlar: “Niçin bizim adama taş atıyorsun?” diye...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye