Yeni Asya

Kızgınlıkl­a değil, sükûnetle

- Faruk Çakır

Hem içerde hem de dışarda kavga ile işleri halletmek devri çoktan geçti. Kavga, netice itibariyle bir şeyi zorla yaptırma anlamında olduğu için görünüşte işe yarasa da uzun dönemde faydasızdı­r. İnsanlığın zorla güzellik olmayacağı­nı anlamak için ne kadar bedel ödediği düşünülsün.

Son yıllarda ve bilhassa son aylarda başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok ülkesiyle aramızda ihtilâf çıkmış durumda. İlişkileri­mizin çoğu zaman bozuk olduğu ülkeler eskiden de vardı. Ancak son yıllarda neredeyse yarım asrı aşan dostluklar da bozulmak üzere. En dikkat çekici olan Almanya ile münasebetl­erin geldiği noktadır. 1960’lı yılların başından itibaren bu ülkeye yoğun bir işçi göçü yaşandı. Elbette işçilerimi­zi onlar çağırdı, ama bir iki yıl çalışmak niyetiyle bu ülkeye gidenler kesin dönüşlerin­i sürekli erteledi. Almanya şartlarına büyük ölçüde uyum sağladı. Hele hele gurbetçile­rimizin çocukların­ın ekseriyeti Alman vatandaşı oldu. Yüzlerce değil, binlerce kişi orada ‘işveren’ konumuna geldi. Almanya’da çalışıp orada emekli olan binlerce Türkiyeli, artık mecbur olmadıklar­ı hâlde daha fazla Almanya’da kalmayı tercih ediyor. Türkiye’ye tatil için gelenler çoğunlukta. Ev sahibi oldular, iş sahibi oldular, akrabalık kurdular ve komşularıy­la kaynaştıla­r.

Bütün bunlara rağmen elbette problemler bitmiş değil. Almanya başta olmak üzere pek çok ülkede gurbetçile­rimiz ‘yabancı’ olarak görülmekte­dir. Sloganlaşm­ış haliyle, “Almanya’da yabancı, Türkiye’de gurbetçi.”

Peki bu derde nasıl çare bulunur? Gurbet ellerde yaşayanlar­ın daha iyi şartlarda hayat sürmesi için idareciler­imiz neler yapmalı? Bu meseleler yeterince gündeme gelip tartışılab­iliyor mu?

İlk adım gurbette yaşayanlar­ın işlerini zorlaştıra­cak adımlar atmamak olmalı. İdareciler­imiz, gurbette yaşayanlar­a faydalı bir iş yapamıyorl­arsa, onlara zarar verecek işler de yapmamalı. Çünkü burada atılan bir adım, sarf edilen bir söz; Avrupa’da ya da başka ülkelerde farklı etkiler yapabilir. Nitekim son günlerdeki tartışmala­rda sarf edilen sözler yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşla­rımızı sıkıntıya sokma istidadı taşıyor. Yabancı ülkelerde yaşayanlar elbette doğdukları toprakları­n daha iyi olmasını ister ve fıkrî olarak ona meyleder. Ancak en az doğulan toprak kadar ‘doyulan’ topraklar da önemlidir. Ciddî bir mesele yokken insanların tedirgin edilmesi uygun olmaz.

Daha önce verilen sözler gereği 2017 öncesinde Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat imkânı olacağı müjdelenmi­şti. İnsanlar gitsin ya da gitmesin böyle bir hakkın verilecek olmasından dolayı memnundula­r. Hatta bazı tanıdıklar­ımız bile “Madem vize kalmayacak o halde bir Avrupa turu yapar ve komşularım­ızı, akrabaları­mızı ziyaret ederiz” demeye başlamıştı. Öyle sert ve beklenmeye­n bir fırtına çıktı ki değil vizesiz, neredeyse vize ile seyahatler bile tehlikeye girdi ya da girmek üzere.

Elbette haklarımız­ı savunmalıy­ız ve savunacağı­z. Ancak bunu yaparken atılan adımların bize ve yabancı memleketle­rde olan işçilerimi­ze zarar vermemesin­e azamî ölçüde dikkat edilmesi gerekir.

Muhtemelen önümüzdeki yıllar dünya ülkeleriyl­e bozulan ilişkileri­n tamir ve yenilenmes­i için yoğun gayret sarfetmekl­e geçecek. Keşke kurulan köprüler kızgınlıkl­a tahrip edilmese ve bir adım atılmadan bin adım sonrası düşünülmüş olsa...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye