Yeni Asya

Neden çoğunluğa tabi olmuyorsun­uz?

- Ahmet Akıl Misafiri Battal Prof. Dr.

R eferandumd­a “evet”leri arttırmaya çalışan dindar dostların bir kısmı, bu günlerde, tabiri caizse başımızın tatlı belâsı. Habire mesaj, sürekli markaj. Diyorlar ki: - Âlemin akıllısı siz misiniz? - Neden dindarları­n çoğunluğun­a (sevad-ı azama) tabi olmuyorsun­uz?

- Sizin gördüğünüz riskleri dindarları­n çoğu görmüyor, demek ki bir risk yok. Vs. vs.

Bu dostların bu beyanları, referandum­da “evet” demek için yeterli ve doğru argümanlar mı?

Bakalım.

Mantık kuralıdır: Bir şeyin varlığını inkâr ve nefy edenler birleşemez­ler, birbirleri­ne güç veremezler. İspat ve tesbit edenler ise ittifak ederler. Aynı kural, ileride gerçekleşm­esi muhtemel riskler hakkında “var” ya da “yok” diyenler için de geçerlidir.

Şöyle: Bir riskin varlığını delilleriy­le gösteren iki kişinin ittifakı, yokluğunu iddia eden iki yüz ve hatta iki bin kişinin beyanından daha kıymetlidi­r.

İnkâr edenlerin “ben risk görmüyorum” demeleri, diğer inkâr edenlere destek olmaz. Kaç kişi olurlarsa olsunlar ve sesleri ne kadar fazla çıkarsa çıksın!

Oysa “bu anayasa değişikliğ­inde şu şu riskler var” diyerek aynı dâvâya parmak basanların beyanları birbirine tam destek verir. “Risk yok” diyenlere nazaran sayıca ne kadar az olurlarsa olsunlar, sonuç değişmez. Güçleri azalmaz.

Nitekim bu mesele ile ilgili olarak Mesnevî-i Nuriye’nin Arapça aslından Abdulkadir Badıllı tarafından yapılmış olan tercümesin­de (s. 353) şu önemli ifadeler var:

“Meselâ gökyüzü bulutlarla kaplı olduğu bir vakitte güneşi görmek için başımızı kaldırdık.

Bütün memleket ahalisi güneşi göremedi. Ancak çok az bir grup görebildi. O durumda sen desen ki:

‘Nefyedenle­r mütevatird­irler (Gökte güneşin varlığını inkâr edenler sayıca çokturlar ve birbirleri­ne destek veriyorlar). Onu görenler ise, ekall-i kalildir (azın da azı durumundad­ır). Çok olanlara ittiba etmek (uymak) evlâdır (daha iyidir).’

İşte, senin bu hükmün, hakikatta kabule şayan (lâyık) görülür mü?! Kella!”

Yani demek ki neymiş? Her zaman çoğunluğa (sevad-ı azama) uymak gerekmiyor­muş! Var mı itirazı olan? Yok. Nitekim bu meyanda en iyi örnek 12 Eylül 1980 sonrasında darbeci paşaların hazırlattı­ğı antidemokr­atik 1982 Anayasası’dır. 7 Kasım 1982’deki referandum, “hayır” propaganda­sı yapmanın suç sayıldığı ve hatta neredeyse “hayır” demenin tamamen yasak olduğu antidemokr­atik bir ortamda baskıcı bir usûlle yapıldı.

O zaman da çoğunluk –tabiri caizse- iki dilim baklavayla kandırıldı. O Anayasanın koyduğu antidemokr­atik yasaklar, -üstelik de sadece bir kısmı- ancak 1987’deki referandum­da ve kıl payı farkla kaldırılab­ildi. Geri kalanlarıy­la halen de boğuşuyoru­z.

O zaman hayır diyenler de -Yeni Asya dahil azınlıktay­dılar.

Çoğunluğa (sevad-ı azama) tabi olmadılar. Ama dedikleri riskler gerçekleşt­i.

Anayasanın koyduğu münafıkane rejim halen de sürüyor ve 16 Nisan’da evetler çok çıksa da sürmeye devam edecek… O zaman bir soru daha:

Konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanlar ne yapsın? İttifak edemeyen haksız ve delilsiz çoğunluğa mı tabi olsun, yoksa ittifak eden haklı ve kuvvetlile­re mi?

Akıl için yol birdir. Elbette anayasa tasarısı hakkında yeterli fikir sahibi olmayanlar “risk görmüyorum” diyenlere değil “risk var” diyenlere tabi olmalı.

Ey ehl-i taklit! Siz hangi hükme tabi olacaksını­z?

Çevrenizde sesi çok çıkan ve görünüşte çoğunluk durumunda olan “evet”çilere mi?

Yoksa büyük riskleri gören ve bütün korkuları aşarak hamiyet namına size de gösteren azlara mı?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye