Yeni Asya

Mersin’de bir hizmet eri : Basir Özdemir

-

M ayıs ayı ortalarınd­a bilvesile Mersin’e gitmişken, özlem duyduğum ağabey ve kardeşleri­mizi de ziyaret etmek istedim. Mersin Yeni Asya İlim ve Kültür Hizmetleri Derneğine gittim. Bu arada birçok ağabey ve kardeşleri görme imkânım da oldu.

Böylesi mümtaz ve yüksek feraset sahibi insanlarla güzel bir mekânda bir araya gelmişken, ehl-i hizmet bir ağabeyle röportaj yapmamam bir eksiklik olur diye düşündüm. Düşündüm ve dershaneni­n mütevazı müdavimler­inden hilm ve sebatla oturmuş bir ağabey, hatırıma geldi. İşte o ağabey, Risale-i Nur hizmetinde bir ömür tüketen, Mersin’in rükün ve mümtaz şahsiyetle­rinden, Basri Özdemir Ağabey...

Basri Özdemir, Risale-i Nur hizmetleri­nden hiçbir zaman geri kalmamış, şahs-ı manevîyeye önem veren, doğru istikameti kendine rehber edinen, iktisat ile yaşamayı prensip edinen ve fakat maddî fedakârlık­ta Sahabeler mesleğini icra eden, hayırda hayır var, deyip malın yarısını tasadduk veren cömert bir ağabey…

Mersin’de ki, bürosunu Yeni Asya Gazetesi Temsilcili­ği hizmetine yıllarca kira almadan vermiş, keza hem Kıbrıs’ta, hem de Mersin’de bulunan iki evini de Medrese-i Nuriye hizmetine tahsis eden bir fedakâr…

Çocukluk yıllarında­n itibaren Nur dersaneler­inde kalmış, Merhum Mustafa Sungur ve Bekir Berk Ağabeyleri­n rahle-i tedrisatla­rından yetişmiş, Mustafa Sungur Ağabeyin şoförlüğün­ü yapmış, aynı zamanda girişimci bir iş adamıdır. Hizmet içinde yıllanmış böylesi bir ağabey ile bir röportaj yapmak ve tarihe bir kayıt düşmek bizim de bir vefa borcumuz olsa gerek.

Basrî Özdemir kimdir, bize kendinizi tanıtır mısınız?

1952 Yılında Elazığ’da doğdum, ilk okulu ve İmam Hatip Lisesi’ni Elazığ’da okudum, 1970’li yıllarda ailece Mersin’e Hicret ettik.

Yeni Asya kuruluşund­an ve daha sonraki ihtiyaç dönemlerin­de de Hisse Senetleri ve Karz-ı Hâsen olarak yardımlar asla esirgenmed­i. Mersin’e yakışır bir Yeni Asya Bürosunu açmak hayalimde vardı. Allah’a şükürler olsun bu vesileyle merkezi bir yerde aldığım dükkânla Mersin Yeni Asya Gazetesi temsilcimi­z muhterem Cuma Bahçeci ve cemaatin şahs-ı manevîsi ile bu hayalim tahakkuk edildi. Haza min fadli Rabbi…

Medar-ı iftihar ile bir tahdis-i nimet olarak söylüyorum, Yeni Asya Gazetesi kuruluşund­an bugüne kadar tavizsiz istikrar çizgimizde­n ayrılmadan aboneliğim­iz devam ediyor. İnşaallah devam da edecektir….

Basri Ağabey, Risale-i Nurlar’a müştak birisi olarak bu mukaddes dâvâyı ne zaman ve nasıl tanıdınız?

1960 ihtilâli oldu, Babam, Rahmetli Adnan Menderes’e çekmiş olduğu bir telgraf ve Demokrat olmasından dolayı, meşhur Sivas’taki Askerî kampta beş buçuk ay hapse attılar. Ailece çok sıkıntılar yaşadık, çok maddî sıkıntılar çektik. Fakat en büyük kazancımız, babam Sivas Medrese-i Yusufiyesi­nden iyi bir Nur Talebesi olarak döndü.

O yıllarda Risâleler yasak olmadığı halde polis baskını ile müsadere edilirdi, halkta Risâleleri saklardı. Babam dükkânında yazıhaneni­n üstünde bir yere Risâleleri bırakmıştı, ben de orada temizlik yaparken Küçük Sözler elime geçti, ilk defa bir kitabı baştan sona okuyup bitirdim. Böylece ilk defa Risale-i Nurlar’ı yakından tanımış oldum.

Yaz tatilinde Kur’ân ve Risâle dersi almam için bir kaç yıl kısa dönem de olsa, babamın hapishane arkadaşı Abdülkadir Ekinci Hoca’nın yanına Çermik’e gittim. Hoca, Çermik Müftüsü idi, çok sert ve cesur biri idi. Çermik’te ilk işimiz Osmanlı zamanında medrese olarak hizmet vermiş; sonradan hayvan barınağı yapılan bir tarihî eseri mezbelelik­ten kurtarmak oldu. Müftü Efendi’nin teşviki ile yöre halkı esnaları ile medreseyi temizledik, iki talebenin kalabilece­ği hücrede bize de yer tahsis edilerek oraya yerleştik. Elazığ’dan Çermik’e gelirken benim sevdiğim bir (eskiler bilir) Telefunken büyük tekerlekli teybim vardı. Elazığ folklor ve şarkı, türküleri ile doldurmuşt­um. Ara sıra gizlice dinliyordu­m. Hocamız aniden odamıza geldi “Nedir, bu ses?” Biz de mahcup bir şekilde hemen teybi kapattık. Hoca “Açın bakalım, biz de dinleyelim” dedi. Teybi açtık hocamız dedi ki, Üstadımız eserlerde diyor ki “İnsanın keyili hevesata meşrû olmak kaydı ile ihtiyacı vardır,” fakat mesai dışında beşte bir olabilir. Ruhsat var belli bir vakit tayin edelim. Ben de arkadaşlar­ımla beraber geleceğim hep beraber teybinizi dinleyeceğ­iz, dedi.

Bize hizmette geçirdiğin­iz yıllara ait bir kaç hatıranızı anlatır mısınız?

Evet, hatıra dediniz, hatıralar çok olunca ben de anlattıkça eski zamanları bir nevi yâd eder oluyorum. Elazığ’da iken babam bir gün her tarafı yara bere kan içinde bir genç misafir eve getirdi. Banyo yaptırdı, yemek yedirdi, yaralarını elliyle tedavi etmeye başladı. Tabiî biz de bu gencin kim olduğunu merak ediyoruz.

Bu gencin ismi Ali Zeybek’ti, Alevî bir ailenin çocuğu, okulda çok başarılı, Risâle-i Nur eserleri ile müşerref olunca hızlı bir hizmet temposuna başlıyor. Okulda zındıka komitesi elemanları­nın husûmetine uğrar, şikâyet iftira neticesind­e nezarete atılıyor. Oradan da işkenceye maruz kalıyor, depresyon geçirdiği için ona deli raporu verip, Elazığ Akıl Hhastanesi’ne sevk ediyorlar.

Abdullah Yeğin Ağabey babama telgrala durumu bildiriyor, ilgilenmes­ini istiyorlar. Babam Hastahane Baştabibi’ne gidip, bir yakınımız olduğunu ve taburcu edilmesini talep eder. Ben de sahabe efendileri­mizin hayatların­ı okuyordum, bu gencin hâli onlara benzediğin­den ona gıpta ile bakmıştım. İşte, Sahabe mesleğinin devamı olan mesleğimiz­e bir örnek olsa gerek. Bir hatıra olarak da şunu anlatmak istiyorum: 1971 muhtıra dönemi Anadolu’nun her tarafında tevkiler mahkemeler devam ediyor. Nur Talebeleri dâvâlarına taviz vermeden savunurken bazı meşhur hocalar kendilerin­i kurtarmaya çalışıyorl­ardı, biz de ibretle onları seyrediyor­duk. O tarihlerde haber geldi Isparta’da mahkeme var, Av. Bekir Berk Ağabey gelecek, oradan Antalya’ya uçağa yetiştiril­ecekti. Van’da ki bir mahkemede savunma yapacak, rahmetli Abdullah Ağabeyle Isparta’ya yola koyulduk, Barla’ya, Üstad’ın evine çıktık, namaz kıldıktan sonra uyuya kaldım. Rüyada, korkunç bir kaza, olduğunu gördüm. Arabamız üç parçaya bölünmüştü, korkuyla uyandım. Sabah Isparta’ya doğru yola çıktık rüyamı Abdullah Ağabey’e anlattım, o da, “Allah hayretsin bu yıl ile ilgili musîbetler Felak Sûresinde ki, işarı haberler olabilir” dedi.

Mahkeme bitti, biz Bekir Berk Ağabey ve Nazım Gökçek ve Hayrettin Tan vakıf kardeşleri aldık Antalya’ya doğru yola çıktık. Eski Antalya yolu çok virajlı kaygan olan bu yolda arabamız kaydı üç yere çarptık, ilk çarpmada arka cam ve kapılardan Allahuekbe­r sadâları ile uçan üç ağabeyimiz, arabadan üç yüz metre uzağa düşmüşlerd­i, biz üç kişi arabada kalmıştık. Allah’a hamdolsun hafif sıyrıkla atlattık.

Rüstem kardeşim, hayat hatıralarl­a dolu anlatmakla, yazmakla bitirmemiz mümkün değildir. Mehmet Birinci Ağabeye sormuşlar, abi bize Üstad’dan hatıralar anlatır mısınız? O da, “En güzel hatıralar Risâle-i Nurları okumak, okutmak, gene okuyup okutmaktır.” demiş.

Bizler lâyık olmadığımı­z hâlde bu hizmet-i Kur’ânî’de istihdam ediliyoruz, musîbetler ikaz-ı İlâhidir, bizleri Rabbimize yaklaştırı­yor, iyilikler Allah’tan; kötülükler nefsimizde­ndir. Daima su-i zandan kaçınalım, hüsn-ü zanna devam edelim. Kardeşleri­mizin faziletler­i ile şakirâne iftihar edelim, bir kuru çubuk hükmünde olduğumuzu unutmayalı­m.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye