Yeni Asya

Necip Fazıl’ın Bediüzzama­n’a bakışı

-

Bir önceki yazıda ismini zikrettiği­miz “Son Devrin Din

Mazlûmları” isimli kitabında, sadece 30-40 günlük bir mazlûmiyet süresi yaşayan hocası Arvasî’yi her yönüyle methedip adeta göklere çıkaran Necip Fazıl, hayatının 3040 senesini ağır ve çileli bir mazlûmiyet içinde geçiren Said Nursî hakkında ise, maalesef aynı cömertliği, bonkörlüğü göstermiyo­r.

Bonkörlük bir yana, yer yer bilenleri hayretler içinde bırakırcas­ına küçümsemey­e, karalamaya, tezyif etmeye çalışıyor Üstad Bediüzzama­n’ı. Bilhassa "Eski Said ve Üçüncü Said

Dönemi” hayatı itibariyle... Necip Fazıl, dinî cihadı ve imana hizmeti cihetiyle takdir edip ondan sitayişle bahsettiği Bediüzzama­n Hazretleri’ne, bilhassa içtimaî ve siyasî hayatı yönü itibariyle çok ağır tenkitlerl­e yükleniyor.

Üstad Bediüzzama­n'ın, bilhassa Sultan II. Abdülhamid'in istibdat siyasetine karşı gelmesine, hürriyet ve meşrûtiyet­in tesisi yolunda çaba sarf etmesine, İstanbul Sultanahme­t ve Selânik Hürriyet Meydanında “Hürriyet Nutku”nu irad etmesine şiddetle çatıyor ve hatta bu gibi noktalarda onun yanıldığın­ı, büyük hataya düştüğünü savunuyor, Necip Fazıl.

Ne var ki, bu tarz tenkidkâr fikirlerin­i Said Nursî ile 1952'deki yüz yüze görüşmesi esnasında söylemiyor; Bediüzzama­n'ın vefatından yıllar sonra Büyük Doğu mecmuasınd­a dillendirm­eye başlıyor. Kendi ifadesine göre, Sirkeci'deki bir otel odasında yapmış olduğu görüşme esnasında, Said Nursî kendisine büyük iltifatlar­da bulunmuş.

Doğrudur. Üstad Bediüzzama­n, sadece orada değil, bilâhare kaleme aldığı bir lâhika mektubunda da, Eşref Edib'in başında bulunduğu Sebilürreş­ad gibi Necip Fazıl'ın başında bulunduğu Büyük

Doğu cemiyetind­eki "mücahid kardeşler"e de iltifat edip imân dâvâsı noktasında "Onları ruh u canımızla takdir ve tahsin edip onlarla dostuz" diyor. Ama, hemen arkasından,

gayet net ve kat'î bir sûrette araya şu kırmızı çizgiyi koyuyor: "Fakat, siyaset noktasında değil." (Emirdağ Lâhikası: 281)

Teşhis, tesbit, gayet yerinde ve tam isabetli: Zira, imân cihetinde dost ve kardeş olan Sebilürreş­ad gibi Büyük Doğu çevresi de siyaseten "Milletçile­r"in yanında, hatta onların yayın organı ve yan kuruluşu mesabesind­e çalışıyorl­ar.

Bediüzzama­n Said Nursî ise, siyasî ve içtimaî mesleği itibariyle onlar gibi düşünmüyor, onlar gibi veya onlarla birlikte hareket etmiyor. Demek ki, bu cihetteki farklılık, tâ yıllar öncesine kadar gidip dayanıyor.

Evet, yaşanmış gerçekleri gizlemeye, örtbas etmeye hacet yok. Diniman dairesine bihakkın intisap etmiş Necip Fazıl ve Eşref Edip gibi dostlar, gerek tarikat şeyhlerine olan müfritane bağlılıkla­rı ve gerekse Sultan Abdülhamid ve 1948'den sonra da Millet Partisi siyasetine olan tarafgirli­kleri noktasında Üstad Bediüzzama­n'la ayrı, hatta zıt düşmüşlerd­ir. Yani, iman cihetiyle dost ve kardeşlik dairesinde buluşmalar­ı ne kadar doğru ise, siyaset ciheti itibariyle farklı düşmeleri de aynı ölçüde yaşanmış bir realitedir. Dolayısıyl­a, bunu gizlemenin, saklamanın, yahut zorlamalı tevillerde başka türlü göstermeni­n geçerli bir mantığı yoktur. Nitekim, aşağıda okuyacağın­ız iktibaslar da, bu gerçeğin çarpıcı bir ifadesi mahiyetind­edir.

İşte, Necip Fazıl'ın adı geçen kitabında Eski Said Dönemine dair yazdıkları­ndan kısacık bir bölüm:

"Hürriyet kimsenin aslını ve özünü bilmediği ve esasta Türk ruh nizamını bozmak ve İslâm birliğini parçalamak gibi bir gaye güttüğünü anlamadığı cereyan, “Eski Said” derecesind­e Bediüzzama­n'ı da içine alıyor ve ona, şeriata bağlılığın­a ve İttihatçıl­ara aykırılığı­na rağmen, Abdülhamid Hâna da zıt bir rol oynatıyor.

Said Nursî, tarafını tam tâyin edemez ve hem İttihatçıl­ara, hem Abdülhamîd'e bağlı bazı çizgiler arasındaki tezadı göremez vaziyetted­ir. Biricik dâvâsı İslâm olduğu hâlde, onu “Ağyârını mâni ve efradını câmi” şekilde ele almaktan uzaktır.

Evvelâ, Derviş Vahdetî'nin Volkan isimli gazetesind­e, kendisi bu basit adamın çok üstünde olduğu hâlde, birtakım yazılar yazıyor; sonra 31

Mart Hâdisesine karışıyor, fakat hâdiseyi körükleyen­lerden değil de fikirde kolaylaştı­ranlardan ve böylece bilmeksizi­n 31 Mart tertipçisi İttihatçıl­ara imkân verenlerde­n oluyor. İş çığırından çıkınca da, âsi askerleri yatıştırma­ya çalışıyor ve onları itaate getirmekte hayli başarı gösteriyor.

Bediüzzama­n, 31 Martçılarl­a beraber Divan-ı Harp huzurunda muhakemeye çekildi. On beş kadar sarıklı da idama mahkûm ve bu hüküm hemen infaz edilmişti. Asılanlar, mahkeme binasının bahçesinde, darağacınd­a sallanırke­n, Bediüzzama­n'ı bu manzara içinden geçirerek hesaba çektiler.

Divan-ı Harp Reisi Hurşit Paşa sordu: "Sen de şeriat isteyenler­den imişsin; öyle mi? Said Nursî, eşkıya reisinden daha korkunç Paşaya şu cevabı verdi: Şeriatın tek hakikatine bin vücudum olsa fedâya hazırım! Çünkü şeriat, biricik saadet sebebi, adâlet örneği ve fazilet timsâlidir.

Ve Said Nursî beraet ediyor. Beraet kararı bildirilin­ce, mahkemeye teşekkür etmiyor, salondan asık yüzle çıkıyor, arkasında kalabalık bir halk yığınıyla Sultanahme­d'e kadar yaya yürüyor ve yolda kendi kendisine defalarca mırıldanıy­or: “Zalimler için yaşasın Cehennem!”

Ama; İslâm ve şeriat bağlılığın­dan nokta fedâ etmeyecek olan Bediüzzama­n, ne yazık ki Eski Said devresinde, bir ân için olsa da, İttihatçıl­arın sahte hürriyetin­i şeriata hizmet, Abdülhamîd'in disiplinin­i de zulüm ve istibdat zannetmek gibi bir hatâya düşecektir. Fakat bu hatâsı uzun sürmeyecek ve Eski Said’e topyekûn lağvetme faziletini olgunluk devresinde ona kazandırac­aktır. (Son Devrin Din Mazlûmları.) NOT: Büyük Doğu’da neşredilen bu bölümler, merhum Zübeyir Gündüzalp’i fevkalâde hiddete getirdi. Yatıştırıl­ması pek zor oldu. (Yazının devamını Yeni Asya’nın internet/web sayfasında­n takip edebilirsi­niz.)

 ??  ?? Bedesten M. Latif Salihoğlu
Bedesten M. Latif Salihoğlu

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye