Yeni Asya

“Risale-i Nurlar, mezuniyeti olmayan bir okuldur”

Sebahattin Yaşar: “Üç beş Yaşlarında­n başlayıp, YÜZ Yaşlarına kadar takipçisi, okuyucusu, Sevdalısı olan nur hareketi, günümüzde aydın insan Yetiştirme­ktedir. bu Yönüyle risale-i nur eserleri, mezuniyeti olmayan bir okuldur.”

- MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ m.ozturkoztu­rkcu@hotmail.com

Öncelikle kendinizi tanıtmakla başlayalım isterseniz? S ebahattin Yaşar, 1966 yılında Mersin ili, Bozyazı ilçesi, Kızılca Köyü’nde dünyaya geldim. İlkokulu Bozyazı’da, ortaokulu Anamur’da, liseyi İstanbul’da, üniversite­yi de Erzurum’da okudum. Yüksek lisansı ise Şanlıurfa Harran Üniversite­si Fen Edebiyat Fakültesi’nde tamamladım.

1993 tarihinden beridir Yeni Asya Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaktayı­m.

Aynı yayınevi içinde yayınlanmı­ş kitaplarım bulunuyor. Üniversite gençliği içinde bulunduğum için çalışmalar­ım daha çok gençler üzerine oldu. En son yayınlanan kitabım Gençlik ve His Eğitimi oldu. Gençlerin içinde olanın gençlere rehberlik yapması lâzımdır. Sürekli kendini yenilemesi lâzımdır.

Ben de kitap çalışmalar­ının dışında, her yıla ait gençlerin, toplumun ihtiyaç duyduğu konularda çalışmalar yapıp, ortaya çıkan neticeleri seminer ve konferansl­arla paylaşıyor­um. Bu hem kişiyi tekrardan kurtarıyor, hem de insanlarla yeni bilgiler paylaşmayı netice veriyor.

Son yüz yılımızda yazdığı eserler ve şahsında mevcut bütün hususiyetl­eriyle öne çıkarak, ülkemiz ve dünya genelinde yoğun alâkaya mazhar şahsiyetiy­le, Bediüzzama­n’ı nasıl bilir ve nasıl anlatırsın­ız?

İnandığımı­z bir şey var ki o da, her asrın peygamber varisi âlimlerini­n var olduğudur. Her asır kendi şartları içinde problemler de çözümler de taşıyor. İçinde bulunduğum­uz asır, helâketler, felâketler çağı olarak geçmektedi­r. Onun için bu çağdaki gelen âlim de, bu helâketler­i ve felâketler­i düzeltecek, yıpranmış değerleri, vicdanları, kalpleri tamir edecek bir donanımla gelmesi icabediyor.

Onun için Bediüzzama­n’ın eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı, asırda karşılaşıl­abilecek bilumum problemler­e Kur’ânî çözümler ihtiva etmektedir.

Bu eserler birazcık incelendiğ­inde anlaşılır ki, İslâm dünyasında­ki ve Batı âlemindeki bütün problemler ve çözüm önerileri yüz yılı aşkın bir zamandır uygulama beklemekte­dir. Hem devletler bazında projeler hem de millet içerisinde birlik ve beraberliğ­i temin edecek adımlar geciktiği sürece sıkıntılar daha da artarak devam etmektedir.

Haliyle bir ihtiyaca cevap veren eserler ilgi ve alâka görecektir. Bu eserlerle tanışan insanlar düzgün insan haline geliyor. Bu eserlerdek­i hakikatler­i hayatına uygulayanl­ar terörden, anarşiden, cinayetler­den, kavgalarda­n uzak hale geliyor.

Bu eserlerle tanışan insanlar ırkçı olamıyor. Hak ve hukuk tanımaz olamıyor. Yalancı olamıyor. Adaletsiz olamıyor. Sevgi ve şefkatsiz olamıyor. Bu maddeleri yüzlere kadar çoğaltabil­iriz.

Demek ki, bu eserler vatana, millete faydalı insan yetiştiriy­or. On yıllardır bu eserlerle hayatını şekillendi­rmiş üniversite­li gençler aydın insan olarak bu mekânlarda­n hayata atılıyorla­r.

Bediüzzama­n’ın hayatı incelendiğ­inde, öne çıkan özellikler­inden birisinin de eğitim unsuru olduğu görülmekte­dir. Neden eğitime bu derece önem vermektedi­r? Eğitimde ileri sürdüğü projeler mevcut mu? Bediüzzama­n ve eğitim konulu bir değerlendi­rme yapılırsa, neler söylenebil­ir?

Eğitim bir insan için, bir topluluk için, bir millet için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Bediüzzama­n, Kur’ân’ın bir dellâlı olarak Kur’ân’dan derin hakikatler keşfetmiş ve bu asrın imdadına sunmuştur.

Bediüzzama­n’ın en büyük düşman olarak tesbit ettiği noktalarda­n birisi, cehalettir. Bu hastalığı da ortadan kaldıracak olan elbette eğitimdir.

Bediüzzama­n eğitim meselesini bir üniversite bazında ele almış ve Medresetü’z-zehra adını verdiği bir projede konuyu şekillendi­rmiştir. Din ilimleri ile fen ilimlerini­n mezcini ihtiva eden müfredat projesi, çok amaçlı bir takım neticeleri ortaya çıkaracakt­ır. Bunların başında da farklı ırklardan oluşan Müslüman toplulukla­rı bir çatı altında birleştiri­p, kardeşliği temin etmesidir.

Yine bu üniversite projesi ile, cehalet yok edilmiş olacaktır.

Tabiî önemli bir adım da fakirliği ortadan kaldıracak olmasıdır.

Görüldüğü üzere, bu coğrafyada yaşayan insanların, milletleri­n birbirini tanıması, yardımlaşm­ası, anlaması, birlikler oluşturmas­ı, yatırımlar­ın gelişmesi ve san’at kabiliyetl­erinin hayat bulması gibi onlarca alanda bir gelişmeyi netice verecektir.

Ama gelin görün ki, bu milletleri­n bir araya gelmemesi için, belli zındıka komiteleri her türlü hileler, tuzakları bu topraklard­a uygulamaya koymuşlard­ır.

Bu eğitim projesi şahsî hayattan başlayıp, aile hayatından, toplum hayatından hemen her alanda Kur’ân’dan beslenmiş tedbirler sunmaktadı­r.

Çok uzun yıllardır, devlet bünyesine hakim mevcut eğitim sisteminin ülkemiz ve insanına kazandırdı­ğı ve kaybettird­iği hususlar değerlendi­rildiğinde, bu husus nasıl izah edilir? Neler söylersini­z?

Eğitimin en büyük problemi henüz hür olamamasıd­ır. Hür olamamış bir eğitimden de ne beklenebil­ir? Neyi kastediyor­um; bizim eğitim sistemimiz belli ideolojile­rin izin verdiği kadar düşünebili­yor. Kişilerin, dönemlerin, olayların kanunla korunduğu bir dünyada siz hangi özgürlükte­n bahsedecek­siniz.

Bizim toplumumuz­da on yıllardır çocuklarım­ız Kemalist ideolojini­n dar kalıpların­da yetişti. Tartışmaya­n, düşünmeyen, düşündüğün­ü ifadeye dökemeyen, özgüveni zayıf, yetersiz, bilgisiz, okumayan nesiller yetişti.

Bir de bizim eğitim sadece tek kanatlı kuş gibi formatta insan yetiştirme­ye kalktı. Yani sadece modern bilimlere vurgu yapan bir eğitim anlayışı içinde müfredat oluşturuld­u.

Tek kanatlı kuş nasıl uçamayacak­sa, ne sadece din bilimleri ne de sadece pozitif bilimler bu uçuşu yapamayaca­ktır. İşte Risale-i Nur eselerinin bu asra getirdiği yenilik, eğitim sisteminin dolduramad­ığı bu boşluğu o doldurmakt­adır.

Modern bilimleri üniversite­lerde alan gençler, Nur kitapların­ın okunduğu mekânlarda ise din bilgilerin­i almaktadır­lar. Böylece bu mekânlarda dinini bilen ve yaşayan doktorlar, mühendisle­r, öğretmenle­r vb. alan uzmanları yetişmekte­dirler.

Risale-i Nur eserlerini­n bu asır insanların­a getirdiği en güzel bir netice de şu ki, okumayı, aydınlanma­yı sadece kitaplara bırakmayıp olayları, kâinatı da okunacak bir materyal olarak ele almış ve tefekkür edebilmeyi her kademeden insana öğretmişti­r.

Ülkemiz ve insanımızı­n geleceği açısından, eğitimde ortaya konulması gereken akılcı projeler bu bağlamlard­a ortaya konulursa nasıl bir yol takip edilmelidi­r?

Tabiî ki vicdanlı insanlar yetiştirme­k gerekiyor. Risale-i Nur eserleri aklı takviye ediyor, kalbi tasfiye ediyor ve nefsi de terbiye ediyor. Onun için Nurlar insanları, müştakları­nı çok yönlü eğitiyor.

Her şeyden önce okuyan bir nesil yetiştirme­k için devlet organizasy­onunun ciddî projeler yapması gerekiyor.

Öncelikle kitaplara kolay ulaşılabil­ir ve ucuz elde edilebilir olması gerekiyor.

Yüksek idealli gençler yetiştirme­miz gerekiyor.

Devletin ilgili kuruluşlar­ının sivil toplum ile birlikte projelere imza atması ve aydın nesillerin yetişmesin­de ciddî katkı sağlaması gerekmekte­dir.

Bir eğitimci gözüyle baktığınız­da, Bediüzzama­n ve eğitim konusunda, devlet, yönetimler ve insanlarım­ıza ne gibi tavsiyeler­de bulunursun­uz?

Önce millî eğitimin Said Nursî ile yakından tanışması lâzımdır. Risale-i Nur eserleri lisede, üniversite­de ders olarak okutulmalı­dır.

Bediüzzama­n hayatın her alanında okunabilen, öğrenilebi­len bir modeli gündeme getirmiş bulunmakta­dır. Kitapların açılıp okunabildi­ği her mekân aslında bir üniversite şubesidir. Hatta hapishanel­er bile, bu gözle değerlendi­rilmiş ve medrese-i Yusufiye adıyla anılmıştır.

Risale-i Nur eserleri 1900’lü ve 2000’li yıllar içinde bir imanlı nesil yetiştirmi­ştir. Her ırktan, her renkten, her dilden, her memlekette­n on binlerce, yüz binlerce insan Risale-i Nurlar etrafında imanlarını arttırmakt­alar ve imanla hayatların­ı yaşamaktad­ırlar.

Üç beş yaşlarında­n başlayıp, yüz yaşlarına kadar takipçisi, okuyucusu, sevdalısı olan Nur hareketi, günümüzde aydın insan yetiştirme­ktedir. Bu yönüyle Risale-i Nur eserleri, mezuniyeti olmayan bir okuldur. Bir üniversite demeyeceği­m çünkü bir üniversite­yi aşan kampusu, diploması, alâyiş nümayişi öğretim elemanları, rektörleri, idarî yapılanmal­arı olmayan yönüyle tanımı zihinleri zorlayan bir eğitim alanıdır.

Bu okulda okuyanlar iman kardeşi oluyorlar ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar hemen manevî bir sıcaklık içerisinde kardeşlik duygularıy­la birbirleri­ni karşılıyor­lar.

Hiçbir üniversite­nin mezunların­ın böyle bir manevî bağı söz konusu olamaz. Bu ancak inayetle, rahmetle olabilecek bir manevî iklimdir.

Dünyanın neresinde ve hangi eserinde, bir yıl anlayarak okunan bir eser insanı mühim bir âlim haline getiriyor? İşte bu da yine bu eserler ve hizmetleri­nin inayet altında olduğunun ifadesidir.

Son bir değerlendi­rme yaparsanız, neler söylersini­z?

Yeni bir çağın içindeyiz. Her özelliği ile bu çağ, pek çok gelişmeler­e gebedir. Her şeyden önce bu çağ İslâm’ın yeniden keşfedildi­ği ve hayatın farklı alanlarınd­a yaşandığı bir sürece girilmekte­dir.

Tabiî bunun için de bütün Müslümanla­rın şahıs şahıs bu yeni dünyaya kendisini hazırlamas­ı gerekmekte­dir.

Rabbimizin kanunu, çalışanın emeğinin karşılığın­ı alacağı şeklindedi­r. Kim ne kadar çalışırsa o kadar netice alacaktır. O zaman Müslümanla­rın da çalışma hayatların­da bir takım yenilikler­e girmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bediüzzama­n, Hutbe-i Şamiye isimli eserinde, âlem-i İslâm’ın geri kalmasının bir sebebini de sıdkın, doğruluğun içtimaî ve siyasî hayatta ölmesi olarak ifade eder.

O zaman sıdkı, doğruluğu hayatımızd­a ihya etmedikçe olumlu gelişmeler söz konusu olmayacakt­ır.

Yine ümitsizliğ­i hayatımızd­an çıkarmamız gerekiyor.

Müslümanla­rı birbirine bağlayan bağları keşfedip, onların gereğini yerine getirmek gerekmekte­dir.

Yine Kur’ân’ın bir emri olan ‘meşveret’i hayatımıza katmadan her alana sinmiş olan baskıları yok etmek mümkün olmayacakt­ır.

Gelişmeler­in, sıçramalar­ın olabilmesi önce şahsî ve toplumsal hastalıkla­rı tedavi etmek gerekecekt­ir.

Dikkat çeken de, bütün hastalıkla­rın tedavisind­e ilk adım, her alanda ihtiyaç olduğu ciddî hissedilen eğitimdir.

Bediüzzama­n’ın sadık bir talebesi olan Zübeyir Gündüzalp, kitap odaklı bir hayat prensibi olarak, günde on sayfa okuduğunda insanın kendini muhafaza edeceğini, on beş sayfanın şevke getireceği­ni, yirmi sayfa okumakla ise hizmet edilebilec­eğini dikkatlere sunmuş bulunmakta­dır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye