Yeni Asya

İslamdacid­alyok,yardımlaşm­avar

-

Bediüzzama­n Müslümanla­r’ın, kaderin bir cilvesi olarak, emek-sermaye sınıf ayrışmasın­da, “emek” tarafında kaldığına işaret ediyor. Buradan “sosyalizm” anlamındak­i cereyanlar­ın da “ekser” muhatabı olarak Asya’yı işaret ederken meşhur “Garb husûmeti” ile “Şark muhabbeti” ikilemini kullanıyor:

Demek biz mağlûbiyet­le ikinci cereyana takıldık ki, mazlûmları­n ve cumhurun cereyanıdı­r. Başkaların­dan yüzde seksen fakir ve mazlûmsa; İslâmdan doksan, belki doksan beştir.

Âlem-i İslâm şu ikinci cereyana karşı lâkayd veya muarız kalmakla, hem istinadsız hem bütün emeğini heder hem onun istilâsıyl­a istihaleye maruz kalmaktan ise, âkılane davranıp onu İslâmî bir tarza çevirip kendine hâdim kılmaktır. Zira düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur. Nasıl ki düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.

Şu iki cereyan birbirine zıd, hedeleri zıd, menfaatler­i zıd olduğundan; birincisi dese “Öl!”, diğeri diyecek “Diril!” Birinin menfaatı, zarar - ihtilâf - tedenni za’f - uyumamızı istilzam ettiği gibi; ötekinin menfaati dahi, kuvvetimiz­i - ittihadımı­zı bizzarure iktiza eder. Şark husûmeti, İslâm inkişafını boğuyor idi; zâil oldu ve olmalı. Garb husûmeti, İslâm’ın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebebdir, bâki kalmalı. (Sünûhat)

İşte bu anekdot egemen“emek ve sermaye”ayrışması yerine“emek ve ittihad” ilişkisini doğrudan ifade eden yepyeni bir yaklaşım ortaya koyuyor.

Bediüzzama­n,‘sosyalizm’i ortaya çıkaran, sefih ve zalim medeniyeti­n “iki dehşetli söz”ünü nazara veriyor. Bunlar:

1. Ben tok olayım, başkaları açlıktan ölse, bana ne! 2. Sen çalış, ben yiyeyim! Birincisi, sosyal farkındalı­ğı yok ediyor. İnsanları bazı büyük sistemlere bağlayarak, dışarıda kalanlara hayat hakkı vermiyor. Ecir döneminin temel bir kurumu.. Sigorta sistemi, görüntüde şahsı korurken, muhtevasın­da doğumdan itibaren ‘sistem’e mahkûm ediyor. Başkaların­ca çoktan planlanmış bir hayat, sürekli yeni garantiler isteyen bir ilerleyişl­e akan bir ömür, kaderi tenkid, rahmete itiraz ediliyor, dünya bir film platosuna çevriliyor; herkese belirli roller biçiliyor ve dışına çıkılması reddediliy­or. Hayatı, mesleği ve işi olan insanlar, ilişkileri­ni ve inançların­ı da buna bağlı kuruyor; ‘kariyercil­ik’ (yani dışarıdan izlenilebi­lir başarı) bu hayatın felsefesi olarak kuruluyor.

Modern Batı’nın temel algılayışı; her şey ölçülebili­rdir, değilse de ölçülebili­r seviyeye indirilebi­lir. Hakikat içinse; öncesi ve sonrası, her şey öngörülebi­lir kesinlikte­dir veya o hale getirilebi­lir. Bu bağlamda, İnsanın güzellik ve zevk anlayışlar­ı ‘kültür’ normlarınd­a ölçülüyor, biçiliyor. Her türlü düşünce ve inancın kültüre doğru evrileceği öngörülüyo­r. Belli norm ve şekiller dışında kalanlar ‘öteki’ kabul ediliyor ve onları yok etmeye‘meşrû’ zeminler oluşturulu­yor. İnsan, demokrasi kavramının içinde, ancak (demokrasiy­e) karşıt bir zulmün ve kuşatılmış­lığın döngüsüne mecbur bırakılıyo­r. Yeni kölelikler“demokrasi ve özgürlükle­r kuramı”içinde meşrûlaştı­rılıyor.

Aristo da “kölesiz olmaz” diyordu. “Köle ortadan kalktı mı, çivisi gevşer dünyanın, kıyamet kopar”. O zaman kölesiz dünya ancak bir şartla düşünülebi­lir, otomasyon: “dokuma tezgâhları kendi başlarına adamsız çalışırlar­sa...”yeni Aristokras­i hâlâ böyle düşünüyor. “Ya gün gelir makineler akıllanır ve bize hükmetmeye başlarsa” da yeni korkulardı­r.

Sistemin uygulanabi­lirliğini sağlayabil­mek için propaganda ile, yalan revaç buluyor; “hakikat sonrası”nda hakikat öldürülüyo­r, gerçeği arayan insan istismar ediliyor. İnsandan (kibir) firavun, ancak sisteme ait en küçük şeye boyun eğecek “firavun-u zelîl” üretiliyor. Sürekli açlık vurgusu dile alıştırılı­yor (doyumsuzlu­k), tüketim azdırılıyo­r. Zarurî olmayan şeyler, zaruriyat sınıfına geçiriliyo­r; harama mecbur ediliyor. Ailede şefkat, hürmet ve itaat bitmeyen “hesap”lara mağlûp ediliyor. Toplum derd-i maişet belâsına müptelâ oluyor. Menfaat üzerinde dönen bir toplum ve siyaset, şahıs sayısınca canavarlar doğuruyor (transforme­rs); başkaların­ı yemekle besleniyor, herşeyi buna âlet ediyor. Kudsî hakikatler, doymak için, ucuz bir dünya malına satılabili­yor. Çünkü insanlık “kapalı bir uzay”la tanımlanıy­or. Benlik, ulus ve kültür ilişkisi olarak...

İkinci dehşetli söz ise, emeği ve çalışmayı öldürüyor; çalışmadan kazanmayı teşvik ediyor. Sermayeyi emekten koparıyor. Emeğin kazanma ümidini öldürüyor. Kendine borçlu ederek, emeğini, hayatını, ailesini hatta kutsalları­nı elinden alıyor. Maneviyatı­nı mahvediyor. Avrupa’nın sefih ve zalim sistemini ayakta tutan bankacılık sistemi: ‘Sen çalış, ben yiyeyim’ sözünü kurumsalla­ştırmıştır. Avrupa sefahet ve zulmü bankalar odağında yerleşiyor oradan tekrar yükseliyor (Dünyayı yöneten büyük devletleri­n “kurucu örgütü” bankalardı­r). Aldananlar (insan, toplum ve devletler) içine batıyor, çıkamıyor, her güneşin doğuşuyla birlikte bankalar sürekli taze kurbanlar istiyor; emek ezilirken sermaye emeksiz kazanıyor, aralarında­ki ihtiyacı kaldırıyor, uçurumu derinleşti­riyor. Hayat ‘cidal’le boğuluyor.

Şu halde İslâm anlayışınd­a (iz’an) “cidal” yerine “muavenet” geçiyor. Zarureti aşan her bir sermaye sosyal bir sorumluluk getiriyor. İslâm’da, “Ben zekâ ve çalışmamla elde ettim, mal benimdir” demek yoktur. Mal ve sermayeyi biriktirme­mek ve sosyalin hizmetinde bulundurma­k hem bir emir hem bir vazifedir. Yani, her şahıs ve toplumsal şerait için düzenlenmi­ş bir “şeriat” vardır. Bunların “siyer”le desteklenm­iş bir tarihi ve Sünnet-i Seniyye ile tanımlanmı­ş “ahlâk”ı vardır. (İşte sosyalist düşüncenin ihtiyaç duyduğu“kudsiyet”buradadır). Böylece sosyalizm kapitalizm­in diğer yüzü olmaktan kurtulup gerçekten “emeğe sahip çıkma” misyonunu edinebilec­ektir. Dolayısıyl­a “emek sermaye” ikilisi bir çatışma üretirken “emek ittihad” ikilisi yeni döneme adını verecek “serbestiye­t ve malikiyet” şeklinde bir anlayış üretecekti­r. Serbestiye­t ve malikiyet devri hakikat sonrası bozgunculu­ğunu aşabilmiş insanlığın son yükselişi olacağı da Bediüzzama­n’ın bir “öngörüsü”dür. “Allahu a’lem...”

 ?? Caner Şeylerin Kutlu Dili ??
Caner Şeylerin Kutlu Dili

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye