Bir daha darbe olmasın...
Türkiye’de bir daha darbe teşebbüsü olur mu? Olursa engellenebilir mi? Hiç teşebbüs edilmemesini sağlamanın yolu nedir? On Beş Temmuz'a dair yazı serimizde bu soruların cevabını, bilhassa Batı ülkelerinden yola çıkarak aradık ve son olarak şu cümleyi kurduk: “Darbelerde fitnecilerin rolünü engellemenin yolu da şeffalık ve toplumsal dokuyu ıslahtır.”
Bu cümleyi her halde herkes kabul eder. İzahını ise tarihten ders alarak yapalım. Önce ders alınacak tarihî süreci hatırlayalım: Malûm, dört halifeden üçü bir hükümet darbesi ile iktidardan devrildiler ve öldürüldüler.
Baştaki sorulara benzer sorular, o zaman da sorulmuş olmalı. Ama cevap bulunamamış ya da tatbik edilememiş olmalı ki darbeler olmaya devam etti.
Hatta dört halifenin sonrasında hilâfet saltanata dönüştükten sonra da taht kavgaları ve darbe ve benzeri olaylar sürdü. Hem zaten bu konu sadece bizim değil, tüm dünyanın meselesiydi. Darbe, hem Doğu'da ve hem de Batı'da, dünyanın her yerinde hep oldu. Sadece ABD’DE ve son yetmiş yıldır AB üyesi ülkelerde darbe olmadığı gibi, böyle bir ihtimal akla bile gelmiyor. Dünyanın kalanında ise, hem sivil iktidar sahipleri, hem de asker yöneticiler kendi silâhlı kuvvetlerinden korkmaya devam ediyor. Çare nedir? Bediüzzaman’ın subay talebesi Hulusi Yahyagil, kendisine mektupla bir soru soruyor. Özeti şöyle: "En küçük sahabe bile en büyük veliden daha büyük veli. Veliler keramet göstererek bazı gizli hususları önceden görüp önleyebilirler. O halde katledilen o üç halife de kendilerini katledecek olanları önceden görüp o olayları önleyebilirdi, neden önleyemediler. Bir çelişki yok mu?"
Bediüzzaman, Mektubât’ta, On Beşinci Mektup’ta Üçüncü Suale Cevab’ında bu soruya özetle şöyle cevap veriyor:
"Mesele o cinayetler, işleyen bir kaç kişinin velâyetle ve kerametle önceden görülüp engellenmesi ile çözülebilecek kadar küçük ve basit bir olay olmaktan çıkmıştı.
"Zira İslâm toplumu, fetihlerin de sonucunda, dinî açıdan zayıf milletlerin de dahil olmasıyla hızla büyümüş ve bu sırada toplumsal doku da bozulmuştu.
"Mesele bir iki bozguncuyu ve ifsatçıyı keşfetmekle ve onlar hakkında bazı meşrû tedbirleri almakla çözülemeyecek hale gelmişti. O iç karışıklıkların ve darbe türünden olayların önü, ancak o zamandaki toplumsal hayatı ve dokuyu tamir ve ıslah etmekle alınabilirdi."
Bediüzzaman’ın bu cevabından şunu anlayabiliriz:
Bu zamanda da ihtilâl ve darbeleri önlemek için birkaç darbeciyi bulup engellemek yeterli değildir. Önemli olan toplumdaki darbe zeminini kaldırmaktır. Yolu nedir? Elbette demokrasi ve şeffalıktır. Milleti devletten ve iktidardan memnun etmektir. Milletin, iktidarın seçimle el değiştirebileceği konusundaki inancını kırmamak, aksine kuvvetlendirmektir.
Bu yüzden denilmiştir ki bir siyasetçinin demokrat olması onun iktidardan defalarca gidip yeniden gelebilmesiyle ölçülür.
Rakiplerine “Kazanamazsam istifa ederim, sen de kazanamazsan istifa eder misin?” diyerek meydan okuyan siyasetçiden demokrat olmaz. Hele bir daha gelemeyeceğini bildiği iktidardan gitmemek için her yolu deneyenden... Asla!