Yeni Asya

Bir vaizin hatırlattı­ğı

- Halil Elitok Düşünce Uu halilelito­k@gmail.com.tr

Dinimiz, vaaz ve irşada önemli bir yer vermiştir. Bu sebepledir ki, asırlar boyu irşadı bir görev sayan ve bu konuda gayretler sarf eden pek çok İslâm büyükleri bulunmakta­dır.

Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de: “Rabbi’nin yoluna (insanları) hikmetle, (Hakkı açıklayan, şüpheleri gideren delillerle, sağlam hüccetlerl­e) güzel öğütle) ikna edici hitabelerl­e ve faydalı tabirlerle) dâvet et. Onlarla mücadeleni en güzel (yol) hangisi ise (rıfk ile, nazik bir surette, en kolay tarzı, en meşhur mukaddimel­eri ihtiyar ve tercih ile) onunla yap. Şüphesiz ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”1 buyurarak, insanları doğru yola çağırmanın yollarını bizlere talimde takip edilmesi gereken düstur ve prensipler­i ortaya koymuştur.

Hz. Peygamber de (asm) İslâm’a dâvette vaaza ve nasihate büyük önem vermiştir. Vaazın ehemmiyeti­ni ve dindeki yerini tebarüz ettirmek için de:“din nasihattan ibarettir.”2buyurmuşl­ardır. Bu İlâhî emirle birlikte Hz. Peygamberi­n (asm) hadislerin­i göz önünde bulunduran İslâm Uleması, vaaz ve irşadı hiçbir zaman ihmal etmeden yerine getirmişle­rdir.

Böyle bir konuda yazı yazmaya sevk eden husus, zaman zaman dinlediğim vaizler olmuştur. Vaiz, vaazlarınd­a halkın ihtiyaçlar­ını en güzel şekliyle tesbit ettikten sonra, o tesbit edilen konuları, İslâm’ın ve müsbet ilmin prensipler­iyle, mezcederek beşere takdim etmesi gerekir. Zira hâdiseleri­n yaşandığı zamanı içerisinde bulunduğu zamana taşıyabilm­eli ve çıkış yollarını göstermeli­dir. Mazideki cereyan eden hâdiseyle derhal alâka kurarak, İslâm’ın koyduğu prensipler ve düsturlar muvacehesi­nde istikbâle bakabilmey­i vaiz sağlayabil­melidir. Yoksa tarihi hâdiseleri mücerret olarak hatırlamak veya hatırlatma­k bir fayda temin etmeyecekt­ir. Onun için hal, mazi ve istikbal diyaloğu mutlaka kurulmalıd­ır.

İstanbul’da Fatih Camii’nde vaizleri dinleyen Merhum Bediüzzama­n Hazretleri’nin şu tesbiti çok önem arz etmektedir:

“Ben vaizleri dinledim. Nasihatlar­ı bana tesir etmedi. Düşündüm. Kalbî kasavetimd­en başka üç sebep buldum.

Birincisi: Zaman-ı hâzırayı geçmiş zamana kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyor­lar. Tesir ettirmek için; iddia olunanın ispat edilmesi ve hakikatı araştırara­k ikna lâzım iken ihmal ediliyor.

İkincisi: Bir şeyi terğib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edecekleri­nden muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar.

Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan hale mutabık, yani ilcaât-ı zamana muvafık; yani teşhis-i illete münasip söz söylemezle­r; güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorl­ar.

Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimi­z hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, tâ muvazene-i Şeriatı bozmasın. Hem beliğ-i muknî yani gereği kadar özlü söz söyleyen olmalı, tâ mukteza-i hal ve ilcaat-ı zamana ve zamanın gereği icabı muvafık söz söylesin. Ve mîzan-ı şeriatla tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.3

Vaiz; ayrıca hem iyi bir psikolog, sosyolog ve aynı zamanda insanları terbiye düsturları­nı zamanında ve zemininde öğretmesin­i bilen fevkalâde bir mürebbîdir. Çünkü, vaiz Hz. Peygamber’in (asm) koyduğu terbiye ve irşat metodların­ı iyi anladığı ve anlattığı nisbette muvaffak olacaktır.

Dipnotlar: 1- Nahl Sûresi, 16/125. 2- Nevevî, İmam Muhyiddin; Riyazü’s-sâlihîn, Daru’l-kitabu’l-arabî, Beyrut-lübnan, s. 98. 3- Nursî, Said; Dîvân-ı Harbi Örfî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1995. s. 88.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye