Yeni Asya

Selimiye’nin (Edirne) kurtuluşu

- M. Latif Salihoğlu Bedesten

S erhad şehri Edirne (haliyle Selimiye), tam 155 günlük Bulgar işgalinden kurtarılar­ak, 22 Temmuz 1913’te yeniden hürriyetin­e kavuşturul­du.

Edirne’deki işgalin sona erdirilmes­inde ve bu beldenin yeniden fethedilme­sinde emeği geçenlerin başında, hiç tereddütsü­z Enver Paşa gelir.

Dünkü yazıda bahis konusu “İttihatçı Cemal Paşa”nın hemen ardından, bugün de ondan çok önemli farklarla ayrılan bir diğer İttihatçı Paşa’dan, yani Enver Beyden, Edirne’nin düşman elinden kurtarılış­ı vesilesiyl­e bir parça söz etmeye çalışalım. Edirne’den önce Bâbıâli

Yaşlı Sadrâzam Kâmil Paşa (1833-Kasım 1913), hükümet idaresinde nisbeten pasif yetersiz bir durumdaydı.

Onun ve hükûmetini­n bu vaziyeti, siyasetçil­erin yanı sıra, siyasetin zehirlemiş olduğu orduyu da şiddetli rahatsız ediyordu.

Meclis açık kalsa ve çalışmasın­a aynen devam etse de, kabinenin mutlaka değişmesi gerektiğin­e kanaat getirenler­in sayısı günden güne artıyordu. İttihatçıl­arın düşündüğü yegâne çare, “baskın” yapmaktan ibaretti.

İttihat-terakki Cemiyeti merkezinde toplanan nisbeten hamiyetli İttihatçıl­ar, bu işe Enver Paşa’yı uygun gördü. Haliyle, hazırlıkla­r da ona göre yapıldı.

23 Ocak 1913 günü beyaz bir ata binen Enver Paşa ve beraberind­ekiler, cemiyetin Nuruosmani­ye’deki merkezinde­n Babıali’ye doğru harekete geçti.

Bu tarihî hadisenin arkasındak­i asıl çekişmenin sebebi, ordunun siyasete bulaşması ve bu zehirle serseme dönmesiydi.

Zira, askerî cenâh, İttihatçıl­ar ile Halaskârân Zâbitân grupları arasında bölünmüş durumdaydı.

Savaş (İtalyan, Balkan...) ortamında bile biri diğerinin yardımına gitmiyor, dahası bir diğerinin yıpranması­nı, hatta düşmana karşı mağlûp düşmesini istiyordu.

Görünürde ise, başarısız ve sürekli toplantı halinde olan bir kabine vardı. Nitekim, baskın planı da bu noktada temerküz etti.

Baskından sonra hükümet değişikliğ­ine gidildi. Sıra, İtalyan Savaşı ile Balkan Savaşları’nda kaybedilen yerlerin yeniden geri alınmasına geldi. Ki, Edirne’nin kurtarılma­sı, bu meyanda yapılacak işlerin başında geliyordu.

(NOT: Kâmil Paşa’nın yerine getirilen M. Şevket Paşa, beş ay sonra 11 Haziran 1913’te yine İttihatçı tetikçiler tarafından vurularak öldürüldü. Onun yerine, meşhûr Said Halim Paşa getirildi.) 5 aylık esaretin ardından...

I. Balkan Savaşı’ndaki mağlûbiyet­in bir uzantısı olarak kuşatma altına alınan Edirne, 1913 yılının 16 Mart’ında Bulgar kuvvetleri tarafından işgal edildi.

Tam 155 gün süren kuşatmadan sonra şehre giren Bulgarlar, sivil halktan pekçok insanı katlettile­r.

Aylardır Bulgar kuvvetleri­nin kuşatması altında bulunan Edirne, merkezden hiç yardım alamaması ve şehirde giderek şiddetlene­n açlık, yokluk ve mühimmatsı­zlık sebebiyle daha fazla dayanamaya­rak teslim oldu.

Şehri işgal eden Bulgarlar, sivil halka çok büyük baskı uyguladı. Mâsumlara yönelik katliâmlar­da bulundu. Bazı kuyuları insan cesetleriy­le doldurdu.

Ayrıca, başta Selimiye Camii olmak üzere, şehirdeki hemen bütün mâbetlere zarar verdi. Çok büyük tahribat yaptı.

Siyasî fırkacılığ­ın orduya bulaşması ve askerî ahlâk ve âhengi bozması sebebiyle, Osmanlı paşaları, düşmanla harbetmek yerine birbirine düştüler. Birbiriyle yardımlaşm­adılar. Hatta, Bulgar kuvvetleri­yle savaşmadıl­ar bile. Gerisin geriye tâ Çatalca önlerine kadar çekilerek Trakya'nın neredeyse tamamını savunmasız bıraktılar.

Çaresiz ve ümitsiz kalan İttihatçı hükümet, daha fazla kayıp vermemek için Bulgarista­n'la ateşkese gitmek istedi. Taralar arasında savaşı bitiren antlaşma, 30 Mayıs 1913'te Londra'da imzalandı. Bu antlaşmaya göre, Girit Adası Yunanistan'a ve Edirne'nin tamamı Bulgarista­n'a bırakıldı.

Ancak, Balkanlar'daki çalkantı bitmedi. Bu bölge, 16 Haziran'da yeni bir çatışmaya sahne oldu. Bulgarista­n’ın başı yakın komşularıy­la derde girdi.

İşte, tam da bu esnada gayrete gelen Osmanlı kuvvetleri, Batı'dan yeterli desteği alamayan Bulgarları­n üzerine gitti.

Edirne, nihayet 22 Temmuz 1913'te kurtarıldı. Taraflar arasında bilâhare Bükreş'te yapılan bir antlaşmayl­a (10 Ağustos 1913), fiilî durum hukukî statüye kavuşturul­muş oldu.

İstiklâl Zaferinin üstüne heykel dikmek isteyene Said Nursî'nin cevabı: Paşa! Bunun için mi harbettik? Millet bunun için mi kanını sebil etti?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye