CHP ile korkutan Akp’den korkma!
Birileri öyle istedi diye vatandaş başkalarının açtığı yollarda yürümüyor.
Vatandaş eninde sonunda kendi yolunu kendisi çiziyor.
Hani bilirsiniz, bazı acemi ya da devrimci peyzaj mimarları meydanlarda-parklarda vatandaşın kısa yoluna çim ekerler ve “Böyle daha güzel görünüyor”diyerek yolu zoraki uzatırlar. Ama vatandaş işini bilir. Çimin en uygun yerinden basıp geçer, orayı yol yapar ve böylece kendi yolunu açar. Mimarları da pes ettirir.
Jakoben siyaset mühendisleri de böyledir. Vatandaşa kafasına göre yol çizer ve duvar çeker. Ama vatandaş, bir-iki derken akın akın dönüşür ve o zoraki yolu bırakıp kendi doğru yoluna geçer.
Bazı mühendisler Türkiye’de siyasî akımları ikiye indirmek isteyebilir. Bunlardan birini Chp’nin ve diğerini de Akp’nin tutup temsil etmesini de arzu edebilir. Böylece AKP’YI hep iktidarda görmeyi hayal edebilir.
Ama siyasî akımlar birileri öyle istedi diye büyümeyeceği ya da büyük kalmayacağı gibi küçülmez ya da körelip kapanmaz. (Oy potansiyeli olarak büyüyüp küçülmeleri tamamen siyasî şartlara bağlıdır. Ancak varlıklarını her şeye rağmen ve hep sürdürürler.).
Aynı şekilde bu siyasî akımları kimin ya da hangi siyasî ekibin temsil ettiği de zaman zaman tartışma konusu olur. Birileri çıkıp“biz oyuz”ya da“biz de oyuz”diyebilirler. Ama çok geçmeden, güncel siyasî hadiseler karşısındaki tavırları, onların“aslında ne” olduğunu, net olarak gösterir. Şimdi bakalım: Demokratlık denilen siyasî akım var mı? Var.
Demokratlar da var mı? Dağınıklar, ama varlar.
“Demokratları biz temsil ediyoruz” diyen var mı? O da var, hem de bir kaç parti.
Bunlardan biri Demokrat Parti. Osmanlı Ahrar Fırkası’nın devamı olan Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi’nin devamı olan Doğru Yol Partisi’nin devamı olan Demokrat Parti. Gördüğünüz gibi cereyan “devam”lı. Yerli yerinde duruyor. Sadece ihtilâller sonrasında mecburi şartlar gereği isim değiştirmiş. Oy gücü artmış veya azalmış, ama hep var.
“Biz de demokratız” demiş olan diğer bir parti ise AKP.
Yeni Asya hariç“sağ basın”, 2002 seçimlerinde, elbirliğiyle AKP’YI destekledi. “Armudun sapını-üzümün çöpünü” gözümüze sokup DYP’YI gözden düşüren yayınlar yaptı ve DYP yarım puan farkla yüzde on barajına takılıp Meclis dışı kaldı. Bu sayede AKP sağlam bir hormon elde etti ve büyüdü. (Şimdi o manşetçilerin bazıları “ellerimiz kırılsaydı ...” diyorlar, ama geç kaldılar, birileri onların kalemini çoktan kırdı.)
Bugün gelinen noktada, ortada, tek adamın şahsına sıkı sıkıya bağlılığı ve iktidardan besleniyor olması sebebiyle gerçek anlamda bir parti olabilirliği açıkça sorgulanan bir AKP var.
Üstelik Akp’nin Demokratları temsil ettiğini dillendiren bir AKP’LI yok. Bu iddiayı delillendirebilecek entelektüel de kalmadı. Bırakın entelektüelleri, jöleli-jölesiz entel bile kalmadı!
Muhafazakâr demokratlığın kitabını yazmış olan akademisyenler bile Akp’nin demokratlığından vazgeçtiler. Destek isterken sadece “...öcü” gösteriyorlar!
Şimdi bu veriler yardımıyla denklemi yeniden kuralım:
Demokratlar iktidardan giderse CHP gelir ve dine-dindara zulmeder, doğru mu? Evet, böyle bir risk var.
(Bütün dindarlara mı? Hayır. Dik duran, kendisine râm olmayan dindarlara. Yanına aldığı saf ve bilhassa güce tapan zayıf dindarlara ise ulufe dağıtmayı sürdürür.) (Bu riske misal olarak acaba hangi yılları versek?!) Peki AKP giderse kim gelir? “Akp=demokratlar” olmadığına göre, AKP giderse CHP gelmez, gelemez.
Aslında cevap net: 2002’de AKP büyüyüp geldiğinde kim küçülüp gittiyse onlar geri gelir; gerçek Demokratlar.
O halde milleti CHP ile ve hele tek parti dönemi CHP’SI ile korkutarak AKP’YE zamklamanın âlemi var mı? Yok!
“AKP giderse CHP gelir” diyenler, aslında AKP gidince Demokratların geleceğini biliyorlar ve gelmesini istemiyorlar. Zira biliyorlar ki AKP kimin, yani hangi kitlenin oyunu alarak büyüdüyse, küçülürken emanet oyları o kitlenin hakikî partisine geriye verir. CHP’YE değil! Hem bunu CHP bile biliyor! Bu sebeple Akp’liler Demokratların adını ağızlarına bile almaktan korkuyorlar. Ama korkunun ecele faydası yok.
Harikalar asrındayız ve siyasette bir gün bile çok uzun...
Yeter ki bu günün Demokratları, 194650 arasını ya da ihtilâlcilerin 1982 Anayasasıyla siyasetçilere getirdiği yasakları kaldırmak için ağabeylerinin verdikleri ve 1987’de kılpayı farkla kazandıkları destansı mücadeleyi hatırlayıp örnek alsınlar ve yeniden canlansınlar.
Bir de Chp’nin kurucu liderini sahiplenmeyi CHP’YE ve BTP’YE bıraksınlar. Bu terk günah değil, haram değil. Hem, demokrasiye de Demokratlığa da uygun!
Hem bu sahiplenmenin samimice değil, rüşvetlice olduğunu herkes biliyor artık. Gerek yok yani.
Artık siyasette Akp’den değil, samimiyetsizlikten korkma zamanı!