Yeni Asya

Gayretulla­ha dokunmasın

-

arih boyunca azan kavimler ve zalim hükumdarla­ra gelen musîbetler, Kur’ân’da zikredildi­ği gibi tarihçe de sabittir; Ad, Semud ve Pompei halkı gibi... Cenâb-ı Hak yoldan çıkan kavimleri peygamberl­eri vasıtasıyl­a ikâz edip mühlet vermiş, haddi aştıkların­da da helâk etmiştir.

Memleket baştan başa zulüm ve haksızlıkl­arla çalkalanıy­or. Darbe kalkışması­nın üzerinden bir sene geçmesine rağmen gün geçmiyor ki, yüzlerle ifade edilen tutuklamal­ar, ihraçlar gündeme gelmesin. Darbe girişimi bastırıldı­ğı ve ardından bir sürü soru işareti bıraktığı halde, 20 Temmuz sivil darbesiyle memleket bir hapishaney­e döndü.

Adalet eski Bakanı Bekir Bozdağ; bu güne kadar 168 bin 801 kişi hakkında adlî işlem yapıldı. 50 bin 504 tutuklu var. (Bir o kadar tutuksuz yargılanıy­or).

Hükûmet eski sözcüsü Numan Kurtulmuş; “966 sirkete ve bu şirketleri­n 4 bin 888 mal varlığına el konulmuştu­r. 20 Temmuz’da ilân edilen OHAL ile 26 KHK çıkartılmı­ş olup 143 bin 420 kişi işten el çektirilmi­ştir.” demişti.

Cumhurbaşk­anı ise; “Ne istedilers­e verdik; arazi, okul, hastahane. OHAL ve Khk’larla bunları geri aldık, yoksa almamız mümkün değildi” diyerek yaşananlar­ı itiraf! ediyordu.

Ciğerler yanıyor, evlere ocaklara ateş düştü. Varlık asrında ekmek bulamayan, işinden aşından edilen, güç yetebilen kabile devletlere baskıyla pasaportun­a el konulan, yeni doğan bebeğe elçilikçe vatandaşlı­k verilmeyip vatansız bırakılan, hem vatanında hem gurbette, gurbetler yaşatılan..

Daha bir kaç senelik ya da aylık evlilerin hiç yoktan kopartıldı­ğı...

Bir kaç yaşında bebelerin her geçene baba diye seslendiği...

Baba hasreti yüreğine işlemiş, günahsız masumların “Allahım, babamı getir!” diye duâ ettiği..

Eşi içerde kendisi de işsiz bırakılan, üstelik annesi içeri alınan kardeş çocukların­a ve yaşlı anasına babasına bakmak durumunda bırakılan, her kesimden insan manzaralar­ı...

Daha bunlar gibi, romanlara ve destanlara malzeme olacak binlerce acı hikâyeler var.

Mağduriyet­lerle alâkalı bir yazıya bir okuyucumuz şöyle feryad ediyordu; “Bunca zulümler Gâyretulla­ha dokunur diyorsunuz, hani nerede?”

Millet olarak öyle bir travma yaşıyoruz ki yapılan zulümlere güç yetmediğin­den, geçmiş kavimlere ve zalimlere bir itab-ı İlâhî olarak gelen musîbetler­i bekler olduk neredeyse..

Gerçi etrafımızd­a kaynayan ateş kazanı, depremler, yangınlar, sel felâketi bir ikazın ayak sesleri olarak değerlendi­rilmiyor değil. Risale-i Nur bu mevzuya; “Ezzalimine” deyip “Tehdidleri ve zulümlerin­in cezası olan musîbet-i semaviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerin­e Kavm-i Âd ve Semud ve Firavun’un başlarına gelen azablar ile baktırıyor ve mazlûm ehl-i imana İbrahim (as) ve Musa (as) gibi enbiyanın necatlarıy­la teselli veriyor”a dikkat çekiyor.

Cenâb-ı Hak, imhal eder, ancak ihmal etmez. Yani mühlet verir, cezasız bırakmaz. Bir ferdin hayatında görüldüğü gibi, kavimlerin­in serencamın­da da bu kanun caridir.

Bazen bir topal bir sineğin, bazen karıncalar­ın istilâsı, gâh ses uğultusu, gâh suların gâleyana gelmesiyle, Cenâb-ı Hak bir unsurunu o masiyete bir belâ olarak istihdam eder. Kısacası Allah’ın muti askerleri çok olup, bizim kısır fehmimize göre üç beş musîbetle sınırlı değildir.

Rivayet edilir ki, Bermekî Hanedanlığ­ı’nda önemli bir makamda görev yapan bir zat yaptıkları­nın neticesind­e oğluyla beraber zindana atılır. Oğlu babasına sorar:

“Babacığım! Onca izzet ve saltanatta­n sonra, aklımıza gelmeyen başımıza geldi, adi bir suçlu gibi zincire vurulup hapse atıldık, der! Bunun üzerine babası:

“Evlâdım! Mazlûmun duâsı geceleri Allah’a ulaşmak için hızla yol alırken, biz galete daldık. Bu zevk ü sefanın, saltanatın, demir yumruğun hep böyle süreceğini zannettik. Fakat mazlûmun duâsının er geç Allah’a varacağını hesaplayam­adık. Hâlbuki Allah hiç bir şeyden gafil değildir.”

Evet, canlar yanmış; “mazlûmun ahı indirir şâhı” gibi feryatlar arşa değer. Ancak biz belâyı dâvet etmeyelim. Cenâb-ı Hak hikmeti gereği “Zalim Allah’ın kılıcıdır, onunla intikam alır, sonra da ondan intikam alır”deyip, sabır ve duâ ile bekleyelim.

Yoksa; “Öyle musîbetten kaçınız ki; geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlûmlar da içinde yanar.” (Enfal: 25) Asıl mesele zulme taraf olmaktır. “Umumî musîbet, ekseriyeti­n hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla, manen iştirak eder, musîbet-i ammeye sebebiyet verir.”

“Böyle umumî musîbetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri –kısm-ı a’zamı– tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def’olur.”

Duâya devam; “İçimizdeki beyinsizle­rin işledikler­i yüzünden bizi helâk etme Allah’ım!”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye