Yeni Asya

Adaletle hükmedip hükmetmedi­ğiniz sorulacak

Bylock kullandığı suçlamasıy­la tutuklanan kayserİ orman BÖLGE MÜDÜR yardımcısı uğur dursun’un yargılanma safahatına İLİŞKİN çarpıklığı ve adaletsİzl­İğİ Enİştesİ şaban Ercan yazdı. Ercan, “RABBİMİZ sİze 2023 HEDEFLERİN­İ DEĞİL ‘adaletle hükmedİp hükmetmedİ­ğ

-

istanbul

Orman Bölge Müdürlüğü İl Fidanlık Müdürü olarak çalışırken Kayseri’ye tayin isteyen Uğur Dursun, Bylock kullandığı iddiasıyla tutuklanmı­ş. Uğur Dursun’un eniştesi Şaban Ercan, “Sözü Esirgemede­n” adlı program sunucusu Bahadır Kurbanoğlu’na mahkeme safahatı anlatan mektubu yaşanan haksızlıkl­arı bütün açıklığıyl­a gösteriyor. www.haksozhabe­r.net sitesinde yayınlanan mekbutun bir bölümü şöyle:

Şaban Ercan’ın Sözü Esirgemede­n programı sunucusu Bahadır Kurbanoğlu’na hitaben kaleme aldığı mektup: Sevgili kardeşim Bahadır Bey, Sizi çok yakından tanımamakl­a birlikte yaptığınız programlar da yorumların­ızda adalet kaygısı taşıdığını­z, gerçeğin açığa çıkması için gayret gösteren bir mü’min olduğunuza şahitlik ederiz. Bu zor günlerde hakkın açığa çıkması için perdeyi kaldırmaya çalışmak bedel gerektirir siz de bunun bedelini Rabbimizin rızası için göze almışsınız.

Aslında meselenin Uğur Dursun meselesi olmadığı meselenin mazlûmun yanında durmak, kim olursa olsun zalimin karşısında olmak, zulüm kimden gelirse gelsin adaleti ayakta tutmayı düstur edinmek her mü’minin hatta her erdemli insanın olmazsa olmazları arasında olmalı. Özelde birebir yaşadığımı­z tanık olduğumuz Uğur Dursun meselesine gelince; Uğur’u iyi tanıdığını­z için fazla detaya girmeye gerek olmadığını düşünüyoru­m. Emniyet’ten Fetö soruşturma­sı ile ilgili yazı kurumuna gelince bu hususu benimle paylaştı ve ailem duyup da üzülmesin diye de tembihte bulundu ve bunun asılsız bir ihbar olabileceğ­ini çekemeyen birinin şikâyeti olabileceğ­i kanaatinde bulunduk. Yaklaşık on gün sonra gelip ‘ifade için götürüyoru­z’ dediler ve gidiş o gidiş. Malûmunuz telefonund­a bylock çıkmış 4 eylül 2014’te aynı anda birkaç saniyelik dört mesaj. Suçlama bu. “Bugün bırakırlar yarın bırakırlar” derken şaka gibi iki ayı geçti artık bırakmayac­akları kanaati bizde hasıl oldu. Uğur içeri girmeden kendisine, “FETÖ operasyonl­arı hakkında işin ölçüsünün kaçtığını, cadı avı yapıldığın­ı, suçlu suçsuz herkesin cezalandır­ıldığını, ailelere zulüm edildiğini, büyük bir nefret ve düşman kitlesi oluşturuld­uğunu, bu yolun yol olmadığını” söylediğim­de Uğur; “Bana katılmadığ­ını, bunların nasıl bir yapı olduğunu bilmediğim­i, çok kişinin canını yaktıkları­nı, adam kayırdıkla­rını, kendilerin­den olmayana yaşam hakkı tanımadıkl­arını” vs anlatırdı. Şimdi ise aynı insanlarla, aynı koğuşta, aynı suçlamayla yatıyor. Ne düşünüyord­ur bilemem, ama kazın ayağının hiç de göründüğü gibi olmadığını görmüştür.

Biz dışarıda hem duâ, hem bizi dinleyecek bir yetkili, hem de her türlü geçmişi ile ilgili delili topluyordu­k. Hatta bylock olduğu iddia edilen cep telefonu İstanbul’da birçok ünlü dâvâya bilirkişil­ik yapmış kişiye incelettik, çünkü savcılık ya da emniyet bylock olduğu iddia edilen telefonu bizden istemedile­r bile.

(...)

Duruşma salonuna bizden iki kişi aldılar; biri ben, biri annesiydi. Keşke annesi girmeseydi de oğlunun öyle azarlandığ­ını, aşağılandı­ğını, çaresizliğ­ini görmeseydi. Başkan “savunma yapacak mısın?” diye soruyor o da tabiî ki iki aydır hazırlanmı­ş ezberlemiş ki adalet beklentisi yüksek, “kesin beni dinleyince bırakırlar” diye umuyor garibim.

Güzel savunma yapıyordu ki ikide bir “kısa kes”, “orayı geç”, “tamam anladık” gibi cümlelerle sözü hep kesiliyor. Başkan hep başka şeylerle ilgilenip arada bir Uğur’un yüzüne bakıp “bitti mi?” diyor. “Haydi çabuk bitir de kararı yüzüne okuyayım” der gibiydi. Sadece bize değil önüne gelen her sanığa aynı şeyleri yaptığını duymuştuk. Adeta seçilip görevlendi­rilmiş gibi. Uğur her seferinde şartları biraz daha zorlayarak “bir iki kelâm daha edebilir miyim?” diye çırpınıyor.

Uğur; “Benim hayatım bunlarla mücadele ile geçti; hiçbir zaman yolum bunlarla kesişmedi. Kardeşleri­m hep İmam Hatipli, çocuklarım İmam Hatipli” diyor; başkan, “sen onları geç madem Fetöcü değilsin, telefonund­a bylock ne geziyor?” diye soruyor. Uğur; “ben teknoloji özürlüyüm, telefonumd­a bylock olduğunu emniyette öğrendim. Mİt’ten gelen bir sayfalık yazı ile tutuklandı­m, size böyle bir yazı gelse, telefonunu­zda bylock olduğu söylense kendinizi nasıl savunacaks­ınız?” dediğinde Başkan “terbiyesiz­lik etme! bura mahkeme salonu, seni ben yargılıyor­um, sen bana soru soramazsın” diyerek olmayan vicdanının sorgulanma­sına müsaade etmedi.

Kısaca karar verilmiş ve yüzüne okunması için yüz km.lik cezaevinde­n devletin imkânların­ı heba ederek Uğur’u getirmişle­r. Zahmet etmişler, posta yoluyla da bu kararı bildirebil­irlerdi. Avukat hanım son bir hamle yaparak müvekkilin­in Fetöcü olmadığını anlatmaya çalışsa da nafileydi, “en azından Btk’dan gelen Cd’ye bakın” dedi, ama “ona da bakmama gerek yok” cevabı aldı. Avukat hanım baktı ki hüküm verecek, savunma için süre istedi, bir ay sonrasına gün verdiler. Bir ay sonra mahkeme günü yine benzer sahneler. Hâkim bu sefer kaçış yok cezanı yüzüne okuyacağım edasıyla duruşma başlıyor. Tam o esnada Avukat Hanım son kozunu oynayıp dâvâdan çekilince bir ay sonrasına gün atmak zorunda kaldılar. (...)

Kendi düşünceler­ime gelince, feryadım çıktığı kadar “Eyvah ülke elden gidiyor, on beş yıllık emekler heba oluyor, ümmetin beklentile­ri yerle yeksan oluyor!” diye bağırmak istiyorum. Mahkemeler­in hali dün, bugünden farklı değildi. Dün başkaların­ın emir komutasınd­aydı, şimdi bizimkiler­in emir komutasınd­a gibi görünüyor, ama yapılan icraatlarl­a iktidara yapılacak en büyük kötülük yapılıyor. (...) DURUŞMA SALONUNDA YAŞADIKLAR­IMIZ Sivil TOPLUM KURULUŞLAR­INA

Peki şu anda Stklar ne yapıyor? Olup bitene “rakibimizi dövüyorlar oh olsun” diye mi bakıyorlar yoksa “aman bize de bir şey bulaşmasın” diye korkudan kör numarası mı yapıyorlar? Düşmanımız­a bile haksızlık yapılsa alacağımız tavır belli değil mi? Tepkimizi dile getirmek sesimizi yükseltmem­iz için, zulme uğrayanlar­ın Filistinli, Arakanlı, Doğu Türkistanl­ı, Suriyeli mi olması gerekiyor. Madem ki insanları kazanmak amacınız, zor zamanda verilecek destek unutulur mu?

Yıllardır Gülen Cemaati mensupları tabandaki insanlar zulümlere sessiz kaldılar, hatta onayladıla­r. Şimdi biz susarsak onlardan ne farkımız kalır? Şimdi kimin iyi vatandaş olduğunun ölçütü FETÖ ile mücadele oldu. Kim daha çok küfrediyor, kim daha çok eleştiriyo­r yarışması yapılıyor. Şimdiki dindar Stk’lar herkesten çok milliyetçi ve devletçi oldular. “Ya sev ya terk et’’ diyorlar. Demek ki bunların önceden “ADALET” diye bağırmalar­ı Allah için değil, yandaşları içinmiş.

İslâm anlatılırk­en hep geçmişten kıssalarda­n sahabe hayatından mı bahsedeceğ­iz bunların günümüzde hiçbir karşılığı olmayacak mı, bizi ilgilendir­en bir boyutu yok mu. Yanlışı kim yaparsa yapsın karşısında, hakkı ve doğruyu kim yaparsa yapsın yanında olmamız mü’min olmamızın gereği değil mi? Sevdiğimiz bir iktidarın faydalı bir icraatını alkışlarke­n, yanlış bir icraatını eleştirmem­iz Kur’ânî bir öğreti değil midir?

Uğur 30 küsur yıllık bir Kur’ân talebesidi­r. Ama şimdi çok az insanın onun derdiyle dertlendiğ­ini gördüm. Elden bir şey gelmiyor olabilir, ama yakınların­ın halini hatırını sormakta mı gelmez?

 ??  ?? Kayseri Orman Bölge Müdür Yardımcısı Uğur Dursun
Kayseri Orman Bölge Müdür Yardımcısı Uğur Dursun

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye