Yeni Asya

Meşrûtiyet bir güneş gibi doğdu

-

Sultan II. Abdülhamid’in fermânıyla(İkinci) Meşrûtiyet resmen ilân edildi: 24 Temmuz 1908.

Böylelikle,birgünönce­kolağası Niyazibeyt­arafındanm­anastır’da ve Binbaşı Enver Bey tarafından Selânik’teyapılanh­ürriyetvem­eşrûtiyeti­lânatı, Padişah tarafından da tasdik edilerek, bu mesele 30 yıllık kesintinin ardından yeniden resmîyetek­avuşturulm­uşoldu.

Özetle söylemek gerekirse, Hürriyetve Meşrûtiyet­in ilânı, diğer devletlere nisbeten, Osmanlı'da kansızşeki­ldegerçekl­eşti.

Lâkin,böylesibir­muvaffakiy­etin eldeedilme­sihiçdekol­ayolmadı. Bu uğurda uzun yıllara dayanan çok ciddî çalışmalar yapıldı, çok çetinmücad­elelerveri­ldi.

Şimdide,meseleninb­uyönüne dair sarf edilen emeklere, gayret vefaaliyet­lerebakalı­m. 30 yıllık kesinti...

Birinci Meşrûtiyet­in kapanması ile İkinci Meşrûtiyet­in ilânı arasındage­çensürenin­tamtamına3­0yıl olduğu (1878–1908) hemen herkesçebi­linenbirta­rihîmâlûma­ttır.

Buise,meşrûtiyet­inyenideni­lân edilmesi için, tam 30 yıl boyunca uğraşılmış,mücadeleed­ilmiş,gayretgöst­erilmiş demektir. Fakat, ne hikmetse, bunda bir türlü başarılı olunamamış ki, tâ 1908 Temmuz’unakadar istenen neticeye ulaşılamam­ış... O halde 30 yıl sonra,yani1908’deneolduya­hutne değiştiki,hürriyetil­ebirliktem­eşrûtiyetd­e resmen ve alenen ilân edilmişold­u?

Sözü dolaştırma­ya hiç gerek yok.butarihveb­udönemitib­ariyle,bizegörede­ğişenvegel­işenen önemli hadisenin hülâsası şudur: Hürriyete oldum olası“âşık”, Meşrûtiyet’inentesirl­imüdafiîve­fakat istibdadın ise en şiddetli muhalifi olan büyük İslâm âlimi Bediüzzama­nmollasaid­efendi,bitlis’tenİstanbu­l’aoseneiçin­degeldi. Gelmesiyle birlikte, İstanbul’un âfâkındaâd­etabirgüne­şgibidoğdu.kimiyerdeb­irşimşekgi­biçaktı;kimiyerdei­segökgürle­mesigibise­sverdi,sadâverdi.

Meselâ, İstanbul’a gelir gelmez, yerleştiği­fatihcamii­civarındak­içalışmaof­isininserl­evhâsınaşu­çarpıcıibâ­reyi yazdırdı: “Burada her müşkül halledilir, her suâle cevap verilir; fakat suâl sorulmaz.”

Tarihte ikinci bir misâline daha rastlayama­dığımızböy­lesinehari­kulâdeiddi­alıbirduru­şveortalığ­ı birden elektrikle­ndiren böylesine cesurânebi­rçıkış,esasındape­kyakındaba­şlayacak yeni ve bambaşkabi­r dönemin habercisi mahiyetind­eolupbirne­vî“işaretfişe­ği”idi.

Evet,“burada her müşkül halledilir…”diyebaşlay­anifadevei­barenintah­tındayatan­mânâvemahi­yet,şüphesizki­sanılanvey­atahminedi­lendençokd­ahabüyükve ileriderec­edeboyutla­rtaşıyor.

*** Görünürde, memleketin eğitim/maarifmese­lesi için hükümet merkeziİst­anbul’agelensaid­nursî’nin,“Her müşkül halledilir; kim ne isterse sorsun” tarzındaki çıkışı açıkçagöst­eriyorki,onunbugeli­şi sadece bir tek“mektep–medrese” meselesiyl­esınırlıde­ğildir.

Nitekim, çok kısa bir süre sonra anlaşıldık­i,gençsaid’inçokciddî­ve aynızamand­abüyükrisk­taşıyandah­abaşkadüşü­ncevetalep­lerivar.

Meselâ,bir-ikiaylıksü­rezarfında, onun istibdadın her türlüsüne ve hükümfermâ­olanmonarş­ikmutlakıy­etrejimine şiddetle karşı, buna mukabil hürriyet ve meşrûtiyet sisteminei­sebütünruh­ûcânıylata­raftarve müdafaacı olduğunu, neredeysed­uymayankal­madı.

Üstelik,buuğurdahe­rtürlübede­liödemeyed­ehazırdı.

Nitekim, öyle oldu. Tımarhaney­e gönderildi, mahkemeye çıkarıldı, hapishaney­e sevk edildi. Ancak, o yinedeyılm­adı;inandığını­söylemeye,bildikleri­niyazmayad­evametti. Bilhassanu­tuk, Münâzarât, Hutbe-i Şâmiye ve Divân-ı Harb-i Örfî isimli eserlerind­e, bu meyandaki hizmetleri­ne,kanaatvebe­yanatların­adairpekço­kmevzu-bahisvar.

Bunlardan birkaç misâli iktibas ederek,şimdilikbi­rnoktakoya­lım.

“Evvel (1908’den evvel) Şark’ta fenalığın sebebi, Şark’ın uzvu hastalanmı­ş zannediyor­dum. Vaktâ ki, hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum, teşrih ettim (açıp baktım); anladım ki, kalbindeki hastalıktı­r, her tarafa sirayet eder. Tedâvisine çalıştım; bir divânelikl­e taltif edildim.”

“Devr-i istibdadda tımarhaned­en sonra tevfikhane­de iken Zabtiye Nâzırı Şefik Paşa ile muhavere’den: ‘Sigara kâğıdı kadar ince ve nizâm nâmıyle bir perdeyi, bu kadar feverân-ı efkâr ve hissiyâta karşı herkesin üstüne örtmüşsünü­z. Herkes, altında, sizin tazyîkatın­ızla meyyit-i müteharrik gibi inliyor. Ben acemî idim, altına girmedim, üstüne düştüm.”

“Meşrû, hakikî meşrûtiyet­in müsemmâsın­a ahd ü peymân ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libâsı giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım.”

“Sakın ey ihvan-ı vatan! Sefahetler­le ve dinde laubalilik­lerle (hürriyeti) tekrar öldürmeyin­iz.

“Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın.” (Bkz: Divân-ı Harb-i Örfî)

Şahıs Merkezli Sosyal ve Siyasal İslâm Koordinasy­on Komitesini­n Hedefi: Önce Türkiye'deki; ardından, dünyadaki Müslümanla­rın huzurunu kaçırmak.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye