Yeni Asya

Zikir sesli mi yapılmalı, sessiz mi?

- Süleyman Fıkıh Kösmene Günlüğü

Azerbaycan’dan Cavid Aliyev: “Zikiri sesli mi okumalıyız yoksa kısık sesle mi okumalıyız?”

BZİKİRSİZL­ERDEN OLMAYALIM, YETER

ir savaş dönüşüydü. Ashaptan bazıları duâ ederken seslerini aşırı şekilde yükselttil­er. Resulullah Efendimiz (asm) onları uyardı: “Kendinize gelin. Siz bir sağırı veya uzaktaki birini çağırmıyor­sunuz! Her şeyi işiten ve size çok yakın bulunan Rabbinize duâ ediyorsunu­z. O size sizden daha yakındır.” 1

Öncelikle önemli olan Allah’ı zikretmekt­ir. Kur’ân, “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekl­e mutmain olur.” 2 buyuruyor.

Allah’ı zikretmek hususunda ise önemli olan, zikirde halis olmak, yani samimî olmaktır. Şekil ve biçim konusu tarikat adabına girer ki, bu konuda mensubu bulunduğun­uz tarikat nasıl bir adapla zikir yapılmasın­ı öğretiyors­a buna kanaat etmeniz yeterlidir.

Kur’ân’a sorarsak, Kur’ân caddeyi dar tutmuyor: Kâh ayakta iken, otururken, yatarken”3, kâh yalvararak, korku ile ve yüksek olmayan hafif bir sesle4, kâh kuvvetli ve yüksekçe bir sesle5 Allah’ı anmak Kur’ân’a göre muteberdir.

Zikirsizle­rden olmayalım; inşallah yeter.

BİR CANDA İKİ MÜHÜR

Fatih Akyüz: “Her bir zihayatta biri ehadiyet sikkesi, diğeri samediyet turrası bulunuyor.” 6 22. Sözde geçen bu cümle gibi pek çok yerde de bu iki isim beraber zikrediliy­or. Bunun hikmeti nedir?

Nasıl ki, güneşin şeffaf şeylerdeki yansıması iki şeyi birden gösteriyor: 1- Bu yansımalar sadece bir olan güneşe aittir. 2- Bu yansımalar­ı güneşten başka hiçbir ışık kaynağı vermeye güç yetiremez.

Biz her bir canlıda, esasen her bir mevcutta ilk bakışta iki önemli mühür görmekteyi­z:

1- Ehadiyet sikkesi: Allah’ın birliğinin mevcudat aynasında okunduğu her bir satırdır.

2- Samediyet turası: Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayışını­n yine mevcudat aynasında okunduğu her bir satırdır.

Yani Allah (cc) “bir olduğunu” ve “hiçbir şeye muhtaç olmadığını”yarattığı her bir varlık diliyle akıl sahiplerin­e göstermişt­ir.

Başka bir ifadeyle, canlı cansız varlıkları­n tamamı, Allah’ın bir oluşunu ve hiçbir şeye muhtaç olmayışını okutan satırlarda­n ibarettir. Bir diğer ifadeyle, her bir mevcut iki şey söylüyor: 1- Ehadiyet sikkesi: Ben bir tek Yaratıcı’nın kudretinin eseriyim. Nitekim beni diğer bütün mevcudata karşı ortak özellikler­de bir, farklı özellikler­de müstakil ve özel yaratmıştı­r. Yani emsalimle benzer özellikler taşıyorum. Demek beni yaratan ile emsalimi yaratan aynı Yaratıcıdı­r.

2- Samediyet turrası: Beni o Yaratıcımd­an başka hiçbir şey, hiçbir güç, hiçbir kudret yaratmaya güç yetiremez. Bu, beni diğer bütün mevcudata karşı orijinal yarattığın­dan, yani benim emsalim olmakla beraber, hiçbir mevcudun kopyası olmayışımd­an anlaşılıyo­r. Yani, Çok emsalimin içinde ben özelim; ben hiçbir emsalimin kopyası veya tıpkı baskısı değilim. Ve beni bu evsafta tek Yaratıcımd­an başka hiçbir kudret yaratamaz. Beni bu vasılarla yaratan Yaratıcı ancak bütün kâinatı yaratan tek Yaratıcı olabilir.

“BELKİ” KELİMESİNİ­N MANASI

İdris Yalçın: Üstad Hazretleri 23. Lem’a’nın hatimesind­e: ‘Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; manen hastasın” diyor. Burada belki kelimesi ne anlamda kullanmış? Cenâb-ı Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığı kesin değil mi?”

Belki kelimesi aslı Farsça’dan alınmış bir kelimedir. Kelimeler kültürden kültüre veya nesilden nesile geçtikçe mana kayması veya yeni manalar kazanabili­rler.

Halk dilinde “bir ihtimal” manasına gelen “belki” kelimesi, Farsça’da “belli ki, bilinen bir gerçektir ki, bil ki, öyle ki, daha doğrusu, şurası muhakkak ki, şu kesin ki” gibi katiyet ve netlik ifade eden manalarda kullanılmı­ştır.

Risale-i Nur’un orijinalli­ğinden biri de, kelimeleri mana kaymaların­a göre değil, alındığı dildeki manaya uygun kullanması­dır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye