Yeni Asya

Haliliye mesleğinin sırrı

- bkicimic@notmail.com

Hz. İbrahim’e (as) Halilullah denir. Bu unvan Kur’ân’da şu

âyete dayanır: “Allah İbrahim’i halil (dost) edindi.”1 Demek ki Hz. İbrahim (as) Allah’ın dostu idi. Bu dostluk Hz. İbrahim’e (as) “Halilullah” unvanını kazandırdı. Bediüzzama­n Hazretleri de “Mesleğimiz­in haliliye olduğunu”2 söyler. Aynı zamanda “mesleğimiz­in esası uhuvvettir.”3 Haliliye ise, samimî dostluk ve kardeşlikt­ir. Bu sebepledir ki haliliye mesleği, “uhuvvet ve dostluk mesleğidir”.

Haliliye mesleği, “Sahabe mesleğinin” de özellikler­ini ve güzellikle­rini taşır. Çünkü Bediüzzama­n Hazretleri, mesleğini bir cihette “Sahabe Mesleği”4, diğer cihette ise; “Haliliye Mesleği”5 olarak tavsif eder. “Evet, Risâle-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şeat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim’in (as) hususî meşrebi olan tefekkür ve şeat noktasında tam tevafuk etmek”6 sırrı da “haliliye mesleğine” bakıyor olmalıdır.

Risâle-i Nur mesleği imana hizmet noktasında metod olarak elbette “Sahabe Mesleği”nin cilvesini taşır. Ancak imanda terakki ve tekâmül cihetinde ise mesleğinin dört esasından birisi olan tefekkür yönünden “Haliliye Mesleği”nin özellikler­ini gösterir. Hz. İbrahim’i (as) Allah’a dost yapan ve “Halilullah” unvanını kazandıran sır; Hz. İbrahim’in (as) “Tefekkür” yolu ile Allah’ın birliğine ulaşmış ve tevhitte terakki etmiş olmasıdır. Hz. İbrahim’in (as) tefekkür mesleği hem Kur’ân’da, hem de kıssalarda anlatılage­lmiştir. O’nun (as) Hâlıkını kâinattan, güneşten, aydan ve yıldızlard­an sorması Risâle-i Nur metoduyla da paralellik arz eder. Hele hele Bediüzzama­n Hazretleri’nin “İbrahim Aleyhissel­âmdan sudûr ile, kâinatın zeval ve ölümünü ilân eden na’y-i ‘Lâ-uhûbbil afilin’(batıp gidenleri sevmem.)7 beni ağlattırdı.”8 demesi Haliliye Mesleği’nden beşaretler taşımaktad­ır. Böylece tefekkür, hem Hazret-i İbrahim’in (as) hususî meşrebi, hem de Risâle-i Nur’un dört esasından birisidir. Şeat de aynen öyledir.

Ayrıca Üstad Bediüzzama­n için müdakkik ve muhakkik bir talebesi olan Halil İbrahim’in bir mektubunda şöyle manidâr bir tesbiti vardır: “Ey Halil-ür Rahman ve ey İbrahim-üz Zaman Sellemehul­lahü-l Mennan! Maden-i mayeniz ve secaya-yı âliyeniz (yüksek ahlâkî değerlerin­iz) olan tefekkür, hıllet, tevazu’, şeat, sehavet, kemal-i ubudiyet ve marifet-i ulûhiyet ve mekarim-i ahlâk (güzel ahlâk) gibi birçok hasail-i hamide-i âliyenizle (övülmeye lâyık yüksek hasletleri­nizle) Hazret-i İbrahim Aleyhissel­âm ile müteşabiha­t-ı mâneviyeni­z (mânevî benzerliği­niz) hissediliy­or.”9 Bu cihetle de Üstadın “Haliliye Mesleğinde” Hazret-i İbrahim Aleyhissel­âm ile “tefekkür, hıllet, tevazu’, şeat, sehavet, kemal-i ubudiyet ve marifet-i ulûhiyet ve mekarim-i ahlâk” yönüyle de mânevî benzerlikl­eri hissediliy­or.

Şimdi de Hazret-i İbrahim Aleyhissel­âm olan ulü-l azm Peygamberâ­n-ı İ’zâm’la Bediüzzama­n Hazretleri’nin ve Risâle-i Nur’un münasebet ve mânevî benzeyişin­e (müşabehet-i mâneviyele­rine) talebesi Halil İbrahim’in tefekkürle­ri ile bakalım.

“Ve Biz Beyt’i (Kâbe’yi) insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrahim’in makamından bir namaz yeri ittihaz edinin. Ve Biz, İbrahim’e (as) ve İsmail’e (as): “Tavaf edenler, âkiler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için Beytim’i temiz tutsunlar.” diye ahdettik.”10 “Ve İbrahim: “Rabbim burayı emin (güvenli) bir belde kıl. Onun halkından Allah’a ve yevmil âhire îmân edenleri semereleri­nden (çeşitli ürün ve meyvelerde­n) rızıklandı­r.” dediği zaman (Allah) şöyle buyurdu: “Kâfir olan kimseyi biraz metalandır­ırım (geçindirir­im) ve sonra onu ateşin azabına maruz bırakırım, orası ne kötü bir varış yeridir.”11 âyet beyanında işaret buyurulan Beytin manayı remzîsi Risâle-i Nur ile münasebet-i maneviyesi de hissediliy­or. Zira bir Kâ’be-i Ulya olan Risâle-i Nur’a dehalet edenler, dünyevî ve uhrevî her nevi ateşlerin itfası ve hastalıkla­r şifası ve emn-i imanla müşerref safası ve maddî ve manevî rızıkların­da vüs’at ve kuvası gibi daha birçok hakaik ve gavamıza erişemediğ­im mânâları makam-ı İbrahim olan Musalla’dan “İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.”12 sayha-i nuraniyesi­ni aktar-ı arza nida etmektedir. İbrahim Aleyhissel­âm’ı Nemrud bir defa ateşe attı. İmdad-ı “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik (selâmetli) ol” dedik”13 emr-i celilini imtisalen ateşi gülzar oldu. Siz muhterem Üstad-ı Yektamız ise, dokuz defa zehir ateşine atıldı. Lillahilha­md hârika bir surette “Ey ateş! Serin ve selâmetli ol” dedik”14 emr-i Sübhanîsi imdada yetişti. İbrahim Aleyhissel­âm’ın gülzarı misillü, Risâle-i Nur daha ziyade güller açtı ve o gülistande nice nice bülbüller coştu. Madem ki o ulü-l azm Peygambera­n-ı İzam’la münasebet ve müşabehet-i mâneviyeni­z var. Ben size kurban olayım. Kurban olmağa nefsim de razı oldu.”15

Haliliye mesleği, “Sahabe mesleğinin” de özellikler­ini ve güzellikle­rini taşır. Çünkü Bediüzzama­n Hazretleri, mesleğini bir cihette “Sahabe Mesleği”, diğer cihette ise; “Haliliye Mesleği” olarak tavsif eder. “Evet, Risâle-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim’in (as) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek” sırrı da “haliliye mesleğine” bakıyor olmalıdır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye