Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Kâ nat Sah b kend s n tanıttırmak ve sevd rmek st yor
Birinci Meselesi: Onuncu Söz’de beyan edildiği gibi, nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal, elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi, en esaslı bir kaidedir. İşte bu esaslı düstur-u umumîye binaendir ki, bu kitab-ı kebîr-i kâinatın Nakkaş-ı Ezelî’si, bu kâinatla ve bu kâinatın her bir sahifesiyle ve her bir satırıyla, hatta harfleri ve noktalarıyla kendini tanıttırmak ve kemalâtını bildirmek ve cemalini göstermek ve kendisini sevdirmek için, en cüz’îden en küllîye kadar her bir mevcudun müteaddit lisanlarıyla cemal-i kemalini ve kemal-i cemalini tanıttırıyor ve sevdiriyor.
İşte, ey gafil insan! Bu Hâkim-i Hakem-i Hakîm-i Zülcelâl-i Ve’l-cemal, sana karşı kendisini her bir mahlûkuyla böyle hadsiz ve parlak tarzlarda tanıttırmak ve sevdirmek istediği halde, sen O’nun tanıttırmasına karşı imanla tanımazsan ve O’nun sevdirmesine mukabil ubudiyetinle kendini O’na sevdirmezsen, ne derece hadsiz muzaaf bir cehalet, bir hasaret olduğunu bil, ayıl. Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesinin Bir Meyvesi), Üçüncü Nükte, s. 606
LÛGATÇE:
cemal-i kemal: Kemâlin güzelliği. düstur-u umumî: Genel düstur, prensip. Hâkim-i Hakem-i Hakîm-i Zülcelâl-i Ve’lcemal: Cemal ve celâl sahibi, her şeyi hikmetle yaratan, haklıyı haksızı ayırt edip her şeye hükmeden Allah. kemal-i cemal: Güzelliğin kemâli. kitab-ı kebîr-i kâinat: Büyük kâinat kitabı. muzaaf: Kat kat, iki kat. müteaddit: Birkaç. Nakkaş-ı Ezelî: Varlığının başlangıcı olmayan ve mevcudatı güzellik ve kemalâtının nakışlarıyla işleyerek yaratan Allah. ubudiyet: Kulluk.