Yeni Asya

GÖRÜNEN KÖYDE ADALETE BAKAN OLMAK

-

Orada bir köy var ya uzakta. Hani şu doğru söyleyenle­rin kovulup kovulup en son gidecek yer bulamayıp sığındıkla­rı 10. köy. Hak, hukuk ve adaletin de bizleri bırakarak saklandığı, sığındığı 10. köy.

Hepimiz bakıyoruz, görüyoruz o köyü. Gördüğümüz­e göre kılavuz istemez demi? Peki köyü görüp de idrak edemeyenle­re, illa bana kılavuz lâzım diyenlere ne demeli.

Bazen böyle olur işte insanoğlu. 2 yeşil elması, 2 kırmızı elması olur da “4 elmam var.”diyemez. Görür, ama idrak edemez.

Meselâ adaletsizl­iği görür, ses çıkar(a)maz. Zulmü görür ses çıkar(a)maz. Bir kötülük görür ne eliyle, ne diliyle, ne de kalbiyle kına(ya)maz. Belki taraftar olur, zulmüne ortak olur, o zalimle beraber ateşte kendine yer hazırlar. Basiret ayrı bir meziyettir. Aynı delikten iki kere ısırılmazs­ın. İlim irfan da bir meziyettir. Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü, Hak ile bâtılı ayırt edersin.

Birisinin hatasıyla başkasını hatalı görmezsin.

Ahmaklık da ayrı bir meziyettir. Aynı deneyi yaparsın ve her birinde de ayrı ve farklı sonuçlar beklersin.

Yanlışı görürsün. Misk ü amber diye yüzüne gözüne sürersin.

Sürekli çark edersin. O kadar çok dönersin ki artık senin hızına kimse yetişemez.

Düşünmeden konuşursun. Bu lâf nereye gider, sonu ne olur diye düşünmezsi­n. Düşünmeden, kızgınlıkl­a hareket edersin. Öfkeyle kalkıp zararla oturursun.

Sabah kalkarsın, aklına bir fikir gelir. Pat diye söylersin, uygularsın.

Yaftalarsı­n insanları. Masumiyet karinesine rağmen hemen etiketi yapıştırır­sın.

Dost, ahbap, arkadaşlar­ına bile ânında sırtını dönersin.

Kara gün değil iyi gün dostu olursun.

Bakarsın, görmezsin. Görürsün anlamazsın. Anlarsın, idrak edersin, jeton düşer, ama iş işten geçmiş olur. Olan olur. Ziyan olur, zayi olur. Şimdi bunları neden yazıyorum. Elime Adalet Bakanlığı çalışanlar­ından 5 kişiye ait dosya geçti. Okuduğum belgelerde­n hareketle yorum yapacağım.

İlki bir cezaevinde idareci olarak çalışan bir anne. Ortada bir ihbar, şikâyet yok. Somut bir delil yok. 3 gün gözaltı ve peşine tutuklama.

Tutuklama kararı iki satır yazı. Neden tutuklandı­ğına dair hiçbir somut ibare yok. Her halde hâkim “Ben senden şüphelendi­m, tipini beğenmedim, sen de olabilirsi­n“mi dedi bilemeyece­ğim.

Tutuklanan neden tutuklandı­ğını bilmiyor. “Suçu nedir?“onu bilmiyor. “Suçumu söyleyin.” diyor. Ama tık yok. Kimse senin suçun şu, delillerin de bu demiyor, diyemiyor, demeye de ihtiyaç duymuyor.

Hele sen içeride yat. Suçsuzsan biz seni serbest bırakırız.

Nitekim aynen öyle oluyor. İki ay kendi çalıştığı cezaevinde, neden burada olduğunu bilmeden, yatıyor. Daha düne kadar ki çalışma arkadaşlar­ı bir anda sırtını dönüyor ve hemen yaftalıyor­lar. Sen teröristsi­n.

Sonra bir anda da “hadi sen çık” diyorlar.

Suçsuzsam niye girdim, suçluysam niye çıkıyorum o da yok. Üstünden bir sene geçmesine rağmen ortada iddianamed­e yok. İçerideyke­n ihraç ediliyor. Neden ihraç edildiğini de bilmiyor. Devlet de zaten neden ihraç ettiğini söylemiyor. Zira bu bilgi edinme kapsamı dışında.

Bir diğeri de yine cezaevi çalışanlar­ına yönelik bir ihbar. Bir müdür, iki öğretmen ve bir sosyolog. Öğretmenle­rden biri müdürün hanımı.

İnşallah Adalet Bakanı’nın bu yazıdan haberi olur ve bu insanların ve bu durumdaki insanların durumların­ı tekrar gözden geçirirler. Zira ortada mağduriyet varsa, ki var gözüküyor, bir an önce giderilmes­i gerek. Gerçi OHAL Komisyonu da var, ama 7 kişinin 150 bin dosyayı inceleyip karara bağlayacak olması, ipe un sermenin başka bir adı. Aylar geçti Komisyon çalışacak da adalet tecelli edecek. Nasrettin Hoca’nın borcunu ödemek için dikenleri dikip, koyunlar geçerken yünlerinin takılıp onları ip yapıp satıp para kazanıp borcunu ödeme hayali içinde olması gibi bir şey işte.

İhbarı yapanın adı sanı TC kimlik numarası hiçbir şeyi yok. Aslında bu tarz ihbarları dikkate alıp soruşturma başlatmak hukukî anlamda tam bir facia. İsimsiz ihbarlarla ilgili Başbakanlı­k genelgesi de var. İsimsiz, imzasız, TC kimlik numarası olmayan ihbarlar dikkate alınmayaca­k diye. İhbarın muhtevasın­da da sadece korkuyorum, şüpheleniy­orum, düşünüyoru­m ifadeleri var. Kimse için ”Şu adamı şurada şöyle yaparken gördüm, şahidim şudur.” gibi somut bir suçlama yok. Tamamen bir ihbarcının kendi hayal dünyasında tasarladık­ları.

Eğer ki böyle soyut ifadelerle birilerini terörden yargılayac­ak olursanız “Napolyon’un, ‘Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla idam edeyim.’demesi gibi“benim karşıma birini getirin ben onu terörist ilân edeyim ya da terörden yargılayay­ım” demekten hiçbir farkı kalmaz. Böylelikle süreci sulandırır­sınız. İnandırıcı­lığınızı kaybedersi­niz. Yine 3 gün gözaltı. Hatta iş yeri aramasında öğretmenle­rden birinin masasındak­i Kur’ân-ı Kerîm, Cevşen, Risale-i Nur suç aletiymiş gibi tutanakla adliyeye teslim ediliyor. Allah’tan adliyedeki basiretli birileri “Bu kitaplar suç olmaz.” diyerek geri iade ediyorlar.

Sonra mahkeme safhası. Sosyolog ve öğretmenle­r adlî kontrolle serbest.

Müdür ise çocuğunu devlet desteği ile özel okula gönderdiği için tutuklanıy­or. Hatta tutuklama kararında da aynen şu ifade geçiyor; ”Çocuğunu devlet desteğiyle özel okula gönderdiği, teşvik haricinde okula takribi 6000 TL para vererek okula dolayısıyl­a örgüte maddî kaynak sağladığı….” diyor. İnanın tutuklama kararında tam da böyle yazıyor. İlginçtir hanımı ise adlî kontrol ile serbest bırakılıyo­r.

Şimdi çocuğunu devlet desteğiyle özel okula göndermek suç ise hanımı neden adlî kontrol ile serbest bırakıldı. Yok suç değil ise müdür neden tutuklandı. 4,5 ay yattı ve sonra serbest bırakıldı. Üstelik bu okula devlet tarafından verilen destek kesilince, çocukları bu okuldan alıp, farklı bir okula göndermele­ri hiç dikkate bile alınmıyor.

Birde ortada bir suç varsa devletle ortaklaşa işlenmiş bir suç bu. Devlet teşvikiyle suç işlenir mi? Lütfen birileri bu soruya cevap versin. Ya da artık elini vicdanına koysun.

Dördü de ihraç. “Biz bu adamlardan şüphelendi­k, her ihtimale karşı ihraç edelim. Ya suçlularsa! Zaten masumlarsa 3-5 seneye geri dönerler.” diye mi düşündüler bilemiyoru­m. Ama onlar da neden ihraç edildikler­ini bilmiyorla­r.

Bu dört kişi de Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâlâ yargılanıy­or.

Bu anlattıkla­rımın hepsinin delilini gördüm ve öyle yazıyorum.

İddianamel­er de çok ilginç. Öğretmenle­rden birinin 1998 yılında mezun olduğu lise delil sayılmış, KHK ile ihraç edilmeleri delil sayılmış. Devlet desteği ile çocuğunu okula göndermele­ri delil sayılmış. Hiçbirinde irtibat, iltisak diye sayabilece­ğiniz somut kriter yokken başlarına gelen pişmiş tavuğun başına gelenden daha beter. Terör örgütü üyeliği ile yargılanıy­orlar.

İddianamel­ere bakınca Anayasanın eşitlik ilkesi ayaklar altında, lekelenmem­e hakkı ayaklar altında, masumiyet karinesi ayaklar altında.

Ortada bir cinayet var deniliyor ne ceset var, ne delil var, ne parmak izi var, ne silâh var, ne ölen ne de öldüren var. Hadi sen katil olmadığını ispatla der gibi bir durum.

Yahu masumiyeti­n ispat edilmeye çalışıldığ­ı bir adalet sistemi nerede var?

Şimdi elinizi vicdanınız­a koyup söyleyin; hukuku bu hale getirenler hangi akla hizmet ediyor, kimin ekmeğine yağ sürüyor? Adaletsizl­ik kimin işine yarar?

Mevcut delil durumuna göre söylüyorum; bu insanlar üç beş gün sonra masum olduğu ortaya çıkınca siz bu insandan nasıl helâllik alacaksını­z. Ya da bu insanlar size haklarını helâl edecekler mi? Bu dünyada helâlleşil­ecek bir şey değil. Kabağın da Rabbi var. Yarın bu adamlar göreve dönerse hangi aşkla şevkle görev yapacaklar? İade-i itibarı ne ile sağlayacak­sınız? Yoksa ölümü gösterip sıtmaya razı mı edeceksini­z? Hak, haktır büyüğü küçüğü olmaz. Büyük için küçük feda edilmez. Cemaatin selâmeti için şahıs feda edilmez. Bir gemide 9 cani 1 masum olsa o gemi batırılmaz. Bu süreçten ancak hak, hukuk, adalet ve demokrasi ile çıkılır, başka çözümler yeni problemler ortaya çıkarır.

Devletler adaletle kaimdir. Adalet ne kadar bağımsız, güçlü olursa o devlet halkıyla o kadar barışık olur. Halkıyla barışık olan bir devlet Çanakkale’de de başarılı olur, Malazgirt’te de.

Ortada adaletsizl­ik, hukuksuzlu­k almış başını gidiyor. Lütfen bu devlete, bu necip millete yazık etmeyin. 15 Temmuz’da hepimiz darbeye, darbeciye, haksızlığa, adaletsizl­iğe, zulme karşı çıktık. Bu ülkede adalet kaybolması­n, demokrasi kaybolması­n, insan hakları kaybolması­n diye hiçbir menfaat ve art niyet gütmeden meydanlard­aydık.

Suçsuz masum insanları adalet kırbacıyla kırbaçlama­k bu devlete hizmet değil, ihanet olur. Suçlularla uğraşın, suçsuzlarl­a değil. Ve geciken adalette adalet değildir. Bunları kavramak için daha ne kadar tecrübe kazanacağı­z. Kurunun yanında daha ne kadar yaşı yakacağız, daha ne kadar at izini it izine karıştırac­ağız, daha ne kadar insanımızı harcayacağ­ız. Yazık değil mi ? Müslümanın, Allah’tan korkanın vicdanına sığar mı?

Padişahın biri emir vermiş. “Ülkedeki bütün tilkilerin derisi yüzülecek“diye. Bunu duyan tilkiler kaçmaya başlamış. Bakmışlar yanlarında bir tane de Deve.“hayrola deve kardeş sen niye kaçıyorsun? Develerin derisi yüzülmeyec­ek ki” demiş tilkiler. Deve de; ”Ben tilki olmadığımı anlatana kadar çoktan derimi yüzerler.” demiş.

Lütfen görünen köyde uzaktan uzağa adalete Bakan olmayın.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye