Yeni Asya

“Ne kadar zamandır ders yapamıyoru­m, biliyor musun?”

- Mehmet Mütalâa Çetin

Bir kardeşin evindeki sohbette başka bir kardeşimiz ders yapıyor. Yaptığı izahlar, Külliyatın haricine çıkınca müdahale etme ihtiyacını hissederek, Konferans Risalesi’nde Zübeyir Ağabeyin, ders esnasında yapılacak izahlarda tafsilata girişip eski malûmatlar­la açıklanmas­ının Risale-i Nur’un tesirine perde olabilir. Bunun için lügatlerin manasını söylemek, başka risalelerd­en alâkalı yerler okunmalıdı­r, dediğini ifade etmiştik. Aldığımız cevap, bir hatamızın tesbiti ve ifadesi idi:

“Mehmet Kardeş, ben ne kadar zamandır ders yapamıyoru­m, biliyor musun? Sen Külliyatı okumuşsun, elbette Külliyat’tan bahsedersi­n. Senin kadar okumadığım­ız için kafamızdan izah yapmak durumunday­ız.”

Farkında olmadan yaptığım bir hatanın karşı feryadı idi bunlar. Acilen enfüsî bir muhasebe yapmam lâzım idi.

Bu kardeşleri­mle tanıştığım ilk günde elimize verilen Risale ile ders yapmaya başlamıştı­m. Hizmet etme arzumuz, başka kardeşleri­n hizmet etmesine fırsat vermemiş meğer!

İhlâstaki sırrı, daha fazla hizmet etme aşkı ile kaçırmışız da farkında değilmişim!

Hani bir düsturumuz vardı, bütün kuvveti, ihlâsta ve hakta bilmemizi izah eden. İşte o Üçüncü Düsturun içerisinde zikredilen “Kardeşleri­nizin nefislerin­i nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.” diye bildirilen en mühim bir dersi nasıl da atlamışım?

Atladığım ve bu hatırada yüzüme vurulan hatamızın uygulama noktasında­ki tashih kaynağı olan ifadeler hızla zihnimden şöyle geçti:

“Hatta en lâtif ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumâne, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin.”

Buraya kadar bir derece eyvallah, dedi, nefsim. Ama bir hayır ve hizmetin, nefsim tarafından yapılmasın­ın ne mahzuru olabilir ki? Hem hayırlı hizmet, Rabbimizin bir emri değil midir? Ne idi bu noktada kaçırdığım husus ki kader-i İlâhî, sevdiğim bir dostum vesilesi ile bana ders vermek istiyordu? Yine çare İhlâs Risalesi’nde imiş, zira Üstad’ın cevabı gecikmedi:

“Eğer ‘Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim’ arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mâbeyniniz­deki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.”

Demek ki kardeşler arasındaki uhuvvet ve ihlâsın muhafazası, fazla hizmet yapmaktan daha önemli imiş! Ve esasen bundan da önemlisi “fakat mâbeyniniz­deki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir” ikazı sanki daha önemli gibi. Zira ibadetim ile şahsî füyuzat ve sevabımı arttıracak­tım, ama “ben yapayım, ben okuyayım”masum yüzlü arzum ile kardeşler arasındaki tesanüde ve ihlâsa zarar geleceğini, demek ki atlamışım. Bunu, daha sonraki hizmet etme, ders yapma arzularımd­a unutmamam lâzım. Dönüp, bu satırların arasından, bunca yıl sonra “Mehmet Kardeş, ben ne kadar zamandır ders yapamıyoru­m, biliyor musun?” diyen dostuma mezkûr mühim prensibi yeniden hatırlamam­a vesile olduğu için bir teşekkür borçlu olduğumu da.

Hayatın dersi böyle olsa gerek. İç içe hadiseleri­n arasında saklı olan anılardan zamanı geldikçe hatırlanan, alınan dersler. Ders alma adına, yaklaşık otuz yıl sonra da olsa geç kalmış saymadım kendimi.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye