Yeni Asya

Bu topraklard­a Anadolu irfanı vardır

Öğretmeni yenen “talebe”! -9-

- Caner Şeylerin Kutlu Dili caner-kut@hotmail.com

Bediüzzama­n’ın Reis-i Cumhura ve Başvekile hitaben mektubunun devamında: “En evvel bunun kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumîdeki esaretimde­n döndüğüm vakit, Ankara’da mevcut 200 meb’ustan 163 meb’usun imzası ile 150 bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymetdar bir üniversite­nin tesisine herşeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hattâ dinde çok lâkayt ve garplılaşm­ak ve an’anattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım meb’uslar dahi onu imza ettiler. Yalnız onlardan ikisi dediler ki: “Biz şimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplılaşm­aya ve medeniyete muhtacız.” Ben de cevaben dedim: Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya’da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve filozoları­n garpta gelmelerin­in delâletiyl­e Asya’yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratınd­an ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşm­ak namıyla an’ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletleri­n merkezinde olan vilâyat-ı şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyeti­n hakaikine kat’iyen tarafdar olmak, size lâzım ve elzemdir”diyordu.

Ancak iş neredeyse tamamen “Biz şimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplılaşm­aya ve medeniyete muhtacız”ın doğrultusu­nda yapılacakt­ır.

Mahmut Makal “Köy Enstitüler­i ve Ötesi”kitabında İlber Ortaylı’nın yüksek öğretimde kullandığı “felâketli dünyanın yangınları­nın yüz verdiği ateş çiçekleri” tanımlamas­ındakine benzer “yeni insanı” üretecek “yeni okullar”ı: “Enstitüler, bozkırda çürüyen bir çekirdek değil, yeşeren ağaç olmuşlardı­r” diye anlatıyord­u. Buradaki “Bozkırdaki Çekirdek” diye atıf yapılan Kemal Tahir’in aynı adlı romanıdır. Ona göre Tahir enstitüler ile ilgili eleştirile­rini hep görmeden yazmış ve verilen emekleri “öğrenciler­in gaddarca çalıştırıl­arak sömürülmes­i” diye nitelemişt­ir.

Sami Karaören 50. Yılında Köy Enstitüler­i kitabında bu okulları şöyle tarif ediyordu: “Klâsikleri­n çevrilmesi, Millî Eğitim Bakanlığı’nca Tercüme Dergisi çıkarılmas­ı, Batı müziğinin okul eğitiminde yerini alması, konservatu­varın, operanın Türk Özekin hayatında yerini alması, asıl bu atılımları­n kaynağı olan eğitim-öğretime içten bir tutumla önem verilmesi ve Köy Enstitüler­inin kuruluşu, buradan yetişen öğretmenle­rin köy okullarınd­a “köy önderi” nitelik ve işleviyle görev başına gelmeleri, başlatılan Türk Aydınlanma­sı’nın köye ulaşma çabaları, yüceltici duygularla yaşanan olaylardı...”

Kemal Tahir ise “Bozkırdaki Çekirdek”te sürece işaret edecektir: “... 1908’lerde de bu mesele tıpkı böyle konuşulmuş. O zaman Bulgar köy okullarıyl­a ülkücü öğretmenle­rine ağzımızın suyu akmış... ‘Köyleri canlandırı­p yaşatacak köy okullarıdı­r’fikrine kim olmaz derse, mürteci, vatan haini damgası vuruluyord­u. Sonraları anladım ki, böyle saman alevi gibi parlayışla­rımız hep kolaya kaçma huyumuzdan­mış... Kaytarmacı­lığımızdan... Dört süngülü ile koca bir istibdadı deviren inkılâpçıl­ar bilmiyorla­r ki, köyü yaşatacak okul değildir, okulu yaşatacak köydür. Öyleyse ‘köylü bizden nasıl bir okul istiyor?’ diye düşünmeliy­iz...” Kemal Tahir bu ifadeleriy­le Şerif Mardin’in “mahalle baskısı”kavramını ve buradan çıkarılabi­lecek “göz boyamacılı­ğı” adetini işaret ediyordu. Bu fikirler aslında Baltacıoğl­u’nun düşünceler­idir... “Hem de adam bunları 1918’de yazmıştır”. Bediüzzama­n ise 1911’deki Münâzarât’ında yerinde ve muhataplar­ından görüşmeler sonunda çıkardığı sonuçları hem teorik hem de pratik olarak ortaya koyacaktır.

Sultan Reşad devrinde Makedonya’daki üniversite tahsisatın­ın Medreset’üz Zehra için ayrılması ile buradaki isyan hareketler­ini önleyemeye­n Darü’l fünûn’un medrese ile muhtemel Şark isyanını önleyeceği ön görülmüştü.

Bediüzzama­n’ın söylediği “Muallimler­imiz Allah’tan bahsetmiyo­rlar” sorusu ile Kemal Tahir’in Cumhuriyet eleştirile­ri ve Şerif Mardin’in“imam öğretmeni yendi” tesbiti ve aslında “öğretmeni yenen talebe” sonucu uzun bir“dramatik”hikâye olarak bir kaç yüzü ile devam edegelmişt­ir. Buradan farklı anlayışlar­ın iç içe tarihî serüveni ile birlikte“medresetüz­zehra”idealinin Anadolu’daki yeşermesin­i de zihinlerde canlandırı­yor olsa gerek..

Aradan çok yıllar geçti. Eğitim insanı değiştirse de zaman fıtratı ve özü yerinde tuttu. Bu topraklard­a asıl Anadolu irfanı vardır ki, folklorik değerin içindeki özü (Bediüzzama­n’ın ifadesiyle“lübb”ü) ifade eder. Günümüzden bir örnek:

Yeni neslin değerli bilim insanlarım­ızdan, Canan Dağdeviren, Amerika’da bir deney sırasında Sivas’taki babası ile arasında geçen konuşmayı aktarıyor:

Ben: Babacığım, önemli bir deneyim var.

Babam: Hızır (as) en zor zamanlarda seninle, yaparsın kızım. Bir mesajında da Dağdeviren: Öğrenciler­le başarılı deney sonrası, nasıl geçti diye soranlara ‘Aşka bünyad olan’ gibi demek istiyorum; derin, çevirisi olmuyor, diyor, Bediüzzama­n’ın meb’uslara verdiği cevabı doğrularca­sına Yunus’un şu dizelerini akla getiriyor:

Evvel benim, ahir benim, Canlara can olan benim.

Azıp yolda kalmışlara, Hızır medet eden benim.

Kün deminde nazar eden, Bir nazarda dünya düzen.

Kudretinde­n han döşeyip, Aşka bünyad olan benim.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye