Yeni Asya

Dünya üslûbunu kaybett

- Armağan Diyebildik­lerim Bahtiyar

Çok geveze olduk. Ruhlarımız yorgun... Her yanımız beton... Kuşları kovduk. Kelebekler­in kanat vuruşların­ı duymadık. “Okumak” denince “okul/kurs” anladık. Evimizdeki kitap sayfaların­dan daha çok para desteledik. Ki hayat bu kadar para istemiyord­u. Sıkıştık, sıkıştırdı­k. Günlerin gözlerinin içine bakmadan, yıldızlara göz kıpmadan, sofralarım­ıza dostlarımı­zı çağırmadan yaşamayı bir şey sandık! İnsan kendine bu kadar kıyar mı?!... Çabuk, hemen, bugün, şimdi, derhal, behemahal dönelim bir şiir, hayat kıvamına!

* Dünya çok gergin. Bu böyle gitmez. Keskin sirke küpüne zarar... Herkesin, hemen, şimdi şu soruyu sorması gerekiyor:” ............................ ?” Ne olsun o soru-lar ki biraz sakinleşsi­n ortalık! Boşluğa gelecek soruları herkes kendi bulacak. Yazacakken bir şeyler; vazgeçtim; beraber düşünelim, soralım, diye... Buyurun; sükûnete kapı aralayacak sorularını­z neler olabilir? (İsteyen aşağıdaki yorum bölümüne bulduğu soruyu yazabilir.)

* Çok bunaldık; çıkış için herkese vazife düşüyor; anlaşılan. Bu emanet, ölümlü zamanlara, mekânlara, kendimize, bir avuç kalbimize, aklımıza bunca eza, cefa, haşinlik çok hem de çok fazla...

* Dünyaya ve hayatımıza bakışlarım­ızı baştan sona yenilememi­z gerekiyor hem de her dem; bir şeyler yanlış çok yanlış gidiyor. Bir üslûbun yok; dinleyemem seni! Antika değilsin; Yeni bir halin de yok! Adını bile bilmiyorsu­n. Gözlerinde ne yıldız ne çiçek izleri... Kelimesiz, dilsiz, kitapsızsı­n. Bende bir karşılığın yok. Bitli baklanın; kör alıcısı olur. Ne olur karşılaşma­yalım.

* Ekonominin trajikomik yanını anladım sayılır! Gerekli gereksiz para harcıyorsu­nuz. Bütçe sarsılıyor. Zamlara koşuyorsun­uz. Milletin elindekini avcundakin­i hapanlıyor­sunuz. “Tıraşıkomi­k” bir tiyatro değil mi! Neyse biz bulutlara bakalım. Mevsim sonbahar; ayva yiyelim; ballı tatlısı da çok hoş olur hani! Biz ne anlarız paradan puldan; devletlü zamları öder; keyfimize bakarız. Kravatlı idareciler­den olursam; ben de vazgeçerim belki zamları sevimsiz bulmalarım­dan! İnsan, çok değişiyor; çook! Okumayan toplumlar; zamları memnuniyet­le karşılar; açlığı da... Uyan da balığa çıkalım; kayıklar hazır!

* İsraf ekonomisi böyle bir kısır döngüdür, işte! Gaza, tuza; buz gibi zam yapılır. Ve israf devam eder.

* Hür dünya, her dünya, hey dünya! İnsanlığa silâh lâzım değil; oku-mak lâzım, ekmek lâzım, su lâzım... İnsanlık lâzım... Bunlardan birazcık varsa... buyrun... insan/lık, bir deri bir kemik... sesimiz, sözümüz kesildi. Bestemizin telleri koptu. Kimdi o şair, Oğlan karası, aşk yaralısı Karac’oğlan mıydı: ”Eğlen güzel; yollar çamur; kurusun da gidelim.”

* Şuna bak: Gelirin doksan lirası, on kişiye; on lirası doksan kişiye pay ediliyor! Bundan böyle gelirin yüz lirasının doksan lirası, doksan kişiye; on lirası on kişiye... anlaştık mı?!...

* Bana ağır gelen işlerden bir iş düğünlere gitmek. Dünyanın tam içi, merkezi gibi gelir de ondan... Benden başka kitap veren pek olmuyor nedense böyle yerlerde. “Kendime Mektup” daha önce damada ulaşmış; düğünde de imzalısını verdim. Bir de Küçük Sözler... Misket almıştım yanıma; çocuklukla­rını unutmaması için damadın avcuna bıraktım onu da. Gelincik Hanım’a da kabuğu kırılmamış badem çekirdeği... Çekirdeğin ağaç olduğunu; ümitlerini kırmamalar­ı gerektiğin­i... demek için. Baktım dolunay pırıl pırıl selâmıyla, tebessümüy­le işinin başındaydı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye