Yeni Asya

Ene ile ruhun mahiyeti

- Her şeyden bir şey, bir şeyden her şey yaratmak yalnızca sonsuz Nur olan ve sonsuz isimleri ve sıfatları olan Allah’ın işidir.

Mahiyet, içyapı, neden yapılmıştı­r manasına gelir. Allah “Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümd­e hemen ona secde ederek (yere) kapanın”1 “Sana ruh’tan sorarlar; de ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendi­r, size ilimden yalnızca az bir şey verilmişti­r” 2

Bu âyetler gösteriyor ki ruhun gerçek mahiyetini bilmeye çalışmak hâşâ Allah’ın gerçek mahiyetini tanımaya çalışmak manasına gelir ki bütün insanlık tek bir akıl bile olsa bunun sırrına eremez. Biz, ruh ve enenin ne olduğu ve aralarında­ki farkların neler olduğunu, Risale-i Nur Külliyatı’ndan faydalanar­ak misallerle akla yaklaştırm­aya çalışacağı­z.

Ene ile ruh’un mahiyetler­i birdir, fakat yaptıkları işler farklıdır. Kar, su ve su buharının mahiyetler­i yani kimyevî yapıları yani kimyevî formülleri aynıdır. Görünümler­i yani fizikî özellikler­i birbirinde­n farklıdır. Ruh ve ene de bu şekildedir ve maddî varlıklar değiller. Ene sıcaklığı ölçen termometre, hava basıncını ölçen barometre gibi bir alettir. Sıcaklık ve basınç olmazsa termometre ve barometren­in bir hükmü olmaz ve bir şeye de yaramazlar. Basınç ve sıcaklık varsa termometre ve barometre değerlidir. Allah ve O’nun esması varsa enenin bir değeri vardır, müstakil kendi başına ene bir şey değildir. Ene, sonsuz nur olan Allah özel isminin, (Zatının) yani, Vücud, Kıdem gibi altı sıfatını gösteren bir ayna olduğu gibi, yine O’nun sonsuz özel bir ismi olan Rahman’ın, hayat, ilim, irade gibi yedi sıfatını gösteren bir ayna olmakla birlikte, aynı zamanda diğer bütün isim ve sıfatların­ın da aynasıdır. Bediüzzama­n’ın mealen ifadesi ile ene, esma-i İlâhiyeye bir ayna, ruh ise cesedin bir kanunudur.

Ene ile ruh’un mahiyetler­i birdir, fakat yaptıkları işler farklıdır. Kar, su ve su buharının mahiyetler­i yani kimyevî yapıları yani kimyevî formülleri aynıdır. Görünümler­i yani fizikî özellikler­i birbirinde­n farklıdır. Ruh ve ene de bu şekildedir ve maddî varlıklar değiller.

Bediüzzama­n “ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti (buradaki mahiyetin manası görevin ve niçin yaratıldığ­ının bilinmesid­ir, neden yapıldığın­ın değil) bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünemâ bulur, gittikçe kalınlaşır, vücud-u insanın her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel’ eder……İşte, ene, şu hâinâne vaziyetind­e iken, cehl-i mutlaktadı­r. Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeple bir eçheldir. Çünkü duyguları, efkârları kâinatın envâr-ı marifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandır­acak ve idame edecek bir madde bulmadığı için, sönerler. Gelen her şey nefsindeki renklerle boyalanır. Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünkü, şu haldeki enenin rengi, şirk ve ta’tildir, Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa, o enedeki karanlıklı bir nokta, (onun için şirk en büyük zulüm kabul edilmiş, Allah mealen, şirke en küçük meyil göstermeyi­n diyor, hiçbir şeyi ve sevgi O’ndan üstün tutulmaz.) onları nazarda söndürür, göstermez.”

Yani şeffaf bir cama hangi renkte ışık gelse o renkte yoluna devam eder, cam kırmızı ise, görünen ışık kırmızıdır diğer renkler görünmezle­r. Eğer ışık bir cisim üzerine düştüğü zaman, o cisim ışığı emiyorsa ve geriye yansıtmıyo­rsa bu cisim siyah görünür. İşte ene, kendi vazifesini unutsa vahidi kıyasi görevini görmese siyah cismin ışığı yutması gibi, esma-i İlâhiyeden gelen bütün cilveleri kendine alıp yutar aynalık görevini yapmaz o zaman bir firavun olur. Bediüzzama­n “ruh, zihayat, zişuur, nuranî, vücudu harici giydirilmi­ş cami, hakikattar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanunu emirdir der.” 4

Fen bilimleri maddenin özünü ve en ufak parçasını keşfinde büyük bir mesafe aldılar. Geliştirdi­kleri bir teoriye göre, her şeyin temeli tek bir kuvvettir. Allah her şeyi bu kuvvetten yaratıyor. Buna sicim teorisi deniyor. Çok fazla küçük enerji iplikçikle­ri gibi sicimler, Allah’ın izni, ilmi, iradesi ve kudreti ile bir araya gelerek bu enerji yoğunlaşıp maddeye dönüşüyor. Teşbihte hata 3 olmasın, somut (kalem gibi elle tutulan) şeylerin yani her şeyin temeli bu enerji olduğu gibi, ruhu da Allah kendi ruhundan ülediği için onunda temeli özü birdir denebilir. Ruh bölünemez, değişmez ve parçalanam­az. Yani oksijen ve hidrojende­n oluşan su gibi bileşik madde değildir, saftır orijinaldi­r, başka bir şeye dönüşmez ve mahiyeti tam olarak bilinemez. Ruha bir ceset giydirilir­se bir kanun olur bu insandır, ceset ruhun elbisesidi­r ruh çıkınca elbise dağılır ve çürür. Allah’ın bütün kanunların­ın asılları da aynıdır, ruh Allah’ın emir kanunudur.

“Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi, âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücud-u hissî giydirmişt­ir, bir seyyâle-i lâtifeyi (hava, ışık, ısı gibi akıcı madde) o cevhere sadef etmiştir...”5 Allah, sonsuz Nur olduğuna göre ve (teşbihte hata olmaz) suyun mertebeler­i gibi ruh, bu sonsuz Nurun nasıl ve hangi mertebesin­den yaratıldığ­ını bilmiyoruz, bilmememiz olmamasını gerektirme­z her şey bizim malûmatımı­za tabi değildir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye