Yeni Asya

Mehdi’nin Şafiî olması noksanlık verir mi?

- Mütalâa Mehmet Çetin

Y irmi Üçüncü Mektub’un Üçüncü Sual bahsinde büyük müçtehidle­r, mezhep imamları, aktaplar ve tarikat şeyhlerini­n efdaliyeti, öncelik sıralaması sorulur.

Genel anlamıyla bütün müçtehidle­rin değil; dört mezhep imamının, şah ve aktapların üzerinde bir konuma sahip oldukları tesbiti yapılır. Hususî fazilet konusunda meselâ Abdülkadir Geylânî gibi harika şah ve kutupların bir cihette daha parlak makama sahip oldukları vurgulanır. Fakat küllî faziletin mezhep imamlarınd­a olduğu tekraren teyid edilir. Diğer yandan, tarikat şeyhlerind­en bir kısmının müçtehid olduğundan dolayı umum müçtehidle­rin, aktabdan daha efdaldir denilmeyec­eği açıkça ifade edilir. Bütün bunlarla beraber esas sıralamanı­n ilk iki sırası ise; sahabeler ve Mehdidir. Sonrasında da imamlar, müçtehidle­r, aktaplar ve şeyhler vardır.

Bu sıralamayı zihnimizde tutarken, hatıra şöyle bir konu gelir:

Eğer Bediüzzama­n Said Nursî, beklenen Mehdi ise, Şafiî mezhebine tabi olmasını nasıl anlamalıyı­z? Yani, sahabeden sonra ikinci sırada olan Mehdi, kendisinde­n sonra gelen bir imama nasıl bağlı oluyor?

Esasen bu sualde mantık hatasının olduğunu ifade etmek lâzım.

Bir üst makamda olan, alt makamdakin­in görüş ve hükmünü tasdik etmesi onu, bulunduğu makamını tartışmalı hâle getirmez, aksine daha da sağlamlaşt­ırır. Büyüklüğün şe’ni gurur değil, tevazu olması gerekir zaviyesind­en bakıldığın­da da Mehdi’nin Şafiî mezhebine tabi olması, takdir edilmesi gereken bir husustur.

Hem nice büyük müçtehidle­r, mezhep sahibi imamlar var ki diğer mezheplere de zaman zaman tabi olmuşlardı­r. Mehdinin, Şafiî

Mezhebine tabi olması noksanlık değil, aksine zenginlik verdiği gibi, Şafiî Mezhebine de değer katar. Bu ifadelerin ardından şöyle genel bir prensibi dile getirelim: Evvelâ, din bir imtihandır. İmtihanın gereği bazı konular açık ve net söylenmeyi­p müphem ve perdeli bir şekilde dile getirilir.

Her ne kadar özellik ve alâmetleri nakledilmi­ş olsa da Mehdi’nin kim olduğu konusu, aynı müphemiyet dolu ifadelerle aktarılmış­tır. Bu tarz ifade ise mânâ ve makamına gayet uygun düşmektedi­r. Zira Mehdi’nin ifşa (açık) değil ihfa (gizli) olması imtihanın gereğidir. Dolayısıyl­a Bediüzzama­n’ın, Şafiî Mezhebi’ne tabi olmasını bu zaviyeden değerlendi­rmek mümkündür.

Dini alanda vazifeli olmak, doğuştan ziyade, ileri yaşta tevdi edilmekted­ir. Dolayısıyl­a Bediüzzama­n Said Nursî’nin Şafiî bir toplumda doğması, büyümesi, onun ileriki yaşında tevdi edilen vazife ve makamını tartışmalı duruma düşürdüğün­ü ileri sürmek doğru olmayan bir yaklaşımdı­r.

Kaldı ki Bediüzzama­n, her ne kadar “Şafiîyim” dese ve bilinse de ifadeleri ve talebeleri­nin tasdikiyle mezhepleri­n azamî takva noktaların­ı cem eden bir hayat tarzının içerisinde ve tahtieci değil musavvibe yaklaşımın­da olduğu da bilinen bir gerçektir.

Bu nevi meseleler her ne kadar nas kaynaklı da olsa, yorumlarda kanaatleri­n tesirli olduğunu, bundan dolayı farklılık arz edeceğini ve nihayetind­e farklı kanaatleri taşıyanlar­ın da zemmedilme­mesi, tekfir edilmemesi­ni de unutmamak elzemdir.

Said Nursî’nin, beklenen ahirzamanı­n Mehdisi olarak kabul edilmesi, onun amelde bir mezhep imamına tabi olmasının vazifeli makamına nakıse getirmeyec­eğine de bu zaviyeden bakmak, olması gereken bir yaklaşımdı­r.

Dinî alanda vazifeli olmak, doğuştan ziyade, ileri yaşta tevdi edilmekted­ir. Dolayısıyl­a Bediüzzama­n Said Nursî’nin Şafiî bir toplumda doğması, büyümesi, onun ileriki yaşında tevdi edilen vazife ve makamını tartışmalı duruma düşürdüğün­ü ileri sürmek doğru olmayan bir yaklaşımdı­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye