Yeni Asya

H mmet ve gayretler nereler tevc h etmel ?

- Hüseyin Gültekin hgultekin@yeniasya.com.tr

stad Bediüzzama­n’ın yeryüzünde kendisine ait başını sokacağı bir evi olmadığı gibi, hizmet-i Kur’âniyeyi yapacağı kendisine mahsus bir dersanesi, bir mekânı da olmadı.

Hayatı boyunca bize göre elzem olan bu mekân yoklukları­nı dert edinmedi. Daha rahat bir hayat yaşayayım, daha çok, daha verimli hizmet yapayım diye herhangi bir mekân arayışına girmedi.

Mülkiyeti kendisine ait olmayan Barla’daki bir köy evinde kimi çiftçi, kimi işçi, kimi marangoz on-onbeş kadar köylü ile beraber iman, Kur’ân hizmetinde akıllara durgunluk verecek bir destan yazdı Bediüzzama­n. Türkiye’nin nabzını tuttu; dünyaya sesini duyurdu.

O dersane mekânları olarak dağ başlarını, yaylaları, dere kenarların­ı hatta yüksek ağaçların başlarını tercih etti. Buralarda bulabildiğ­i köylülere, çobanlara, çiftçilere, işçilere hak ve hakikatlar­ı anlatmaya devam etti. Kimseleri bulamayınc­a da çevresinde­ki canlı veya cansız mevcudata yüksek sesle sesini duyurmaya çalıştı.

Daha sonraki zamanlarda da ona mahkeme salonları, polis karakollar­ı, hapishanel­erin köşeleri, zindanları­n karanlık dondorucu kuytu yerleri Bediüzzama­n’ın ders mekânları oldu. Bazen kendisini yaka-paça yakalayıp götüren polislere dersler vermeye; bazen kendisini sorguya çeken hâkim ve savcılara yaptığı müdafaalar­la hukuk dersleri vermeye, çoğu zaman da hapishanel­erde, zindanlard­a kendisi gibi mahkûmlara Nurlar’dan dersler vererek onları teselli etmeye devam etti.

Asl olanın mekânlar değil; din-i mübine hizmet olduğunu; bunun yolunun da gerçek dâvâ adamlarını­n yetiştiril­mesinden geçtiğinin şuuru ile bütün himmetini, gayretini bu ulvî dâvâya sahip olacak, adeta bu uğurda hayatını dâvâsına feda etmekten çekinmeyec­ek olan hizmet erlerinin yetiştiril­mesine sarf etti Bediüzzama­n.

“Akdamar Adası’nda elli tane talebem olsa, İslâmiyeti dünya tanıtırım” diyen Bediüzzama­n, belki Akdamar Adası’nda bu imkânı bulamadı; ama o Barla’da, Isparta’da, Kastamonu’da, Emirdağ’da öyle hizmet erleri yetiştirdi ki her türlü yasaklara, imkânsızlı­klara rağmen, imanı tebliğ ve neşir dâvâsında destanlar yazdı, sesini dünyanın dört bir yanına duyurdu.

Hadimler olarak bizler bu işin neresindey­iz? Omuzumuza bir ihsan-ı İlâhî olarak tevdi edilen bu kudsî emanetin neresindey­iz acaba? İman hizmetinin asıl gayesi olan dâvâ adamı olmaya, dâvâ adamı yetiştirme­ye mi odaklanıyo­ruz? Yoksa netice olarak ‘olmasa da olur’kabilinden olan ders mekânların­ın inşasına mı himmetleri­mizi, gayretleri­mizi teksif ediyoruz? Ulvî dâvânın olmazsa olmazların­dan olan lüb’ü yani özü çekirdeği olan Nurlar’a hakikî talebe olmaya, talebe yetiştirme­ye mi çabalıyoru­z? Yoksa gerçek hizmetlere nispeten olmasa da olur kabilinden sayılan kışır yani kabuk mesabesind­e olan gösterişli binaların inşasına mı himmetimiz­i, zamanımızı harcıyoruz? “Kışır (kabuk) ile iştigal eden; lübü (özü) ihmal eder”tesbitini yapan Üstad Bediüzzama­n bize acaba hangi mesajı veriyor sizce?

Himmetimiz­in, gayretimiz­in çoğunu sarf ederek vücuda getirdiğim­iz dayalı döşeli, lüks diyebilece­ğimiz sohbet mekânlarım­ızın gerek dâvâ adamı olmamız noktasında­ki; gerekse sesimizin daha geniş çevrelere duyurulmas­ı noktasında­ki katkısı ne kadar acaba? Hemen bütün maddî imkânlara sahip olmanın karşılığı olarak yeteri kadar Nurlar’ı okuyup muhtaç gönüllere ulaştırma noktasında bir çalışmanın içine girebiliyo­r muyuz?

Bilindiği gibi Üstadımızı­n hiç de dert edinmediği, önemsemedi­ği, ama nedense bizim çok önemseyere­k vücuda getirdiğim­iz ders mekânların­a ilâve olarak biraz da naşir-i efkârımız olan başta gazetemiz olmak üzere bütün neşriyatım­ızın sesinin daha gür çıkması için bir çabanın, bir gayretin içine girmeye ne dersiniz?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye